14. bölüm

375 105 23
                                    

Ben kahkahalarla gülerken abim kafama yastık atıp, odadan hızla uzaklaşmıştı. Bende annemin zoruyla ıhlamuru bitirip,ilacımı içtim ve kendimi uykuya teslim ettim.

****

Adnan hocanın dersindeydik ve şu an heyecandan titriyor ve terliyordum. Adnan hoca bir hastanın yanına götürmüş, koluna beş dikiş,yani sütür atmamı istemişti. Tamam bu dersleri felan almıştık ama hep robotların üstünde felan denemiştik. Şu an yapamam korkusu yaşıyordum. Tabi birazda heyecan. Ellerimdeki eldivenlerle öylece bakıyordum. Kafamı kaldırdığımda karışımda benimle beraber staj gören bir kaç kişiye baktım herkes pür dikkat beni izliyorlardı. Onlarda heyecanla bekliyor gibilerdi.
"Hadi, Duru, yapabilirsin" Adnan hocanın güven veren sesiyle kafamı salladım ve derin bir nefes aldım. Elimdeki iğneyi adamın tenine batırmaya başlamamla, saçlarımdan şakaklarıma doğru birer birer, terler akmaya başlamıştı. Allah'tan adam acı çekmesin diye kolunu uyuşturmuştuk. Yoksa şu an dahada heyecanlı olabilirdim. Birinci dikişi atmamla bunu başardığımı anladım ve ikinci dikişte dahada bir güven gelmiş, az öncekine göre biraz daha sakin bir şekilde atmıştım dikişi. Toplamda 5 dikiş atmamla derin nefes aldım. Tüm işleri yapıp son olarak sargıyı da sarıp Adnan hocaya baktığımda gülümseyerek bana baktı ve" bravo sana Duru, süperdin. " dedi ve hepimize bakıp "Hepiniz öyleydiniz. Evet bugünkü testi geçtiniz arkadaşlar. Haftaya görüşmek üzere" demesiyle hepimiz dağılmıştık.

Soyunma odasında üstümü değiştirip çıkışa çıktığımda karşımda Rüzgarın arabaya yaslanmış şekilde beni beklediğini görmek beni fazlasıyla mutlu etmişti.
Yüzümdeki gülümseme ile Rüzgarın yanına gittim.
"Selam,"
"Selam küçük, nasılsın bugün bakalım" onun bana küçük demesiyle, sinirle kaşlarınmı çatmıştım. Şimdiye kadar bana böyle seslenmemişti, ne diye şimdi bu şekilde sesleniyordu, hem ben küçük felan değildim, sinirlenmiştim hemde fazlasıyla. Rüzgar çattığım kaşlarıma bakıp önce anlam veremesede sonradan anlamış olmalıki gür kahkaha atmasıyla, gülecek gibi olup, kaşlarım bir an düzelecek olsada, kendimi son anda durdurup, sinirle bakmaya devam ettim.
" hiç öyle bakma fındık, küçüksün işte" demesiyle sinirle nefesimi verdim.
"Ben küçük felan değilim" sesim sinirden biraz yüksek çıksa da bunu umursamadım.
"Tamam,tamam küçük değilsin" derken yandan yandan sırıtıyordu.
"Ne diye küçükle uğraşıyorsun o zaman, git kendi yaşıtlarınla uğraş, yaşlı," deyip arkamı döndüm tam gidecekken, kolumdan tutmasıyla durmak zorunda kaldım.
Rüzgar hala alttan alttan gülüyordu. Beni sinir etmek baya hoşuna gitmişe benziyordu.
"Ne sinirli bir insansın sen böyle, tamam küçük değilsin, ama ben yaşlıyım,"demediyle ufak kahkaha daha attı ve
"Haydi atla arabayada biraz dolaşalım seninle" demesiyle anında sinirim geçmiş hafif tebessüm oluşuvermişti yüzümde. Gerçekten aptal aşıklar gibi olmuştum. Bu adam beni her ne kadar sinir etsede, bir o kadarda benimle uğraşması hoşuma gidiyordu.

***

Sahilde o kayalığı bulduğumuz dan beri buraya gelir olmuştuk. Ben sessizce denizi seyrede dururken derin bir offf çektim. Bu Rüzgar nerede kalmıştı. Sen in ben geliyorum demişti ama hala ortalıkta görünmüyordu. Bir süre sonra rüzgar bir elinde poşet bir elinde ise battaniye ile gelmişti. Ağustos ayındaydık ama sahil kenarı genelde hep serin olurdu. Battaniyeyi önce benim etrafımda sonra kendi etrafına sarınca mecbur olarak birbirimize yakın olmuştuk ama ben bundan hiç şikayetçi değildim. Onun kendi has kokusu her zaman içimi ısıtırdı. Gözlerimi yummuş onun eşşiz kokusunu içime çekmek için derin bir nefes almamla kahve kokusu gelmesiyle yüzümdeki gülümseme dahada genişlemişti. Gözümün tekini açtığımda Rüzgar bir elindeki kahveyi açmış neredeyse burnumun dibine kadar sokmuştu.

Rüzgara baktığımda yüzündeki gülümseme ile bana bakmasıyla boğazımdan bir kıkırdama çıkıvermişti.

Dakikalar geçmiş ikimizdende çıt çıkmıyor sadece karşımızdaki deniz manzarasını seyrediyorduk. Kahvemdeki son yudumuda içerken telefon sesiyle Rüzgara baktım. Çalan telefon Rüzgara aitti. Rüzgar telefonu açıp "efendim" demesiyle bu sefer benim telefon çaldı. Arayan annemdi, hemen ayağa kalkıp kayalığın dışına çıktım ve
Telefonu açıp kulağıma götürdüm
"Efendim sultanım..." Dedim. Anneme hep böyle seslenirdim. Sadece ben değil abim ve babamda böyle seslenirdi. O bizim gönlümüzün sultanıydı.
"Kuzum çıktınmı hastaneden"
"Evet anne, şeyy, sahildeyim şu an biraz dinlenmek istedim." Umarım kızmazdı annem ondana izinsiz iş yaptığım zaman hep kızardı ve attığım her adımda haberinin olmasını istiyordu. Buna babamda dahildi Neden bu kadar baskıcı ve kuralcı olduklarına dair bir fikrim yoktu. Neyse ki babam Dedem kadar zalim değildi.
"Neden bana haber vermedin" annemin kızgın sesini işitmemle kızdığını anlamak zor değildi. "annee." Dememle sözümü kesti annem.
"Neyse gelince ifadeni alırım senin. Şimdi sen beni dinle, gelirken markete uğra ve sana atacağım mesajdaki ürünleri al "demesiyle gözlerimi devirip,
"Allah aşkına parammı var benimde markete uğrıcam,"demem bir oldu.

Yalnızlığı Demledim...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin