Girdiğinden beri hayatıma,
Işık aramayı bırakıp, çekildim karanlığa.Œ
İnsanın yıkılışı herhangi bir binanın yıkılışına benzemezdi.
Fakat düşündüğümde, yirmi katlı bir bina yerle bir olduğunda, ondan nerdeyse yüz kat küçük insanla aynı hâle geliyordu.Binanın görünümü büyüktü, yıkılışına şahit olanlarda büyük şaşkınlık ve acı hissettirirdi.
İnsanların yıkılışı ise görünmezdi.
Kargaşa sevmezdi, gizlice yıkılıverirdi. Ruh bile duymazdı.
İçimizde kalan yıkılışın parçaları, bizi hayatta tutan tek şey olurdu.
Belki bir umut doğardı içimize o parçaları birleştirebileceğimize dair. Ama yapamazdık, yapamazdım. Yüzlerce ustanın tamir ettiği o bina gibi, içimdeki yıkımı tamir edecek biri gerekti.Yüzümde kalan yıkımın parçalarını süzdüm aynadan. Ne kadar da aciz görünüyordum.
Oysa geldiğimdeki kararlılığım peşimi bırakmayacak gibiydi.Bu beni durdurmadı. Makyaj çantamı açtım yüzümü biraz aydınlattım. Gözlerime dokunmadım, çünkü öne çıkarırsam yıkılışımın şahitleri çoğalırdı. Kırmızı ruju bir kez daha dudaklarıma yedirdiğimde işim bitmişti.
Yeni bir maske daha.
Çantamın kulplarından tutup, dışarıya çıktım ve koridorda ilerlemeye başladım. Şimdiden bir çocuk gibi eve gitmek istiyordum.
Bu gece duvarlarımla birkaç sır daha paylaşacaktım.
İçeriye girmeden karşıma çıkan gri saçlı kıza baktım. Ah, tabi Grey ile karşılaşmasam şansım bana ayrıcalık tanımış olurdu. Büyük ihtimalle Yoongi ile yaşadıklarımızı biliyordu. Çünkü üniversiteden birçok kişi şahitti olanlara.
"Park Jisoo?"
"Kim Jisoo." diye düzelttim.
Kendini akıllı mı zannediyordu? Onu biraz da olsa tanıyordum. Düşmanının ismini beynine bıçakla kazırdı. Kanasa bile, bu onu daha da hırslandırırdı.
"Sen bu yıl gelmiş olmalısın, çünkü benim olduğum yıllarda yoktun."
Bu bir gerçekti, korkaktım bir zamanlar. Ama zamanla hiçbir şeyden korkmamayı acıyla öğrenmiştim.
"Hayır, ben her zaman vardım. Sadece fark edilmek istemiyordum, o kadar."
"Korkuyordun?"
Dudaklarını birbirine bastırıp, tırnaklarını süzerken yüzümde alaylı bir gülüş gün yüzüne çıktı.
"Neden korkabilirdim ki?"
"Neden değil, kimden korkmalıydın. Demek ki, ortalıkta olmadığın için beni de tanıyamamışsın."
Birbirine bağladığım kollarımı açıp, bir adım öne geldim.
"Tanımaya değer herkesi tanıyordum. Ve korkmaya değer insanlardan da korkuyordum.
Cevabını aldıysan, eğlenceme döneceğim."Cevap beklemeden yanından geçtim ve insanların arasına karıştım. Bu sefer etrafta daire çizerek kendi masama ulaşmıştım. İkinci kez kaldırmazdım.
"İkisi ile de karşılaştın değil mi?"
Başımı olumlu anlamda salladım.
"Şu Grey beden konusunda gelişmiş, ama yüzü makyajsız çirkin. Öğlen gördüm alışverişte. Cidden tanıyamamıştım. Jennie tanıdı." dedi Lisa.
Yüzü, bedeni umrumda değildi. Olduğu konum zoruma gidiyordu. Ne farkı vardı diğer kızlardan ki, evine kadar gidebilmişti?
"Merhaba, kızlar! Ah, görmeyeli fazla güzelleşmişsiniz. Atarlı kızımız yok, o nerede?"
"Sana ne Jakson? Git bir köşede ağla, bize de bulaşma."
Güldü. Ardından yarım daire şeklinde olan koltuğun bizden uzak köşesine yayılmıştı.
"Yeni gelen birine böyle mi davranılır, Manoban? Hiç yakıştıramadım. Biraz Jisoo'dan ders almalısınız."
"Az önce kafanda içki şişesi kırmakla tehdit etmiştim, hoşuna gittiyse uygulamaya geçebilirim?"
İki elini teslim olurmuşcasına kaldırdı. Yüzündeki alay yüzünden yumruklayasım vardı. Hatta tekmelesem içimdeki alevler sönmezdi.
"Pekâlâ, şimdi biraz da ciddi konuşalım o zaman. Mesela, Min Yoongi? Bana kendi arkadaşımı öldürtmek istediğini duydum. Ve bunun için döndüm."
Sinirden tüm bedenim titremeye başladı. Boğazım acıyana kadar çığlık atabilirdim. Aniden ayağa kalktım ve işaret parmağımı ona doğru sallarken konuştum;
"Nesin sen? Tanrı mı? Kimsin ya sen? Kimsin? Evimdeki çöpüm bile senden daha değerli Jakson! Karşıma çıkma bir daha, yeminim olsun seni öldürürüm! Kaç yıl çektirdiklerinden sonra öfkem üst üste toplandı, kusulmak için bir an kolluyor. Lanet olsun, birini sevdiğim için kendimden nefret etmeme sebep oldunuz, tebrik ederim. Ne istiyorsunuz? Kendimi mi öldüreyim? Rahatlayacak mısınız? Senin tehditlerinden, daha yeni gelmiş olsa bile peşimi bırakmayacak olan Grey'in sikik tuzaklarından ve onun--"
Birkaç saniye duraksarken, parmağımla kalbimi işaret ettim.
"Ve onun bu organı çürütmesinden yoruldum. Neden mi hâlâ buradayım? Aşkın acısı insanı yakabilir, fakat özlemi öldürür."
Tüm kelimeler döküldü, kalmadı artık içimde. Herkes şahit oldu. Herkes duydu. Bir şaklabanmışım gibi tüm müziği kestiler ve beni izlemeye başladılar. Ki, anladıklarını sanmıyordum.
Çantamı ve kabanımı alırken, kimseye bakmadan çıkışa doğru ilerledim. Gerçekler arkamda tutuşup yanıyordu ve herkes de bunun şaşkınlığını yaşıyordu.
İlan etmiştim. Bu gece bir aşkın ilanı, gerçeklerin kendini yakması ile sonlanmıştı.Œ
💙🌉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My false truth [ yoonsoo ] ✓
FanfictionAdam kadının kalbini yakıp, ardından körüklüyordu. Kadın ise, yanan kalbini bir kenara itip, adamın dudaklarında gülüşüne dair kırıklar arıyordu. Çünkü biliyordu, adam gülseydi, kalbi iyileşirdi. • Dünya beyaz b...