"Gözleri bir çift güneşti ; gece güneş doğar mıydı ? "
Hayat bazen insanın karşısına öyle şeyler çıkarır ki susar kalırsın. Beklersin sadece , acaba bundan bir sonraki adımda neler yaşayacağım diye beklersin. Çünkü öyle bir noktadasındır ki bir sonraki adımı tahmin edebilmek imkansıza yakındır.
Gece çöker aniden . Yaz biter sonbahar gelir . Yağmur bir türlü dinmek bilmez . İnsanlar melankolikleşir. Ruhun dinginleşir sonbaharda .
Her mevsim farklı tatlar bırakır aslında bizler için. Kimi sevinç getirir kimi hüzün .
Dışarıda yağan yağmurun taneleri rüzgarla savaşır gibi büyük bir güçle yeryüzüne inerken arada camıma vuran damlaların ritmik sesi ruhuma ilaç gibiydi. Huzurluydu bir şekilde huzur veriyordu. Ay ışığının aydınlattığı odamda dışarıdaki ağaçların rüzgarda savrulan dalları bir gölgeye bürünüp içeriye sızıyordu.
Saatlerdir yatağımda öylece dönüp duruyorum. Beynimi kemiren düşünceler bir türlü uyumama izin vermiyordu. Neydi bu hissettiğim , korku mu ? Sanmıyorum . Korkmaktan çok farklı bir duyguydu hissettiklerim. Avuçlarımın arasına bir cam parçası bırakılmış gibi . Sıksam elimi kesecek , bıraksam düşüp gidecek . Ve ben ne canım yansın istiyorum ne de onu kaybetmek istiyorum . Ama başka yolu yoktu , ya canım yanacak ya da kaybedeceğim...
Gözlerimi diktiğim tavandan ayırıp sağ tarafıma döndüm. Yağmuru izlemek istiyordum. Yattığım yerde doğrulup ayaklarımı yataktan çıkardım ve soğuk zeminle buluşturdum . Annem olsa ‘ çıplak ayakla yere basma yoksa çocuğun olmaz ‘ derdi. Sanki çocuğu ayağımda taşıyacağım.
Sandalyenin üzerinde duran hırkamı alıp üzerime geçirdim ve camın önüne geçtim. Damlalar ritmik hareketlerle yeryüzüne inereken çıkardıkları ses nasıl olur da bu kadar huzur verirdi insana . Yağmurun kokusu bile bir başkaydı . Keşke şu yağan yağmur insanların kirli ruhlarını da temizleyebilseydi.
Bir an gözlerim karşı tarafa kaydı. Araf’ın odasına . Işıkları hala yanıyordu . Uzun zamandır bir şeyi fark ettim de ben Araf’ın odasının ışığını hiç kapalı görmedim . Hatta uyurken bile açıktı ışıklar . Onun odasına gizlice girdiğim gece de ışıkları kapamadan uyumuştu . Ne yani Araf Karabulut karanlıktan mı korkuyor ? Hah ! Duy da inanma .
Araf bir anda camlı olan kapıda belirdi ve kapıyı açıp balkona çıktı. Saçları dağılmıştı . Elinde dolu bir çay bardağı vardı. Çayın dumanı soğuk havaya karışıp dalgalanarak boşlukta süzüldü. Araf epeyce yorgun görünüyordu. Üzerinde siyah eşofmanları vardı . Bu çocuğun siyahtan başka renk kıyafeti olmadığına rminim şu an . Bundan sonra ona iguana yerine siyahın oğlu demeliyim herhalde.
Saçları dağılmış , yüzü çökmüştü. Gökyüzüne bakarken kafasından neler geçirdiğini merak ettim. Öylece onu izledim bir süre . Uzunca gökyüzüne baktı. Bir an sert bir şekilde yutkunduğunu gördüm. Yüz hatları gerildi. Dişlerini sıktığını gerilen çene kemiğinden anladım .
Bir anda elindeki çay bardağının sıkarak paramparça olmasını sağladı. O dakika içim de tıpkı o bardak gibi parçalara ayrıldı . Gözlerim kocaman açılırken bir yandan da çok kızmıştım ona . Niye böyle bir şey yapmıştı ki şimdi.
Hızla arkama dönüp yastığımın altında duran telwfonumu aldım ve hemen Arafın numarasını çıkarıp arama butonuna bastım.
Çaldı . Çaldı . Çaldı .
Arama sonlandırıldı. Gözlerim hala üzerindeydi. Telefonu arkasındaki masanın üzerinde ve ışğı yanıyordu . Bunu o da görüyordu . Sandalyenin birine oturdu. Öylece telefona baktı. Bir kez daha aradım .
Çaldı. Çaldı. Çaldı . Bir yandan gözlerim üzerindeydi . Gözleri bana kaydı ve elini telefona uzatıp dokundu .
“ Ne var ?”
“ Ne mi var ? Sen delirdin mi , ne yapmaya çalışıyorsun ? O elinin hali ne öyle ? Araf cidden anlamıyorum . Seni gerçe-“ telefon bir anda suratıma kapandı . Kocaman gözlerle ekrana bakakaldım. Karşımda öylee oturmuş ifadesiz bir suratla boşluğa bakıyordu.
Bir daha aradım . Çaldı . Çaldı.
“ Sen nasıl benim suratıma telefon kapatırsın ?”
“ Arada nefes alırsan kapatmam .” dediğinde sinirlerim iyice tepeme çıksa da sakinleşmeye çalıştım. Aklım hala elindeydi.
“ Araf niye böyle bir şey yaptın ? Elin .. elin nasıl ? “ dedim titreyen sesimi kontrol altında tutmaya çalışarak .
“ Sorun değil .. “
“ Ne demek sorun değil . Elini yaraladın iguana !” diye sertçe soludum .
“Aldığım ilk yara değil .” sesi o kadar soğuktu ki bütün duygulardan arınmıştı adeta . Sanki ruhsuzdu.
“ Yapma böyle .” dediğimde ses tonum yalvarır gibiydi. Acı doluydu. Acı çekiyordum . Acı çekiyordu.
“Ne yapmayayım ?”
“ Bunu işte .. bu yaptığın her neyse bunu yapma kendine .” ağlamamak için içimde çok büyük bir savaş veriyordum. Ben onu izlerken o sadece boşluğa bakıyordu.
“ İlk kez karşılaştığımız o geceyi hatırlıyor musun ?” aklıma o gece bir film sahnesi gibi geldi.
“ Evet ..” dedim ruhsuzca bir gülümsemeyi dudaklarıma yerleştirirken .
“O gece benden korkmuştun ..”
“Seni tanımıyordum .”
“ Hala tanımıyorsun .”
“Tanımıyorum . “
“Ama korkmuyorsun .”
“Korkmuyorum!”
“Korkmalısın .”
“Korkmuyorum. “
“ Ben sana zarar veririm . “
“Olsun ..”
“ Canını yakarım.”
“Kendi canını da yakıyorsun . Beraber yanarız. “
“Pişman olursun .”
“Belki ..”
“Acı çekersin .”
“Umurumda değil. “
“ Kaybedersin ..” dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı.
“Neyi ? “
“Kendini !” durdum. Sustum . Yutkundum. Derin bir nefesi ciğerlerime yollayıp konuşmaa devam ettim.
“ Herkes bir şeyler kaybeder . Tek kaybeden olmam . “ dedim otoriter bir tavırla.
“Tehlikeli sularda yüzüyorsun aptal .” canımın acıdığını en derinlerimde hissettim. Bu hali gerçekten canımı yakıyordu. Hangi ara bağlanmıştım bu kadar ? Ne ara yakınım olmuştu benim? Belki her zaman en uzakta da olsa en yakınımdaydı.
Uzun süredir içimde tuttuğum gözyaşlarım birer birer gözlerime hücum ederken burnumun sızladığını hissettim. Sesimi kaybetmiştim sanki. Konuşmayı unutmuş , düşünmeyi unutmuştum. Ben , ben olmayı unutmuştum o varken .
“Araf ..” titreyen sesim biraz ağlamaklıydı. Gözlerim öylece onun üzerindeydi. O ise gözlerini bir saniye olsun bana çevirmedi. Gözleri bir çift güneşti , gece güneş doğarmıydı ?
“Efendim?” sesi birçok duyguyu barındırıyordu bünyesinde. Birçok şeyi hissettiriyordu insana . Yorgundu belki , belki de kırgın . Biraz yalnızdı , biraz kalabalık . Her şeyden birazdı işte , hiçbir zaman tam değildi . O hep birazdı.
“Elin.. kanıyor ..?” gözyaşlarım yanaklarımdan usulca kayıp boynuma kadar indi. Elinden damlayan o kırmızı sıvıdan nefret ettim. Beyaz bir kağıda bulaşmış mürekkep gibiydi adeta , bozmuştu bir şeyleri.
Aniden kafasını kaldırdı ve gözlerini gözlerime kenetledi. O an keşke bakmasaydı dedim. Bakmasaydı da görmeseydim güneşinin sönüşünü . Bakmasaydı da bilmeseydim yüzündeki kırıklığı. Bakmasaydı da , yanmasaydı bu kadar içim. Yakmasaydı bu kadar canımı .
“Yanlış .. “ dedi nahoş bir ses tonuyla . “ Benim canım kanıyor !”
Sustum . Sustu. Yağmur sustu. Rüzgar sustu. Gökyüzü sustu. Ay gitti . Güneş gitti. Zaman denen kavramı bitti. Biz zamanın içine hapsolduk. Biz zamanın içinde kaybolduk. Akrep durdu , yelkovan dönmekten vazgeçti. Dünya onun yangınına şahit oldu. Araf Karabulut gözlerimin önünde cayır cayır yandı . Sadece bir saniyede kül oldu. Hani demişti ya notda ‘ şimdi yanmak zamanı ‘ diye . Evet şimdi yanmak zamanı...
Yüzümden hızla dqmlayan yaşları elimin tersiyle sildim ve derin bir iç çektim.
“Araf hemen kalkıyorsun ve o elini sarıyorsun . Bak eğer dediğimi yapmazsan olacaklardan ben sorumlu değilim .” küçük bir gülme sesi duydum . Bu bile beni gülümsetmey yetmişti.
“Emredersiniz komutanım .” dedi alaycı bir tavırla .
“ Emrederim , yaparım yani. “ Ben de onun gibi alaycı bir tavır takındım. Neden yapmıştı ki b7nu kendine ? Niye bu kadar çok acı çekiyordu ? Ruhunun azabına son vermiyordu bir türlü . Canı yanıyordu , canını çok yaktılar belki belki de hala yakıyorlar . Kor bir alevi göğüs kafesine yerleştirmişler ve bu alevi tek başına söndüremiyordu. Evet dışarıdan bakıldığında çok güçlü görünen Araf Karabulut içindeki yangına son veremeyecek kadar acizdi aslında .
“Git ve uyu !” aniden soğuklaşan ve sertleşen sesi beni şaşırtmıştı.
“Ben sana ne diyorum , sen bana ne diyorsun iguana ! Sen beni duymuyormusun ?”
“Duymak istemiyorumdur belki ! Git yat ve bana karışma !” neden öfkelenmişti ki durduk yere ? Şaşkınlığıma hakim olamıyordum çünkü cidden sesi çok sertti . Hatta ilk kez bu kadar sertti.
“Ara-“ kulağımda yankılanan telefonun kapanma sesiyle gözlerim kocaman açıldı ve elimdeki telefonu kulağımdan çekip donuk bir şekilde ekrana baktım. Resmen telefonu suratıma kapatmıştı. Araf yine telefonu suratıma kapatmıştı. Şu an sinirden delirmek üzereyim.
Gözlerimi karşı balkona diktiğimde ç9ktan ortalardan kaybolduğunu fark ettim . Dişlerimi sıkarak perdeyi sıkıca tuttum ve hızla çekip kapattım . Sert adımlarımı yatağıma doğru yönlendirdim ve hızla yatağıma girdim . Bir elimdeki telefona bir de balkon camına baktım. Ne kadar öfmelensem de onu düşünmeden de edemiyordum. Çünkü vicdanım el vermiyordu buna . Eli çok kötü yaralanmış olmalı .
Mesaj kutusuna girip Araf’ın numarasını açtım .
‘ Eline pansuman yap ve sar , sakın öyle bırakma ! Aptal iguana !’ ve gönderdim . Ardından telefonumu sessize alıp komidine koydum ve başımı sertçe yastığa gömdüm . Bu kadar huzursuzluğa rağmen huzurlu bir uyku diledim Allahtan . Çok sürmeden gözlerim uyukuya teslim oldu .
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KOLEJİ
Ficção Adolescente''Bana masal okur musun ?'' her şey üç kelime, tek cümleyle başladı. Araf'ta kalan bir Masal ... Masal'da kaybolan Küçük prens... Prensese ihtiyacı olan bir Prens... *** ''Neden aşık olmazmışsın sen ?'' ukala bakışlarını üzerimden bir saniye ol...