22.BÖLÜM:"ARAF'TA KALMIŞ BİR MASAL

296 18 4
                                    

"Biz , bizi yok ediyorduk

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Biz , bizi yok ediyorduk. Biz kimseyi yok edemediğimiz için kendimizi yok ediyorduk.."

Hayat bizi alıp dilediği yere sürüklüyor . İtiraz edemiyoruz çünkü böyle bir yetiye sahip değiliz. O nasıl isterse öyle oluyor. Acı çek diyor , iliklerimize kadar hissettiriyor o acıyı. Mutlu ol diyor , sanki dünya da bizden başkası yokmuş gibi mutluluğu sonuna kadar tattırıyor. Bir anda her şeyi değiştiriyor . Biz planlar yaparken bütün planları alt üst ediyor.
Belki de böyleydi yaşmak ; biz planlar yaparken aslında hayat ne karşımıza çıkarırsa oydu sadece. Bu kadardı , daha fazlası değil. Ama çok karışıktı işte , bir bulmacadan farksızdı. Öyle bir bulmaca yarattı ki bu hayat bana , çözemiyorum. Sanki elimi kolumu bağlamışlar ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.
Biz bir savaşa girdik , silahsız bir savaş . Biz bir savaşa girdik , askersiz bir savaş . Biz bir savaşa girdik , kiminle savaştığımızı bilmeden girdik bu savaşa. Belki de kendimize karşı verdiğimiz bir savaştı bu. Biz bizi yok ediyorduk. Biz kimseyi yok edemediğimiz için kendimizi yok ediyorduk .
Damarlarımda akan kan yolunu şaşırıyordu , ürküyordum. Kalbim ritmini şaşırıyordu. O yanımdayken kalbim daha deli atıyordu. Ona baktıkça kırık bir çocuk görüyordum. Ne yaşadığını bilmiyordum. Ona ne yaşattılar bilmiyordum , ama bilmek istiyordum. Peki bir gün öğrenebilecek miydim? Onu bu denli paramparça eden şeyin de paramparça olmasını diledim. İçinde verdiği savaşlar vardı , kendine yenik düştüğü zaferleri vardı. Tek kaybedeni de kendiydi tek kazananı da .
“Ben..” diye mırıldandım uzun süreli koruduğumuz sessizliği bozarak. Bakışları anında bana dönerken benim baķışlarım ürkekti. Derin bir nefes aldım .  “ Ben korkuyorum ..” diye itiraf ettim boğazıma takılan acının bütün tohumlarını ses tonuma serpiştirerek.
“Sana bir şey olmasına asla izin vermem !” otoriter sesi kendinden oldukça emindi. Dikleştirdiği omuzları tıpkı bir aslanın yelesi gibiydi. Korkumun sebebi bana bir şey olması değildi . Korkumun sebebi herhangi birilerinin zarar görmesiydi . Ve bunun sorumlusunun bizden başkasının olmayışıydı.
“Kendim için korkmuyorum.” Gözleri çok kısa bir an afallasa da hemen bakışları sorgulayıcı bir tavır takındı.
“O zaman neden korkuyorsun ?” dizlerimin üzerinde birleştirdiğim ellerimi birbirine bastırırken göz temasımızı keserek bakışlarımı avuçlarıma indirdim. Gözlerim yanıyordu ve haykırarak ağlamak istiyordum. Ama burada değil ! Şimdi değil! Şu an olmaz!
“Biz .. bizim yüzümüzden ..” sözlerimin  dilimin ucunda bıraktığı hançer darbeleri canımı yaktı. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırırken alt dudağımı sertçe ısırdım. Meraklı bakışları yüzümü delip geçiyorken konuşmaya devam etmeye çalıştım. “ Eğer bizim yüzümüzden herhangi biri zarar görürse , ben bunu kaldıramam.” Gözümden art arda düşen iki damla hızla bileklerime dokundu. Sıcak gözyaşlarım içimi üşütüyordu. Derince verdiği sesli nefesi soğuk tenime değince cehennem etkisi yarattı. Gözyaşlarım birbiri ardını kovalarken dudaklarımdan küçük bir inilti kaçtı. Dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdığım sırada onun güçlü kolları beni sardı ve başımı çekip boynuna gömdü.
Yanaklarım boynunu okşarken onun elleri gözyaşlarıma dokunuyordu. Parmaklarını ürkekçe dokundurdu her bir damlaya . Dokunduğu damla kırılacak ve canım acıyacakmış gibi narin dokundu. Kokusu burnuma dolduğu an fark ettim ki artık kokusunu tanıyordum. Kokusunu biliyordum. Kokusu nefes gibiydi. Ciğerlerimde cennetten bahçesine sarmaşıklar doluyordu kokusu.
Burnunu saçlarımın arasına daldırdı ve derin bir nefes aldı. “ Şşşhh ..” dudaklarından nikotin eseretine tutulmuş bir mırıltı döküldü. “O kadar masumsun ki .. Seni yanımda tutarken zehrimi sana akıtmaktan korkuyorum .” ben yerimden memnundum. Yanında olmak doğru geliyordu , belki de bu dünyada bulunduğum en doğru yerdi onun yanı. Gözlerimi bir an yumdum ve zor da olsa yutkundum.
“Belki senin zehrin bizim panzehirimiz olur ?” verdiği nefeslerin sesi kulaklarıma ulaşıyordu.
“Değer mi ? Panzehiri bulmak için zehirlenmeye değer mi ? “ diye sordu bu kez . Hiç düşünmedim.
“Değer .” dedim kendimden emin bir tavırla. Aldığı cevapla dudakları hafifçe kıvrıldı.
“Peki , panzehirimizi bulalım diye zehirleniriz o zaman .”
“Zehirlenelim o zaman .”  bahsettiği zehir tamamen soyuttu . Bahsettiği ölüm tamamen soyuttu. Biz soyuttuk. Somut olan tek şey yaşanacaklardı.
“Korkma , kimse zarar görmeyecek ..” bir an duraksadı ve düşündü . Ardından sözlerini tamamladı. “En azından benden başka kimse ..” kaşlarım anında çatılırken kafamı boynundan hızla çektim ve gözlerine baktım . Gözlerinde öfke vardı . Gözlerinde kin vardı , gözlerinde nefret vardı. Gözlerinde güneşi gördüğüm adamın gözlerinde şimdi cennet de cehennem de bir aradaydı. O tam bir Araf’tı . Ne cennetti ne cehennem , o Araf’tı! Ve bizimkisi Araf’ta kalmış bir Masal’dı
“Zarar görmeni istemiyorum ! Kimsenin zarar görmesini istemiyorum!” dedim hafif bir öfkeyle .
“Güzelim , istesek de istemesek de bu işte birileri zarar görecek . Biliyorsun .” biliyordum. Kahretsin ki biliyordum. Ama istemiyordum işte .
“Bana söz ver !” dedim bir anda . Kaşları çatıldı ve anlamsız bakışlar attı .
“Ne ? “
“Bana söz ver ..” diye yineledim. “Söz ver , zarar görmemek için elinden geleni yapacaksın.” Dediğimde burnumu çektim. Hala ağlıyordum ve sinirlerim alt üst olmuştu.
Sağ elini yüzüme doğru uzattı . Güneş gibi parlayan gözleri , gözlerimin içine baktı. Elinin tersini yanağıma dokundurdu ve başparmağı ile yavaşça okşadı. “Zarar görmeyeceğiz..” diye mırıldandı. Sesi okyanustaki dalgaları andıracak kadar duruydu. Ruhu tertemiz bir denizdi onun.
“Söz ver!” dedim inatla . Sıkıntılı bir nefes verdi. Eli hala yanağımdayken diğer elini de getirip yanaklarımı avuçladı. Göz temasımızı keamezken onun gözlerine hapsettiği duyguları sezmeye çalıştım . Orada bir çok duygunun mezarı vardı , ölü duyguların mezarlığıydı gözleri.
“Sana söz ..” bir an duraksadı ve ardından beni uçuruma sürükleyen o sözleri söyledi . “Sana söz, zarar görmeyeceğiz dünya gözlü kız çocuğu.” Gözlerim bana karşı kurduğu cümleyle parlarken tüm bunlara anlam veremedim. ‘ Dünya gözlü kız çocuğu ‘ bana böyle demesi kalbimdeki yapboz parçalarının kıpırdamasını sağlamıştı. İçimde bir yerlerde eksik olan o parçayı arıyordum ama zihnim beni koca bir boşluğa sürüklüyordu. Ay ışığı yüzünü aydınlatırken saçları rüzgardan dalgalanıyordu. Sıcak parmaklarıyla usulca  çenemi kavradı ve canımı acıtmayacak bir sertlikle sıktı. “Oldu mu ?” diye aordu ardından. Gözleri gözlerimdeydi. Keşke hep orada kalsaydı diye geçirdim içimden. Güneşi dünyama tutunsaydı , dünyam güneşine kapılsaydı.
“Oldu .” diye bir mırıltı dudaklarımdan dökülünce onunda dudakları keyifle kıvrıldı. Ben de ona en içten tebessümümle karşılık verdim . “Sanırım biz iyi bir takım olacağız . Yani sen ve ben .” dedim , ardından işaret parmağımla bir onu bir de kendimi oşaret ettim .
“Sanrıları geç , biz zaten iyi bir takımız .”
“İyi bir takımız .” gülümsemelerimiz daha da genişledi. Biz çok farklı yerlere sürükleniyorduk. Hayat bizi bambaşka yerlere sürüklüyordu.
Bakışları bir anda düşünceli bir hale bürünürken kafasını önüne çevirdi. Durduk yere gerilmesine anlam veremiyordum. Hızlıca dudaklarını ıslattı ve tek bacağını sallamaya başladı hızlıca. Bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyor gibiydi. Sonunda yüzünü tekrar bana döndü.
“Masal , sen ..” duyduğumuz çığlık onun sözlerini kılıç darbeleriyle bölerken ikimiz de kafamızı hızla sesin geldiği yöne çevirdik. Bu ses çok gürdü ve kesinlikle bir erkeğe aitti. Çadırların kurulu olduğu yerden geliyordu. Bu ses .. Ali !
“Ali..” yerimden hızla kalktığımda çadırlara doğru koştum. Korku tüm uzuvlarıma işlerken bir an deliye dönecektim. Neden çığlık atmıştı ki birdenbire? Araf’a bakmadığım için onu göremiyordum ama arkamdan koştuğunu biliyordum.
Çadırın önüne geldiğimde hiç beklemeden çadıra daldım. Gördüğüm manzara olduğum yerde donup kalmama sebep olurken kaşlarım istemsizce çatıldı. Kulaklarıma dolan sesler beni daha da büyük şoka soktu.
“Laaaannn! Koptu lan koptu !” Ali’nin yerde kıvrandığını ve yarısı çıplak olan bacağını kendine doğru çekmiş bağırmasıyla kalakaldım. Araf hemen arkamdan çadıra girdiğinde o da şok olmuştu. Herkes birer birer gelirken gördükleri manzaraya karşı donup kalmadan edememişlerdi. Ezel’in kahkahaları Ali’nin çığlıklarına karıştı.
“Ezel , ne yaptın sen ? “ sorduğum soruyla Ezel büyük bir keyifle bana döndü ve elindeki bandı bana gösterdi. Gözlerim irileşirken yüzümü ekşittim. Bu .. bu bir ağda bandıydı.
“Bir küçük ağda meselesi .” diye yanıtladı beni . Keyfine diyecek yoktu doğrusu. Daha fazla dayanamayıp büyük bir kahkaha patlattım. Ali o halde yerde kıvranırken neredeyse hepimiz gülme krizine girmiştik.
“Lan ne gülüyorsunuz lan! Ambulans çağırın , oğlum doktor yok mu doktor ?” Aliş’in haykırışı sadece bizi daha da güldürdü. Ezel’e inanamıyorum , resmen Ali’ye ağda mı yapmıştı?
“Ne doktoru gerizekalı , korkma kılsızlıktan ölmezsin .” bu tepki Ezelden gelmişti . Ali hala yerde kıvranıyordu. O aırada Araf’ın mekanik sesi kulaklarıma ilişti .
“Ezel , ne yaptın kız sen öyle ?” gülüyordu. Çok güzel gülüyordu. Yanağındaki çukur iyice derinleşirken gözlerimi ondan alamadım. Bu yaptığım doğru  muydu ? Yanlışsa da ben yanlış yapmak istiyordum.  Ezel ona omuz silkti.
“Hak etmişti ki .”
“Nasıl kıydın kızım onlara , onlar benim yavrularım gibiydi . Sıcak tutuyordu be onlar .” ah tam bir şebek işte . Gülmekten gözlerimizden yaşlar akıyordu resmen .
“Baktım sen kıldan tüyden yürüyorsun dedim yardır Ezel ! Sen benim saçlarıma bir daha dokun , bak bakalım seni nasıl tüysüz şeftaliye çeviriyorum. Yemin edeeim seni  önce kelepçeler sonra da istenmeyen bütün tüylerine son veririm!” Ezel parmağını Ali’ye doğru sallarken Ali sakatlanmış gibi yalpalayarak ayağa kalktı ve  karşısına geçti. Ezel ateş saçan bakışları ile onu adeta tehdit ediyordu . Ali’yi Ezelin anlattığı gibi hayal ettim de .. yok yok çok kötü , hatta felaket . Dehşetül vahşet!
“Fantazilerin de bayağı genişmiş Kızıl. Daha önce böyle kelepçeden falan hoşlandığını bilseydim zevkle uygulardım sana .” çapkın bakışlarını Ezel’in yüzünden çekmezken söylediği şeyle ben bile kızardım. Aptal bir gülüşü dudaklarına yerleştirirken fazla cesurdu ve çok ileri gitmişti. Ortam bir anda gerilirken Ezel tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki onun sesini bölen başka bir ses duyuldu .
“Ali kes sesini !” Emre ! Öfkeli sesi tehditvari tavrını geçtim gözleriyle adeta öldürecekmiş gibi bakıyordu Ali’ye . Bu onu çok sinirlendirmişti.
“Sanane oğlum !” Ali’nin de sesi öfkeliydi. Emre bir adımını öfke saçarak atmıştı ki bu kez bir başka şey , onu durdurdu. Ezel yumruğunu kaldırdığı gibi sertçe Ali’nin suratına geçirdi. Yüzü kıpkırmızıydı ve hala yumruğunu sıkıyordu. Ali’nin yüzü yana doğru savrulurken eli yüzüne gitmişti. Ezel ölümcül bakışlarını onun üzerinden çekmezken  Ali hızla kafasını kaldırıp sertçe ona baktı. Onların arasında sessiz kıyametler koparken biz sadece izliyorduk .
“Sen ne yaptığını sanıyorsun ? “ dişlerinin arasından tısladığında ben onu ilk defa bu kadar sinirli ve ciddi görmüştüm.
“ Sana haddini bildiriyorum !” Ezel de en az onun kadar öfkeliydi.
“Haddini aşıyorsun Kızıl!”
“ İşte  , bu kadarsın ! Bu kadar acizsin ! Her şeyi belden aşşağı vuracak kadar şerefsiz bir pisliksin!” Ali sinirden titriyordu. Bu olanlar hiç iyi bir yere gitmiyordu.
Ali parmağını hızla ona doğru savurdu . Tam konuşacaktı ki Ezel  hepimizi aşıp dışarı çıkarken kısaca gözlerim gözlerine değince gözlerin’nin içi kızarmıştı ve dolmuştu . Ağladı ağlayacak gibiydi. Hızlıca onun arkasından çıktım. Araf da aynısını yapınca arkama dönüp sinirden kararan gözlerine baktım.
“Araf , sen dur ben gidip bir konuşayım . “ dediğimde tereddütle baktı bana sonra arkamda ilerleyen Ezele baktı .
“Olmaz !” deyip birden öne doğru atıldığında ellerimi göğsüne bastırıp onu durdurdum. Gözleri tekrardan gözlerimi bulduğunda “Lütfen ..” diye fısıldadım.
“Bırak biz kız kıza bir konuşalım. Seninle konuşamayacağı şeyler olabilir. Senin anlayamayacağın şeyler vardır.” Dediğimde tekrar tereddütle arkama baktı ve bana döndü. Kafasını olumlu anlamda salladı.
“Sakın ağlamasın ! Eğer ağlarsa gider o it’i vururum !” dedi öfkeyle . Gözlerimi olumlu bir cevap olarak kapattım ve ellerimi geriye çektim. Sonra onu da arkamda bırakarak Ezel’in arkasından  gittim . Araf onu önemsiyordu , ona değer veriyordu. Onların hepsinin arasında çok güçlü bağlar vardı , tıpkı bizde de olduğu gibi . Ali’nin yaptığını tabiki de onaylamıyordum. Ezel az bile yaptı.
Ezel sinirle kendi çadırına girdiğinde hızla arkasından girdim. Orada olduğumu biliyordu. Arkası bana dönük bir şekilde dururken kafasını kaldırmıştı ve elleriyle yüzüne hava yapıyordu. Ağladığının farkındaydım ama hiç sesi çıkmıyordu.
“Ezel..” omzuna dokunduğumda yvaşça bana döndü . Gözleri felaket kızarmıştı hemen . Gözyaşları fazla aceleciydi . Aslında bu ani duygusallığı anlamamıştım . Tamam Ali iğrenç bir şey ima etmişti ama ben olsam böyle bir şeye kızardım , bağırırdım , çağırırdım .. ama ağlamazdım . Yani böyle bir şeye oturup da ağlamazdım . Onun terbiyesizliği der geçerdim en azından.
“Sakın bana onu savunma ! Sakın !” dişlerinin arasından tıslayınca kaşlarım çatıldı . Amacım onu savunmak değildi.
“Böyle bir şeyi asla yapmam.” Dedim kesin çıkan sesimle. Kafasını olumlu anlmda salladı. “Kusura bakma .. ben ..”
“Kızıl?” gözlerinin içine baktım . Orada bir şeyler vardı . Orada bir yangın vardı ... yanmayan bir yangın. “İyi misin ?” diye sordum kollarını sıvazlayarak. Anında kafasını iki yana salladı.
“Peki neden , yani Ali .. o hep böyleydi sen de biliyorsun. Yani niye kendini üzüyorsun . Boşver o da onun eşşekliği. Hem gör bak ben neler yapıyorum ona !”  alayla karışık konuştuğum cümlelere mimik bile oynatmadı.
“Başka bir sorun mu var ?” gözlerimin içine baktı ve bu kez başını olumlu anlamda aşşağı yukarı salladı. Gözyaşları daha da artarken bunun ona ne kadar acı verdiğini biz bilemezdik. İçinde hissettiği acı her neyse biz bunu anlayamazdık. “Bir şey mi oldu ?” dedim bu kez. Bir şeyler yaşamış olmalıydı. Yine kafasını salladı .
“Kimseye anlattın mı ? “ diye sorduğum zaman hızlıca kafasını sağa sola salladı ve gözlerimin içine acıyla baktı. Acısını içinde yaşatmıştı ve büyütmüştü onu. Ona sıkıca sarıldım . Öyle sıkı sarıldım ki burada olduğumu hissettirmek istedim . Yanında olduğumu bilsin istedim . Sarılışıma ilk andan itibaren karşılık verirken diğer yandan artık hıçkırarak ağlıyordu.
Ne kadar süre öylece birbirimize sarıldık bilmiyorum ama ayrıldığımızda Ezel’in hıçkırıkları yerini küçük iç çekişlere bırakmıştı. Yanımda oturmuştu ve başını omzuma koymuştum. Saçlarını okşuyordum sakinleşmesi için. O ağlarken ben de onunla ağlamıştım. Tamam belki arkadaşlığımız çok yakın bir seviyede değildi ama onu seviyordum. Çok iyi biriydi her şeyden önce. Çok eğlenceliydi mesela , çok sevecen . Belki bir gün onun da yakın arkadaşı olurdum. Belki onunla da dost olurduk. Hatta belki yengem bile olabilirdi. Sonuçta Emre ona aşıktı.
Emre vardı şimdi bir de . Ali’nin o sözlerinden sonra ona dostu değil de düşmanıymış gibi baktı. O kadar öfkelenmişti ki ortalığı yıkabilecek gibiydi. Haklıydı  çünkü sevdiği kıza böyle şeyler söylemesi onun için çok zordu.
Ezel’e baktığımda donuk bir şekilde karşıya baktığını gördüm. Böyle yapmamalıydı , birine anlatmazsa içinde daha da büyüyecekti ve sonunda kor bir aleve döşecekti. Bu yangında yanan tek kişi yine kendisi olacaktı.
“Hadi anlat , anlat da rahatla . Birilerine anlatmazsan tek başına başa çıkamazsın . Daha çok yaralanırsın . Yapma bunu kendine .” beni dinledi ve sustu. Öylece hareketsiz durmaya devam etti. Boş bir şekilde bakmaya devam etti.
“Ben onu çok sevmiştim ..” kaşlarım istemsizce çatılırken söylediklerine anlam veremediğimde yüzümü buruşturdum. Neredeyse saatlerdir dudaklarından dökülen tek cümeydi . O da ‘ben onu çok sevmiştim .’ oldu. Sesi yaşadığı acıyı son damlasına kadar hissettiriyordu. Sözlerine müdahale etmeden öylece dinledim.
“Ben hayatımda ilk defa birini böyle sevmiştim. Ben hayatımda ilk defa birine bu kadar güvenmiştim , sorgusuz sualsiz , nedensiz .. gözü kapalı güvenmiştim. Ama ne biliyor musun ? Şu lanet olası gözlerini asla kapamamalısın , hiçkimseye !” dediğinde işaret parmağını gözlerime yöneltti.
“Körü körüne bağlanmayacaksın. Ama ben bağlandım. Tıpkı bir aptal gibi davrandım. Çok büyük bir suç işledim . Ben ona inandım ! Bu benim hayatımın en büyük günahıydı boynuma dolanan . “ gözyaşları onu yine yalnız bırakmazken derin bir şekilde yutkundu.
“Mert! Hayatımın aşkı ! Hayallerimin katili ! “ diye tısladı öfkeyle dişlerinin arasından. Eliyle hızlıca gözyaşlarını sildi.
“Biz Mertle basketbol turnuvalarında tanışmıştık , bir buçuk sene önce falan. Gel zaman git zaman biraz yakınlaştık. Tabi bu yakınlaşmadan çok memnunduk , artık ona karşı bazı duygular beslediğimin farkındaydım. O da bana öyle davranıyordu ve onun da bana karşı boş olmadığını hissediyordum. Yine bir basket turnuvası vardı ve Antalya’ya gitmiştik. Gece otelde otururken beni aradı ve kumsala çağırdı. Nasıl heyecanlandım , nasıl sevindim anlatamam. “ hıçkırarak ağlıyordu ve bir yandan da anlatmaya devam ediyordu. Bu işin sonu iyi bir yere varmayacaktı bunu biliyordum. Ve ben de onunla birlikte ağlıyordum.
“Koşarak kumsala gittim . Gördüğüm şey karşısında düşüp bayılacağım falan sandım .  Mert karşımdaydı , mumlarla hazırlanmış bir kalp vardı ve onun başında durmuştu. Benim ayaklarımın dibinde onun yanına kadar giden güllerden yol yapılmıştı. Elleri şortunun cebinde öylece bana bakıp gülüyordu.  Ben hızla yanına gittim. Bana ‘Seni seviyorum ‘ dedi. O gün ilk kez bana beni sevdiğini söyledi . O gün ilk kez ona onu sevdiğimi söyledim. “ ağladığı için ara sıra durup derin nefesler alıyordu.
“ Çok mutluydum Masal , hayatımda hiç olmadığım kadar mutluydum . “ hıçkırıkları beni daha da derinden sarsarken anlatmakta ne kadar zorlandığını fark ettim. Biraz sakinleştiğinde anlatmaya devem etti. “Ona iyice alışmıştım. Onu bir gün kaybederim korkusu beni dehşete düşürüyordu. Ama bir gün ..” gözlerini kıstı ve çok sert bir şekilde dişlerini sıktı. Öfkeyle gözyaşlarını sildi.
“Beni – beni evine çağırdı . Önce gitmek istemedim ama çok kötü olduğunu ve yalnız olduğunu söyledi. Sana ihtiyacım var dedi . Sesi çok kötüydü ve dayanamadım. Hiç düşünmeden gittim ! Gerçekten de kötüydü , dağılmış durumdaydı. Hiç düşünmeden sıkı sıkı sarıldım . Alkollüydü hem de çok alkollüydü. Sonra beni odasına götürdü. Oturduk konuştuk. Annesi , babasını aldatıyormuş . Bunu öğrenince yıkılmıştı.  “ birkaç defa hıçkırdı ve yüzünü hızl bana çevirdi . Gözlerimin içine baktı. “ Ben sadece onu teselli etmek istemiştim Masal .. Sadece yaralarını sarmak istemiştim.”  Hızla omuzlarından çekip sarıldım .. “ Şşştt tamam . Sen kötü bir şey yapmadın .” dedim ağlamaya devam ederken . Ne yaşadıklarını tam olarak anlamamıştım .
“ Bana sarılıp ağladı , buna izin verdim. Sonra.. sonra biraz daha yakınlaşmaya başladı . Artık sınırlarını geçmişti ve onu durdurdum. Durmadı , buna ihtiyacı olduğunu ona izin vermemi söyledi. Ben .. ben önce direnmeye çalıştım ama o zor kullandı . Masal o ... o bana zorla saldırdı. “ gözlerim kocaman açılırken bütün uzuvlarımın birer cam parçası gibi kırıldığını unufak olduğunu hissettim. Damarlarımda akan kan buz kesti. Nefesim kesiliyordu. Bu nasıl bir canilikti? Bu nasıl bir hayvanlıktı. Ezel’e böyle bir şeyi nasıl yapardı !
Dakikalarca birbirimize sarılıp ağladık . Duyduklarımı hazmedemiyordum.
“Masal , beni o gece Araf kurtardı.” Gözlerim anında gözlerine takıldı.
“Nasıl yani .. o .. o hayvan san ..” sözlerimi kendi sözleriyle kesti.
“Hayır bana bir şey yapamadı. Araf gelip kurtardı. Ama o gece Araf olmasaydı o şerefsiz belkide bana tecavüz edecekti.” Bütün duyguların yıkıntısı altında kalmıştım. Ezel’e tecavüz etmemişti. Buna içimden milyonlarca kez duva ettim.  Böyle bir acıyı kaldıramazdı . Bu kadarını bile taşıyamazken eğer öyle bir şey yaşasaydı dayanamazdı.
“Araf o sırada Türkiyede miydi  ?” başını sağa sola salladı.
“Hayır . Burada değildi , tuhaf olan da bu . Yurt dışında olduğunu sanıyordum ama birden geldi. Benim orada olduğumu nasıl öğrendi ya da yardıma ihtiyacım olduğunu nereden biliyordu bilmiyorum. Biz bunu hiç konuşmadık . Sadece bir daha asla onunla konuşmamamı , ondan uzak durmamı istedi. Ben de zaten bunu istiyordum. Ondan nefret ediyorum. “ ruhuna aldığı darbeler onu çok kanatmıştı. “ İşte bu yüzden erkeklerin her şeyi belden aşşağı vurmalarına sinir oluyorum. Bu yüzden hepsinden nefret ediyorum. “
“Haklısın ama hepsi aynı değil . “
“Tabiki de hepsi aynı değil . Bunu biliyorum. “ o sırada çadırın yanında bir gölge gördüğümü sandım ama umursamadan kafamı geri çevirdim.
“Peki bunu kim biliyor ?”
“Sadece sen ve Araf . O kadar .” kafa sallamakla yetindim . Hala ağlıyorduk. O geçmişine ağlıyordu ben ise ona . Onun yaşadıklarına ağlıyordum.
Ezel’e destek olmak için yanında kalmıştım . Olduğu yerde uyuyakalmıştı . O güçlü görünen kız şimdi masum bir bebek gibi uyuyordu . Yanımda duran battaniyeyi alıp bedenini iyice sarmaladım. Ardından onu orada bırakarak sessizce dışarı çıktım .
Derin nefesler alıp kafamı gökyüzüne çevirdim. Şehrin ışıklarından uzak bambaşka bir aydınlıktı. Gökyüzü gerçekten çok güzeldi. Gecenin karanlığına usulca yol çizen ay ve onu takip eden yıldızlar aydınlığını yayarak geceyi utandırıyordu karanlığından .
Gözlerimi gökyüzünden ayırdığımda gördüğüm ilk şey Araf’ın sırtı dönük bedeniydi. İleride bir ağacın altında durmuş tıpkı benim gibi kafasını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu . O da geceyi izliyordu. Belki o da seviyordu gökyüzünü . Belki de birbirimize benziyorduk. Ama belki bambaşkaydık . 
Ona doğru ilerledim. Kamp  alanından epeyce uzaklaşmıştı . Hava karanlık olmasına rağmen ay ışığı yolumu aydınlatıyordu . Elleri ceplerinde dik bir şekilde duruyordu. Bedeni cidden heybetliydi. Sanırım aynı okulda olmasak ve yaşını bilmesem gerçekten çok daha büyük olduğunu düşünürdüm. Boyu posu maşallah yerindeydi. Deve gibi mübarek . Hem o kaslar ne öyle , hayvan gibi ! Ama gerçekten çok yakışıklıydı . Bunu itiraf etmekten çekinmiyordum.
Minik adımlarla yanına yaklaştığımda geldiğimi fark etmişti ama bana bakmadı ben de ona bakmadım. Derince bir nefes verdi .
“Çok güzel değil mi ?” aramızdaki sessizliğe son verip konuştuğumda gözlerim ona döndü. Ama o hala gökyüzüne bakıyordu. Ay’ın siması gözlerine yansımıştı . Güneşe benzettiğim gözlerine ay yansımıştı. Onun gözlerinde Ay ve Güneş kavuşmuştu. Tıpkı onun da dediği gibi..
“Çok güzel...” bir anda gözlerimin içine bakıp söylemişti. Bu hareketi afallamama sebep olsa da hemen kendimi toparladım.
“Ezel’e çok değer veriyor olmalısın ?” konuyu nasıl değiştirecğimi şaşırsam da bir şeyler fırlamıştı dudaklarımdan .
“ O  benim hiç olmayan , olamayacak olan kız kardeşim. Tabiki çok değerli .” tabiki öyleydi . Kısa bir sessizliğin ardından tekrar konuştu. “ O .. iyi mi ?” usulca kafamı salladım .
“Şimdi uyuyor , sinirleri çok gerildi .” anladığını belirtircesine başını salladı . Gözlerini gözlerime sabitledi. Bakışları derinlerde bir şey arar gibi kısıldı ve keskinleşti. Bir şeyleri anlamaya çalışıyordu.
“Anlattı!” dedi aniden. Kaşlarım istemsizce çatıldı .
“Ne ?”
“Sana her şeyi anlattı.” Oha ! Nasıl anlamıştı ki ?
“Evet anlattı . Anlatmamalı mıydı ? “ o an dudaklarında buruk bir gülümseme peydah oldu. Ah , gülüşü .. gülüşüne şiirler yazılası adam..
“Hayır , sana güveniyor . O ilk defa birine güveniyor .” anlamamıştım , yani neden kimseye güvenmiyordu ki ?
“Bana anlattığı şeyler bana güvendiği anlamına gelmez . Sadece birilerine  içini dökmeye ihtiyacı vardı ve o birileri ben oldum . Sadece bu .” öyleydi çünkü , bunun özel bir anlamı yoktu.
“Yanılıyorsun , içinde yer edinmeyene içini dökemez insan . İçinde yer edinmişsin , belli. “
“Böyle bir durumda olmak .. gerçekten düşüncesi bile kötü . Ezel bütün bunlarla nasıl başa çıkabildi tek başına  , anlamıyorum. “
“Tek başına değildi , biz hep yanındaydık . “ otoriter sesi ile konuştuğunda bir an afallamıştım söylediklerine . Yani Ezel bana kimsenin bilmediğini söylemişti .
“İyi ama diğerleri ..”
“Onlar bilmiyor zaten . Yanında olmak için bir şeyler bilmeleri gerekmez . Sadece yanında olmamız gerektiğini biliyorlardı ve onlarda koşulsuz şartsız yanında oldular. “ ne yani hiç sorgulamamışlar mıydı ? Yine de bu çok güzeldi . Acı çektiğini bildikleri için yanında olmuşlar ve ve daha fazla acıyı omuzlarına yüklememek için sormamışlardı.
“ Peki ya şu çocuk .. neydi adı ? Me-“ işaret parmağını sert bir şekilde dudaklarıma bastırıp beni susturdu. Yüzü aniden gerilmiş ve dişlarini sıkmıştı. Öfke bir volkan gibi gözlerinde patlarken onu izledim. Derince bir nefesi ciğerlerine taşıdığında aldığı nefesler ona yetmiyor gibiydi.
“Sakın !” dedi öfke dolu sesi bir emri dudaklarından fışkırırken . “Sakın bir daha o ismi ağzına alma!” diye bitirdi . Kocaman olmuş gözlerimle onu izlemeye devam ederken sertçe yutkundum. Soğuk parmakları buz gibi dudaklarıma temas edince alev topuna dönmüştü. Yerimden milim hareket edemez halde durup onun hareket etmesini bekledim . Gözleri hala üzerimdeyken bakışları dudaklarımın üzerinde duran parmağına gitti. Sonra bakışları gözlerime tırmandı , ardından yüzümün herbir karesinde gezdirdi gözlerini . Bir an dalıp gitti sanki bir yerlere ama hızla kendini toplayıp parmağını çekti. Çektiği elini yumruk yapıp sertçe sıkarken gözlerini sıkıca yumdu.
“Ben .. ben sadece şey .. ona ne olduğunu soracaktım ?” kendimi toparlayıp zorla kurduğum cümleyle daha da gerildiğini anlafım. Boynundaki damarları yine gün yüzüne çıkmıştı.
“Niye merek ediyorsun elalemin pezevengini ?”
“Ķüfretme !” dedim öfkeyle .
“Ne diyeyim ? Onun bunun çocuğu  bir piç kurusu mu diyeyim ? Orospu çocuğu mu diyeyim?”
“O da küfür ” diye isyan ettim .
“Masal beni delirtme ! Ben küfretmeden konuşamam anladın mı ? Ben buyum !” 
“Off , et anasını satayım et !” diye öfkeyle pes ettiğimde birden güldü. Devrelerimle oynuyordu resmen şizofren herif . Az önce kudururken şimdi niye gülüyordu ?
“Ne dedin sen ?” kaşlarım istemsizce çatıldı .
“Ne , ne dedim ?”
“Az önce ne dedin ? Bir daha söyle .” niye sırıtıyorsa dengesiz .
“Bir şey demedim .”
“Dedin , küfrettin . Bir daha söyle .” gülüşü daha da genişlerken dişleri de gözükmeye başlamıştı.
“Ağzımdan kaçtı .” dedim birden . Çekingen  bakışlarımı yere indirip ayağımın altında ezdiğim toprağa bakıyordum.
“Tamam bir daha söyle işte , çok güzel söyledin . “ sinirle çatılan kaşlarımı umursamadan kafamı hızla kaldırıp eğlenen yüzüne baktım cesurca .
“ Tamam anasını satayım ! Oldu mu ?” dedim sinirle.
“Oldu .” dedi hala sırıtarak . Bu sırıtması artık sinirimi bozmaya başlarken buna bir son vermem gerektiğini biliyordum ve öyle de yaptım.
“Ne sırıtıyorsun sen pişmiş kelle gibi ?” hala sinirlerimi zıplatıyordu.
“Çemkirme lan bana .” sesi öfkeden arınmıştı ama çok kabaydı.
“Bana lan deme !”dedim sinir krizi geçirmeme ramak kala . Sonra şirince gülümsedi ve aramızdaki boy farkını kapatarak biraz eğildi ve yüzünü yüzümle aynı hizaya getirdi.
“ Tamam güzelim , bana çemkirme .” az önceki sinirim bir buz dağı gibi şiddetle parçalanıp yerle bir olurken resmen içim erimişti. Bana ‘güzelim ‘ diye hitap etmesi elimde olmayan bir şekilde hoşuma gidiyordu.
“Ha şöyle yola gel .” dedim yüzümdeki zafer gülümsemesiyle.
“Yola getir o zaman ? “ deyip dudaklarından minik bir gülümseme bahşetmişti. Neler oluyordu böyle ? Biz niye böyleydik ? Daha doğrusu biz nasıldık ki? Biz gerçekten bizmiydik ki? Neden onun yanında bambaşka hislerle savrulup gidiyordum? Niye farklı hissettiriyordu ki ? Oysa o bana yabacıydı . Ben ona yabancıydım. Daha birbirini tanımadan ‘biz ‘ olan iki yabancıydık sadece. Bir oyuna seçilen iki kurbandık. Kaderlerine kenetlenen bedenlerdik ...
Güneşini gözlerimden bir an olsun çekmeden öylece bekledi. Ay ışığının aydınlattığı yüzüne ilk defa görüyormuşçasına baktım. Kirpiklerinin gölgelerine düşen yıkık bir ruh taşıyordu içinde. Çocukluğu kırılan güzel bir ruh barındırıyordu bedeninin gerisinde. Saçları rüzgarın savaştığı denizin dalgalarıydı. 
“ Hayat belkide seni yola getireyim diye çıkarmıştır beni karşına?” hafif alylı bir soru yönelttiğimde yüzünde eğlenceden uzak bir tebessüm belirdi. Gözlerinden bambaşka bir duygu geçti.
“Kader.” Deyip duraksadı . Yüzümü inceleyerek gözlerimde tekrar durdu ve sözlerine devam etti.
“ Kaderimdin ! Kaderindim !” nefeslerim bile yavaşlamıştı . Kulağımdaki bütün sesler önemini yitiriyor , sadece o iki kelime yankılanıp durdu . Beynimin duvarlarına çarpıp kırılarak algıma düştü parça parça. ‘ Kaderimdin! Kaderindim!’ ...
“Doğru , kaderimde olmasaydın çıkmazdın karşıma. “ büyük bir kabullenişi sundum ona .
“Belki de çıkmamışımdır karşına .” kaşlarım istemsizce çatılırken sözlerini devam ettirmeye başladı. “ Belkide hep vardım hayatında . “ hala anlamamıştım. Ne demekti bu ?
“Anlamadım? “ kafasını geriye atarak bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Ellerini ceplerine yerleştirip derin bir nefes alıp verdiğinde dudaklarından çıkan is gecenin karanlığında dans ederek uzaklaştı ve kayboldu. Bakışlarını tekrar bana sabitlediğinde sakin bir ses tonuyla konuştu.
“Anlarsın ..”dedi ucu açık bir şekilde .
“Çok karmaşıksın . Gerçekten çok fazla karmaşıksın. “ küçük bir tebessüm etti . Bu gece fazlasıyla tebessüm etmişti ve ben bundan gayet memnundum . 
“Sana çözmeye çalışma demiştim. Çözmeye çalışırsan o karmaşada kaybolursun çünkü. “  ‘ böyle de kayboluyorum ki ‘ dedim içimden. Yüzüne sarfedemedeğim bütün cümlelerimi akıttım içime. 
Yanımda durup benimle aynı yöne bakmaya devam etti. İkimiz de boşluğa bakıyorduk. Karşımızda kocaman bir boşluk selamlıyordu bizi . İçine hapsedebilecek bir boşluk , derin bir kuyu gibi , zifiri bir mahzen gibi ...
“Sen niye uyumadın hala ?” sorduğu soruyla bakışlarımı olduğu yerden çekmeden net bir cevap verdim.
“Uyuyamadım. Sen ?”  dudaklarından dökülen küçük mırıltı kulaklatıma ulaşsa da ne dediği anlaşılmıyordu . 
‘Uyuyamıyorum...’
Bana cevap vermezken ben de sessizliğimi korumuştum. Bana doğru dönüp sağ elini sol koluma yerleştirdi.
“ Hadi git artık , üşüyeceksin .” naif sesi küçük bir tebessümümle karşılaştı.
“Sen de üşüyeceksin ..” bana diyordu ama kendi sabahtan beri buradaydı. Bu soğukta sanırım donmuş olmalı.
“Benim yüreğimdeki yangın bir an olsun üşümeme izin vermiyor ki .” o an her şey sustu. Rüzgar durdu . Kalbim ritmini değiştirdi. Bakışlarım yönünü şaşırdı. Gözyaşlarım bir intihar ipinin ucunda sallanırken can çekişmeyi bırakıp ölümü kabullendi.
“Araf ..” diye mırıldandım titreyen sesimi gizleme gereği duymadan. Onun yüzünde gezdirmek istediğim parmaklarımı sıkıca avuç içime bastırdım . Birbirine sıkıca bastırdığım dudaklarımı araladım .  “ ... niye bu kadar canın yanıyor?”  
Bakışlarını benden kaçırmadan öylece bekledi bir süre . Sertçe yutkunduğunda yüzü çektiği acılara engebeydi. Çenesi gerilmeye başladığında yeni çıkmaya başlayan sakalları ay ışığında parlayarak gözler önüne serildi.
“Ben yangının ta kendisi olmuşum ..” bir nefeslik boşluk bıraktı cümlesinin sonlarına . Kalbimi söküp alıyorlar gibi hissettim. “ Ben artık koca bir Ateş olmuşum . Bu ateş hem beni yakıyor hem de dokunduğum herkesi. “ kendine çektirdiği eziyetlerin son bulmasını istiyordum. Bu kadar acıyı hak etmiyordu. Kim hak eder ki! Bu dünyada kimse hak etmez böylesine acı çekmeyi. Kimse istemez böyle yanmayı. Onu yaktıkları yetmezmiş gibi bir de kemdisi yakıyordu canını. Zulmediyordu canına. Belki de çoktan geçmişti kendi canından.
“Yapma bunu kendine .. bana ! “ canının yanması canımı yakıyordu. Belkode bunu ilk kez dillendiriyordum. Gözleri gözlerimi bir an olsun terk etmezken küçük bir hafifleme vardı güneşinde.
“ Bu ateş seni de yakacak . İzin verme !” son cümlesi öfkeyle kurulmuş bir emirden ibaretti. “Seni kendime çekersem yanarsın , yanarız! Ben kaçamıyorum , sen kaç !” yüzümü ıslatan gözyaşlarıma yenisi eklenecekken elimin tersiyle itip kovdum hemen . Gözlerimi cesurca gözlerine diktim. Duruşumu dikleştirdim konuşmadan hemen önce .
“Benim lügatımda kaçmak yok ! Gerekirse savaşırım , gerekirse savaşırız ! “ bunu beklemediği gözlerinden o kadar belli oluyordu ki afallamasına şaşırmamıştım. 
Birkaç dakika öylece birbirimize baktım. Gözlerime derin derin baktı , ben ise gecenin karanlığında güneşinin seyrine daldım. Sağ elini olabildiğince yavaş bir şekilde sol yanağıma yerleştirdi. Buz gibi olan yanağımı alev topuna dönen avuç içine bastırdı. O an bir sıcaklık sardı bedenimi bütün soğuklara rağmen . ‘ben ateşim’ demişti , evet ateşti! ‘ben yakarım ‘ demişti , evet yakıyordu.
“Sen..” sesinde hayranlık uyandıran tınıyı gizleme gereği duymadan konuştu. Derin bir nefesi ciğerlerine hapsedip  başparmağıyla yanağımı okşamaya başladı. Dizlerim titriyordu , bu nasıl bir histi böyle ? Ateş bu kadar üşütürmüydü değdiği teni ?
“Sen nasıl bir şeysin böyle ?” diyebildi sonunda cümlesini tamamlayarak. Dudaklarıma küçük bir tebessüm yerleşti o an .
“Ne görüyorsan oyum.” Dedim kendinden emin sözlerimi sesimin tınısına serpiştirerek. Bu kez o da gülümsedi .
“Sende görebildiklerimi görseydin ..eğer kendine benim gözlerimle bakabilseydin , geceyi aydınlatan ay senmişsin gibi hissederdin .” kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırırken kurduğu cümle kalbimin en ucra köşelerine yerleşip orada kendine koca bir saltanat kurdu saniyeler içerisinde.
“Eğer benim gözlerimle görebilseydin kendini , gecenin günahlarını silip dünyayı aydınlatan güneş gibi hissederdin. “ düşüncelerimi ondan esirgemeden fısıldadım ince bir tınıya bürünmüş sesimle. Dudaklarımdan bilinçsizce savrulan sözlerin bana ait olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım bir süre. Ona karşı nasıl bu kadar şeffaf olabilmiştim ? Neden düşüncelerimi gizleyememiştim? Üzerimde yarattığı etki beni uçurumlara sürüklüyordu adeta. Ben onun rüzgarına kapılıyordum. Ben ona kapılıyordum . Ona kapılıyordum!

●●●
Yarım yamalak aldığım birkaç saatlik uykunun ardından gözlerimi yeni güne arladım. Defneyi de uyandırdıktan sonra hazırlanıp çadırdan çıktık. Telefona baktığımda saat daha yediydi. Dün gece Araf ile aramızda geçen konuşma yüzünden bir türlü rahat edemiyordum. Onunla karşılaşmak istemiyordum çünkü utanıyordum. Ona nasıl öyle şeyler söyleyebilmiştim ki ? Yani şey .. şey gibi ? Şey işte ... offf ! Aşık gibi ! Kahretsin ! Beynine tükürdüğümün Masalı!
“Hayır yani biz neden sabahın bu kör saatinde uyandık ki ?” arkamdan sitem eden Defne’ye dönüp gözlerimi devirdim.
“Defne saatlerdir uyuyorsun zaten .”
“ Ne uyuması kızım bütün gece Emre ile Ali’nin birbirine sataşmasını engelledim. Tabi sen gece artık her neredeysen bilmiyorsun bunları.” Dedi yüzüne yerleştirdiği sırıtışla . Kaşlarımı çatıp yapma bir öfkeyle baktım yüzüne .
“ Nerede olacağım  Defne ? Ezelin yanındaydım işte .” kafasını inanmamış gibi salladı.

“Hı hı inandık kanka .” 
“Of ya Defne ne saçmalıyorsun ?”
“Tabi canım saçmalıyorum ben yoksa sen hiç uykunda  Araf ... Araf diye sayıklar mısın ?” gözlerim şokla açılırken ağzım açık kaldı.
“Be.. ben yani .. şey belki  şeyden hani belki bana yardım etti ya o kadar ondan . Yoksa başka ne olabilir ki ama dimi ? Yani sonuçta niye böyle bir şeyi bilerek yapayım ki ? Hem ben –“
“Tamam Masal sakin ol şakaydı sadece . Ne sayıklaması kızım .” deyip sırıtınca nefes nefese kalmış bir şekilde donup kaldım. Sırıtan yüzüne affallayan ifademle bakarken omzuna sertçe vurdum bir tane .
“Ne zırvalıylrsun o zaman Defne ! Beyninde sorunmu var güzel arkadaşım ? “ sırıtması iyice genişlerken tekrar konuşmaya başladı.
“Benim beynimde sorun yok arkadaşım ama sanki senin kalbinde bir takım sorunlar var gibi .” dedi ima dolu sesiyle . Kaşlarımı çatıp sinirle baktım suratına.
“ Yok benim kalbimde hiçbir şey !” kafasını ‘inandık’ der gibi salladı ve ellerini ceplerine yerleştirip arkasına döndü. Defne salınarak yürürken arkasından bakakalmıştım. Ne saçmalamıştı bu şimdi ?
Defneyi boşverip Aliyle konuşmak için onun  çadırına doğru ilerledim. Dün onunla konuşma fırsatım olmamıştı . Yaptığı şey cidden hiç hoş değildi. Hele ki Ezel’in kalbi bu kadar kırılmışken. Tamam belki bunu bilemezdi ama ne olursa olsun hiçkimseye böyle davranmamalıydı. Artık şımarık bir zengin bebesi evrelerini geçmesi gerek . Biraz olgunlaşması , biraz büyümesi gerek .
Çadırın önüne geldiğimde önce dışarıdan seslendim.
“Ali!” sesim sanırım biraz sertti. “Ali uyan !” içeriden çıt ses gelmezken birkaç kez daha seslendim ama nafile . Tabi ya bu öküz böyle uyanır mıydı hiç ? Kibarlık işte benimki de.
Sonunda pes edip çadırın fermuarını hızla açıp içeri daldım birden .
“Ali sen –“ diye başlayan azarlama cümlem gördüğüm manzarayla kesilirken afalladım. Yoktu!
Nereye gitmişti ki sabahın bu saatinde? Çadırdan çıktığımda telefonumu elime alıp Ali’nin numarasını çıkardım ve anında aradım. Ulaşılamıyor! Kulağımdan çektiğim telefona gözlerimi büyüterek baktım. Allah aşkına neredeydi bu çocuk ?
“Masal ?” Arafın sert sesi kulaklarımı doldururken yerimden sıçradım. Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde bıçak kadar keskin gözleri girdi görüş alanıma . Yüzü yine ve yine patlamak üzere olan bir volkanı andırıyordu . Çok sinirliydi . Acaba bu sefer yine neden ?
“Araf ?”
“Ali nerede ?” kaşlarımı çatarak baktım yüzüne .
“Ali yok ..” dedim gayet rahat bir şekilde . O an sanki daha da sinirlendi . Ona ‘ne?’ der gibi bakıp kafamı salladım.
“Ezel yok .” işte şimdi bittin Aliş .


Yorumlara Ay ve Güneş bırakıyoruz 🌙☉

ANKA KOLEJİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin