Kıvırcık olsun olmasın bütün asrın kızlarına keyifli okumalar...Olduğum yerde durdum.
Karşımdaki karışık kahve rengi saçları inceledim amaçsızca. Alnına dökülen birkaç tutamdan aşağı indirdim gözlerimi. Yelpaze gibi , bir kızın gördüğünde kıskanabileceği kadar uzun kirpiklerine baktım. Bir çift mavi cam parçasına andıran gözleri gözlerime kilitlenmişti.
Gözleri.
Her duygusunda tonuna mükemmellik katarak değişen o mavi gözleri şimdi birer cam parçası gibiydi. Öfkelendiğinde koyulaşan gözleri , güldüğünde etrafında derinin toplandığı safir mavisi , endişelendiğinde grimsi o mucize ton. Mavinin her tonu.
Bakışlarımı gözlerinden ayırıp burnuna indirdim. Şekilli burnunun delikleri aldığı nefeslerle genişleyip küçülüyordu. Dikkatli bakılmadığı sürece belli olmayan çilleri yanaklarına bir ressam fırcasını sallamış gibi rastgele dağılmıştı. Elmacık kemikleri oldukça zarifti. Mükemmele yakın.
Dudakları.
Yüzüne yapıştırılmış o iki et parçası bakışlarımın birkaç saniye orada kala kalmasına yol açtı. Dolgun dudaklarının üzerinde kah dilini gezdiriyor kah dişiyle alt dudağına işkence ediyordu. Benden bir tepki bekliyordu. Sahi çok mu bekletmiştim herhangi bir tepki vermek için?
Kuru dudaklarımdan içeri alabildiğince çok nefesi çekerken göğsüm şişmiş , kalbim göğüs kafesimi zorlamak için kuşanmıştı. Kalbim. O bu kadar hızlı atarken mantıklı bir tepki verebilir miydim?
Bakışlarımı tekrar ona odakladım. Nerede kalmıştım? Çene ve hafif çıkmış sakallar. Sakalları on sekiz yaşındaki bir erkeğinkilere göre daha gür ve daha sert görünüyordu. Hatları sertti fakat ben onun yirmi iki yaşında olabileceğini aklımın ucuna bile getirememiştim.
Yirmi iki.
Yirmi birden sonraki sayı.
Yirmi üçten önceki sayı.
On birin iki katı.
Kırk dörtüyarısı.
Benim uğursuz sayım.
Ağustos ayının yirmi ikinci günü iş için bir süre evden ayrılacağını söyleyen , sekiz gün sonrada ölen babam aklıma geldiğinde boğazıma taş oturmuş gibi tıkandım. Başımı belli belirsiz sallarken , sallayışım hafifçe titremişim izlenimi veriyordu. Eminim. Bakışlarımı tekrar ona çevirdim. Soluk teninde , boynundaki o kıvrımı inceledim. Adem elması.
Sonunda kendimi toparlayabildiğimde geriye doğru bir adım attım. Avuç içlerim terlemişti. Ve verilebilecek en kusursuz tepkiyi verdim. Neredeyse çığlık attım. "Ne!"
Bulut'un kapanıp açılan gözlerinden ve kasılan hatlarından sesimin onu rahatsız ettiğini farkettim. Derin bir nefes alıp duygusuzca gülümsedi. "Yirmi iki yaşındayım , kıvırcık. İdrak etmesi o kadar da zor değil."
Biri beni çimdiklesin.
"Yirmi iki?" diyerek kendi kendimi konuşuyordum. " İnanamıyorum." İnanmak istemiyorum.
Pörtlemiş gözlerime avuç içlerimi baştırıp uzunca ofladım. Avuçlarımı yanaklarımdan çektiğimde Bulut'un tam dibimde olduğunu fark ettim fakat beklenildiği üzere bir tepki vermedim. Çığlık atıp gerisin geri gitmedim , onu itmedim. Sadece soluk yüzünde kömür gibi ışıldayan gözlerine baktım.
Bulut gülümsedi. Masum bir gülümseme değildi bu. Haylazdı. Yaramazlık yaptım diyen çocuk gülümsemeydi.
"Bu kadar şaşırmanı beklemiyordum. Sonuçta kendinden büyük erkeklerle aran oldukça iyi ha?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asrın Kızı
Novela JuvenilBir kız düşünün. Kaybetmenin tadını almış. Bir kız düşünün. Yalanların içinde boğulmamak için çırpınmış. Bir kız düşünün. Boğulmamak için kendine uzanan ilk ele sarılmış. Bir kız düşünün. Sarıldığı elin aslında hiç var olmadığını öğrenmiş. Bir kız...