ten,

1.5K 147 21
                                    

Bu oyun sonu getirsin,Şeytan başlattı, sen bitireceksin

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu oyun sonu getirsin,
Şeytan başlattı, sen bitireceksin.

§

Küçükken annemle babam bir seyahete çıkmıştılar ve beni babaannemlerde bırakmıştılar.
Tatile düşkün bir ailem vardı ve çoğu kez tatil hakkında konuşmaya başladıklarında odama çıkıp küçük çantama eşyalarımı doldururdum. Biliyordum, gece uyuduğumda başucuma gelecek, 'iyi geceler' deyip, telafi için alnımı öpeceklerdi. Ardından da nereye gidecekleri hakkında kordinatları özet geçeceklerdi.

Babaannem çocukları seven bir kadındı, ama katı biriydi. Ufak bir yanlış yaptığımda bile duvarın köşesine geçip tek ayağımı kaldırarak, bana verdiği emirle birlikte yüze kadar sayardım.

Bir keresinde evde beslediği kedisine biraz fazla yemek vermiştim. Bana sorduğunda, yalan söyleyip yapmadığımı savunmuştum. Sonuç olarak inanmamıştı. Akşama kadar yemek yememe izin vermemiş, bitirdiğim ödevlerimin üzerinden bir kez daha geçmem için odama kapatmıştı beni. Akşam yemeği yerken yalan hakkında konuşmaya başlamıştı.

"Yalan söylemek iyi değildir Jisoo. Benden nefret edebilirsin. Sonuçta bu kadar küçük bir yalan yüzünden seni öğünsüz bıraktım. Ama unutma, yalanın da senin gibi nefes alan küçük bir çocuktur. Sen büyüdükce, ona ihtiyaç duyarsan eğer seninle birlikte büyür. Büyüdükce büyür ve artık senin boyunu aşar. En önemlisi yalan, insanı yaşatan 'inam' duygusunun düşmanıdır. Arkadaşlarına yalan söylersen, sana inanmamaya başlarlar. Yalnız kalırsın. Ve kızım, inan yalnızlık kanserden bile kötü bir hastalıktır. Bulaşırsa, bırakmaz. Zaten bir zaman sonra sen ona alışırsın ve gitmesini izin vermezsin. Biliyorum, dediklerimi tam anlayamıyorsun. Ama büyüdüğünde beni anlayacaksın. Şimdi ne olursa olsun bir daha yalan söyleme, tatlım."

Şimdi kimseye yalan söylemiyorum büyükanne. Bir tek kendime söylüyorum. Yaparım sanıyordum ve hâlâ sanmaya devam ediyordum. Bu sangının aslında bir kandırmaca olmasından korkuyorum.

"Bir adam var büyükanne. Tam bir yalancı. Kimseye yalan söylemiyor. Ama duygularım onun yalancı olduğunu savunuyor. Keşke konuşabilseydin. Keşke tekrardan bana bir akıl verebilseydin."

Tekerlekli sandalyede oturup, öylece pencereyi izleyen simasına baktım. Onu bu hâle yalnızlık getirmişti. Şimdi bir akıl hastanesinde beyni işlevsiz olarak öylece yaşıyordu. Belki de Tanrı onu ödüllendirmişti. Düşünemiyordu, insanlarla yüzyüze gelmiyordu ve en esası yalan söyleyemiyordu. Bu bir ödüldü, ceza olamazdı.

"Efendim, bayan'ın dinlenmesi gerek, ziyaret saatinizi bitirmelisiniz."

Açık olan kapıdan, beyaz giyinmiş hemşire olduğu belli kadına diktim bakışlarımı. Başımı onaylarcasına sallayıp, tekrar 8 yıldır gözleri boş bakan kadına döndüm.

"Pekâlâ, tekrar geleceğim. Ve tekrar geldiğimde, umarım sana güzel şeylerden bahsedebilirim."

Damarları ve kemikleri olduğunca belli olan eline bir öpücük kondurup, çantamı alarak çıktım odadan.

Bir masal vardı ve içindeki karakterdi küçüklük hayallerimi kaplayan. Normal değildi. Tüm çocukların aksine ne pamuk prenses olmak istiyordum, ne de saçları sayesinde aşkına kavuşan Rapunzel. Ben sadece bir ağaç olmak istiyordum. Bir çocuğun umutla büyüttüğü ve her gün sulayıp, yanıbaşında masumca konuştuğu bir ağaç.

'İmkansız' diye fısıldadı içimdeki.

Bu yüzden her şeyin imkansız olmadığını kanıtlamaya çalışıyordum. Benim hayalim imkansızdı belki, ama dışarıda dolaşan insanların mutlu olma hayali imkansız değildi. Kalpsiz birinin kalbinin olduğunu, duygusuz birinin aslında yaraları ve acılarının ondan izinsiz duygularını hapse attığını öğrenmesi gerekiyordu. Ve de bir insan ilk kez sevmişken, sevdiğinin, onun duygularını kursağında bırakması gerekmezdi.

Ben onun bir uğraş verdiğinin şahidi olsam, yemin ederim ki, vazgeçerdim. Gram saygı duyduğunu, umursadığını hissetsem yakasını bırakırdım.
Bana hissettirdikleri yaz'ı yaşayan ruhuma, kış'ı getirmekten başka bir şey değildi. Ve ruhum yaz olduğu için ince giyinmişken, kışın aniden gelişi ile donup kalmıştı.

Ve ruhum hala donuyordu.

O da sadece izliyordu. Ne adaletli ama!

Ben yalan söylemiyorum babaanne. Dünya koca bir yalan zaten. Beyaz bir yalan. Ve onu siyahlaştıran insanlar var. Dünya beyaz bir yalan, insanlar ise onun kararmış hali.


Boş boş yürüdüğüm yol, sanki birazdan parçalanacakmış gibi hissediyordum. Adımlarım düzensizce devam ederken, karıncalanan belimle arkamı döndüm. Arabasına yaslanmış Yoongi'yi gördüğümde, kaşlarım havalanmıştı. Bizim sitenin girişinde ne işi vardı? Sorumun içimi kemirmesine gerek kalmadan, önünde durduğu evin sistemi açıldı ve kapıdan Lia çıktı.

Güldüm. Gözlerimin içine baktı. Yıkılışıma şahit olmak istermiş gibi bir hâli vardı. Bir de rekabet vardı o gözlerde. Seni daha da yıldıracağım dermiş gibi bakıyordu. Yanındaki kıza sadece selam verdi, ama bakışları beni izliyordu. Yanlarına gidip kıza saldırmamı ve ona da bağırıp çağırmamı bekliyordu sanırım.

Bu sefer yenilmiştim. Kabul etmeliydim ki, beni kendisi ile vurmak fikri dâhiyaneydi. Soğuk bir çayın intikamı, soğuk bir ruha bedel olacaktı.

Hayali bir silah yaptığımı elimi kaldırıp, kendi kafama tuttum ve hayali bir şekilde sıkarken, başımı da hafif yana eğmiştim. Ardından dudaklarımdaki gülüş toz gibi rüzgarla savrulup bir yerlere kaybolurken, arkamı döndüm ve düzensizce adımlarımla ilerlemeye devam ettim.

Bu şehir kırık ruhlarla hayatta kalıyordu. Bu şehir aldığı lanetlerle besleniyordu. Aksi taktirde hâlâ dik durmasının başka bir açıklaması olamazdı.

§

Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum ve oylarınızı bırakmayı unutmayın..♡

My false truth [ yoonsoo ] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin