28.bölüm-Nabız

6.1K 284 56
                                    

Uzun bir aradan sonra uzun bir bölümle ben geldim. Sınavlarımın bittiği gün yazmaya başladığım bölüm bu kadar oldu. Umarım sizi beklettiğime değmiştir.
Multimedya müzik için Wattpad de tanıştığım Cansu'ya kocaman teşekkürler.
Ayrıca bölüm ithafı kuzum Cansu'ma.
•••
Bırak aşk kavrasın yas' ı
Boğulmasın ikisi birden
Bırak karanlık kuzgununu parıldatsın
Ah , kaybettiklerinle sarhoş olmak ne tatlıdır
Olümle dans etmek , ayaklarımla yeri dövmek
ALFRED LORD TENNYSON

•••

"Denizi seviyorsan dalgaları seveceksin , uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin! Korkarak yaşarsan sadece hayatı seyredersin."

Yaşlılığın verdiği kırışıklıklara rağmen yaşından oldukça genç gösteren öğretmen , ince çerceveli kahverengi camlı gözlüğünü hala gür olan kırlaşmış saçlarına kaldırdı. Dudaklarından sınıfa dağılan kelimeler üzerimdeki uyku haline tuz birer oluyor , sıcacık bir yorgan gibi omuzlarıma seriliyordu. Dışarıdan pencereyi döven yağmur damlalarının patırtısı , adamın kelimelerinden arda kalan saniyelere akışkan bir sıvı gibi yayılıyordu.

Kolumun iç kısmına hissettiğim ani sızıyla neredeyse yerimde sıçradım. Kolumun birkaç santim ötesindeki elin sahibine başımı kaldırdım.

Berkay elindeki kalemle burnuma vurdu. "Dersi dinlemeye ne dersiniz küçük hanım? Yoksa çay kahve söyleyelim ayağınıza. Ne arzu edersiniz," diyerek Enzim'in sesini taklit ettiğinde neredeyse kahkaha atacaktım.

Dudaklarımdan kaçan kıkırtı hem öğretmenin hem de arkamdaki suratsızın dikkatini çekmişti.

Suratsız diye kime mi diyorum? Ah! Tahmin etmiş olmalıydınız.

Bulut'un gözlerini sırtımda hissettsemde umursamamaya çalıştım. Sonuçta dün barda olanları unutmuş değildim.   Bana bunu söyledikten sonra suratına tokat mı atsam yoksa tükürsem mi ikilemimde kalmıştım. Ama ikisini de yapmaya cesaret bulamamıştım kendimde. Nedenini bilmiyorum. Yapamamıştım işte.

Zihnimin içine yerleşmiş bulutlu havayı elimle dağıtıp tekrar Berkay'a döndüm. "Edebiyattan nefret ediyorum," diye soludum.

"Sen mi? Ben mi?" Önündeki kitapları kapatıp ileri itti. "Kendi istediğin dersleri öğrenememek , istediğin bölümde okuyamamak çok boktan bir şey. Kendi ideallerimin olmasını isterdim."

"Nasıl yani?" Sandalyede ona doğru kayıp öğretmenin dikkatini çekmemek için kulağına eğildim. "Kendi ideallerin yok mu?"

Başını ağır ağır iki yana salladı. "Annemin isteğiyle bu bölümde okuyorum."

"Bu senin hayatın , annenin değil. Tercihlerini kendin yapmalısın. Geç olsada annenle bu konuyu konuş."

"Yapamam," diye fısıldadı. "Bak babam ve kardeşlerim öldü benim. Onların vefatından sonra annemi üzmek , istiyeceğim en son şey. Yapmak isteyipte yapamadığım o kadar şey oldu ki artık kendimi düşünmeyi unuttum. Anlayabiliyor musun?"

"Üzgünüm. Yani kaybettiklerin için. Seni anlayabiliyorum."

"Hayır anlayamıyorsun," diye fısıldarken kapattığı kitabın kapağını bükmekle uğraşıyordu. "Sen sadece babanı kaybettin değil mi? Ben hem babamı hep kız kardeşimi hem de ağabeyimi kaybettim." Sesi titriyordu. Gülümseyerek konuşurken bir anda bu ruh haline girmesi babamın acısını hatırlatmıştı bana. Aynı el tekrar içimi sıkmaya başladı.

Artık derste olduğumuzu bile umursamıyordum. Berkay gibi güleç bir insanın şu an gözleri dolu dolu ellerini incelemesi içimi acıtıyordu. Avumu koluna koyup başımı omzuna yasladım. "Onları kaybettiğinde çok küçük müydün?" diye sordum fısıldayarak.

Asrın KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin