Okulun ilk günü moraller biraz yerine gelsin :) Votelee70'i geçerse yb gelir :)) ...
Tik tak tik tak
Sessizliğin üzerimize çöktüğü , saatin o uğursuz sesinden başka sesin olmadığı ortamda yutkunmayı bile unutmuştum. Derin ve tedirgin soluklarımın bile nefesi kesilmişti. Nefes almıyordum sanki. Kalbim göğüs kafesimdeki iki kemiğin arasından geçmeye çalışıyor , fakat demir parmaklıkların ardındaki suçlu misali elinden bir şey gelmiyordu. Sessizlik öyle ağır gelmişti ki üzerime , omuzlarım bu yükü kaldıramamış , çökmüştü. Tenimin üzerine konan tozları bile umursamıyordum.
Konuşamıyordum.Suskunluk kelimelerimi sızlatıyordu. Dilim ağzımın içinde küflenmişti. Sözcükler ağzımdan çıkacak olsa , dilim damağıma deyecek , midemi bulandıracaktı. Sonucunda suskunluk kusacaktım. Konuşmamak , suskunluk kusmamak için dişlerimi birbirine bastırdım. Sanki arasından bir cümle fırlayacakmış gibi. Dudaklarımdaki hayali fermuarın soğukluğunu hissedebiliyordum. Sanki gerçekte varmış gibi. Suskunluğumun soğuk sularında boğuluyor , tiz çığlıklarıma hayat veriyordum. Sanki biri beni duyabilecekmiş gibi.
Çehremdeki her parça , soru soruyordu bana. Gözlerim neden gördün , görmemen gereken şeyi derken , dudaklarım sözcüklerimi seçemememden yakınıyordu. Yanaklarım bunca akıttığım yaş yetmezmiş gibi yeni yaşların üzerinden geçmemesi için yalvarıyordu. Yanaklarım bile göz yaşlarımdan bıkmıştı. Göz kapaklarım , ağlamamak için sürekli açılıp kapadığına dair nefretini kusuyordu bana. Dişlerim ağlamamak için onları birbirine bastırdığımdan şikayetçiydiler. Her uzvum ağlamamdan yakınıyordu.
Fakat ben ağlamak üzereydim.
"O nasıl oldu?"
Fısıltıdan kat be kat sessiz sesim dudaklarımın arasında bulduğu ilk boşlukta havaya süzülmüştü. Dediğimi ben bile zor duyarken onun duymasını beklemiyordum. Sesim annesine yaptığı yaramazlığı söyleyen , fakat duysun istemeyen bir çocuk gibiydi. Ürkek ama güçsüz sesinin arkasında , söyleyebilecek kadar özgüvenli.
Cevabına hazır olmadan , sorulan sorulardan oluşuyordum sanki. Zihnimin her köşesine cevabına hazır olunmayan sorular sıkıştırılmıştı. Zihnime sığamayan sorular dilimin ucunda toplanmıştı. Dilimin ucunda bir yığın soru vardı. Sorulmak istenen , cevabından korkulan.
Tik tak tik tak
Yarım metre uzağımda bulunan , tozlu sıranın üzerinde bir o kadar tozlu , fakat çalışmaya azimle devam eden kahverengi çalar saatin sesi beynimde çan misali yankılanıyordu. Bir mağaraya doğru bağırıyor fakat ses aynı sana geliyormuş gibi sadece tik ya da tak sesi çıkarıyordu. Ses suskunluğun içinde , ses bombası gibi yankılanıyor , kulakları rahatsızca dolduruyordu.
Olduğum yere çakılıp kalmıştım o yarayı gördüğüm saniyelerde. Bedenim çizgi filmlerde göle düşüp çıktığında buz kütlesi olan karakterler gibiydi. Buz kütlesinin içinde titreyebileceğim bir mesafe bile yoktu. Karnımda bir ısının yükseldiğini hissettim. Karnımdan bütün vücuduma yayılan bu ısı , çevremi kaplayan buz tabakasını eritmeye başlamıştı. Parmaklarımı ağır ağır saate doğru yönlendirdim. Başparmağımla arkasındaki pil yuvasının kapağını 'tık' sesi eşliğinde açtım. Tırmağımı pilin kutuplarından birine geçirdim ve pili yuvadan çıkardım. Saatin sesi kesilmişti.
Bulut'un gözleri saatin arkasındaki parmaklarımdaydı. Gömleğinin eteklerini aşağı çekmişti. Amaçsızca tekrar görmemem için eliyle belini tutuyordu. Boşta kalan eli titreyen bir yumruk halinde duruyordu. Yutkunduğunda boğazında hareket eden adem elmasının inip kalkmasıyla elimi ürkekçe kucağıma çektim. Artık ortamda delirtici bir saat sesi yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asrın Kızı
Novela JuvenilBir kız düşünün. Kaybetmenin tadını almış. Bir kız düşünün. Yalanların içinde boğulmamak için çırpınmış. Bir kız düşünün. Boğulmamak için kendine uzanan ilk ele sarılmış. Bir kız düşünün. Sarıldığı elin aslında hiç var olmadığını öğrenmiş. Bir kız...