Sen ıssız bir orman,
Gözlerinle ruhumu yakan.Œ
Bir cambaz değildim. Ama yeri geldiğinde görünmeyecek kadar ince bir ipin üzerine çıkıp yürümeye çalışırdım. Bu da insanların tabirinde 'boyundan büyük işlere kalkışmaktı'. Önce insanlar şunu anlamalıydı ki, risk almadan bu hayat yaşanmazdı. Ne kadar kolayı seçersek seçelim, ne kadar her şeyden saklanırsak saklanalım vakti geldiğinde bize bulaşacak olan acı zaten aradığı yuvasına bulacak ve yerleşecekti.
Hayat denilen maratonda boşu boşuna korkarak yaşasaydık eğer, istediğimizde geçmeyen zaman öyle bir akıp giderdi ki, ölüme bir adım kalmış kendimize geldiğimizde her şeyin farkına varırdık. Ki, bu anda da her şeyin başlamadan bitmiş olması konumumuzun ölüm olmasını bir kez daha sert bir tokatla yüzümüze çarpıyordu.
Bu yüzden birini sevmekten korkmamıştım. Ne kadar da sevdiğim insan, sevgime ihtiyacı olmadığını haraketleri ile gösterse de. Min Yoongi bu üniversiteye geldiğinde yalnızdı. Yanında olan tayfası çocukluk arkadaşları falan değildi. Kimseyi yanına yaklaştırmayan, psikolojik rahatsızlığı olduğunu düşündüğüm bir gençti. Tanrı aşkına kim sabahın 7'de kazan dairesinde, siyah kapşonlusu ile bir zebani gibi dolanırdı ki? Ders saatimiz o 2. sınıftayken ikimizin de 8'de başlıyordu. Bir sır küpüydü ve insan türünün temelinde merak duruyorken, dikkat çekmemesi mümkünsüzdü.
Ama araştırırken hiçbir şey karşıma çıkmamıştı. Sır kelimesinin ayak bulmuş hâli gibiydi. Yaklaşık 3-4 ay sonrasında şimdiki arkadaşları ortaya çıkmıştı ve bizim üniversiteye kayıt yaptırmışlardı. Kişiliğine yavaş yavaş hareketleri ile âşina olmaya başlamıştım. Tıp öğrencisiydim ve daha hangi bölümünü okumaya karar vermemişken, onun yüzünden psikoloji hakkında birçok teorilerim ve bilgim olmuştu."Fazla ateşli görünüyorsun Jisoo? Bu değişimini neye borçluyuz?"
Dün pazar günüydü. Bütün gün evde turlarken, yediğim böğürtlenlerin rengi hoşuma gitmişti. Saçma bir sebep olsa da, üzerime hızlıca günlük kombinlerimden birini geçirip doğruca kuaföre gitmiştim. Aradığım renk tonlarını, çalışanların verdikleri kataloglardan bulmuşken bu kadar değişimi beklemiyordum.
Zaten derse geldiğim ilk anda, sanki bahçeye at üstünde girmişim gibi saçma bakışlara maruz kalmam, değişimimin büyük kanıtıydı."Sadece değişim istedim Rosé. Ve biraz da can sıkıntısı vardı."
O da saçlarını yeni kırmızıya boyatmıştı. Ve Lalisa da turuncu saçından kurtulup, sarıya geçeli yarınla beraber bir hafta olacaktı. Jennie ise kahvenin tonlarından vazgeçemiyordu.
"Esas oğlanımız daha teşrif etmedi. Tepkisini merak ediyorum."
Lalisa tırnaklarını masaya heyecanla vurup garip bir melodi yarattığında, baygınca ona baktım. Son olanları anlatmama rağmen hâlâ nasıl umutlu olabiliyordu anlamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My false truth [ yoonsoo ] ✓
FanfictionAdam kadının kalbini yakıp, ardından körüklüyordu. Kadın ise, yanan kalbini bir kenara itip, adamın dudaklarında gülüşüne dair kırıklar arıyordu. Çünkü biliyordu, adam gülseydi, kalbi iyileşirdi. • Dünya beyaz b...