"Kül olmuş iki bedenin sönmüş alevini canlandırması gibiydi..."
Zifiri karanlık bir gecede , çıkmaz bir sokaktayım. Sağım duvar , solum duvar ... Yürüyorum , yürüyorum , yürüyorum... Küçücük bir ışığa ihtiyaç duyuyorum sadece . Mahrum kaldığım , önümü görebilmem için tek ihtiyacım olan şeye . Belkide bilinmezliklerimi yok etsin diye istiyorum. Yol boyunca göremediğim , varlığını bilmediğim , hissetmediğim o ışığa doğru yürüyorum. O sanki hep oradaymış ve ben ona ulaşacakmışım gibi yürüyorum. Sahi ulaşacakmıydım?
Kafamı kaldırdım ve Araf’ın gözlerine baktım. Güneşe benzettiğim gözlerine . Belkide ihtiyacım olan tek şey onun güneşiydi.
“Araf .. kim bunlar ?” diyebildim ağlamaktan çatlayan sesimle . Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu. Birileri bizimle uğraşıyordu ve biz daha kiminle dans ettiğimizi bile bilmiyorduk . Üstelik o adam bize ‘ bu yangının tek sorumlusu sizsiniz ‘ demişti . Biz neyin sorumlusuyduk? Kime ne yapmış olabilirdik ki ? Hem biz daha yeni tanışmıştık. Zihnim giderek bulanıklaşıyordu. Hiçbir anlam yükleyemiyordum bu yaşadıklarımıza .
“ Bilmiyorum . Allah kahretsin ki bilmiyorum ! “ dedi öfkeyle . Ama sesinde bir nebze de olsa şefkat vardı.
Gözlerimin içine baktı ve avuçlarının içinde bulunan yüzümü sıkıca tuttu.
“Masal , sakın bana güvenme . Ama bana inan olur mu ?” gözlerinin içine baktım saniyelerce . Sorusu bana düşünme özgürlüğü tanımamıştı çünkü aklım ne derse desin kalbim ‘olur’ diyordu. Ve kalbimdekileri dilimin ucuna sürdüm.
“Olur ..” dedim kısık sesimle .
“ Bunu yapan hangi şerefsizse onu bulacağım . Ve sana zarar vermesine asla izin vermeyeceğim . Bana inanıyorsun değil mi ?”
“İnanıyorum. “ dedim hiç düşünmeden , kararlılıkla . İnanıyordum . Nedenini bilmiyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum. Nasıl hareket edeceğimi bilmiyorum . Belkide bu kadar bilinmezliğin içinde bir kukla gibi yönlendirilmek istiyorum. Karanlığımı aydıatsın istiyorum. Onun karanlığı benim ulaşabileceğim tek aydınlıktı.
“ Her şey yoluna girecek . Sana söz veriyorum bütün bunlar bitecek . “ gözlerimin içine bir parça ümidin zerresine mutaçmışça baktı. Islanmış kirpiklerimi gözkapaklarımla birlikte sıkıca yumdum ve derin bir nefesi ciğerlerime ulaştırıp kafamı salladım. Evet bitecekti. Bu şey her neyse bir gün bitecekti ve ben o günün gelmesini her şeyden çok istiyordum.
Araf iki kolumdan sıkıca tutup beni oturduğum yerden kaldırdı. Ağlamam küçük iç çekişlere dönüşmüştü. Araf dışında hiç kimsenin farkında değildim o ana kadar .
Emre sinirli bir şekilde öylece durmuş bizi izliyordu. Defne , Ezel ve Ali bize üzgün ve bir o kadar şaşkın bakışlarını yolluyorlardı. Doruk yerde yatan çocuğun üzerinde bir şeyler arıyordu. Belki yeni bir not , belki bir kimlik veya bize ipucu olabilecek herhangi bir şey . Uzay ise az önce elimden düşürdüğüm telefonu kurcalıyordu.
“ Arama geçmişi yok . Arama kaydı yok. Rehber de kimse yok . Bildiğin komplo bu . Resmen kedinin fare ile oynadığı gibi oynadı herif bizimle .” dedi Uzay duymaya alışık olmadığım öfkeli sesiyle .
“Adamlar resmen bu it’i yem olarak attılar önümüze . Her şey planlıydı.” Diye dişlerini sıkarak öfkesinin doruklarına ulaşmış erkeksi sesiyle konuştu Araf . Haklı olabilirlerdi , bu kadar tesadüf olamazdı. Bilerek beni takip ettirip ardından da onu Araflara yakalattılar . Yoksa isteseler yakalanmadan da yapabilirlerdi bunu.
“Üzerinden kimlik veya başka bir şey çıkmadı . “ dedi Doruk . Belkide şu an en sakinlerimizdendi. O hep böyleydi aslında , soğuk kanlı birine benziyordu.
“ Artık şu lanet yerden çıkabilirmiyiz !” diye sitem etti Ezel .
“ Tamam , hadi çıkıyoruz yeter bu kadar olayımız .” dedi Araf hala kolumu tutarken .
Hep beraber deponun çıkışına doğru ilerledik. Uzay büyük kapıyı gürültülü bir sesle açtı. Araf ile beraber kapıdan dışarı çıktığımızda temiz havayı ilk kez nefes alıyormuş gibi içime çektim. Bazen ciğerlerimize yolladığımız oksijen nefes olmaya yetmez bize . Bazen aldığın nefesler acıtır canını . Aldığım nefes bile canımı acıtıyordu işte .
“ Ezel , sen Emreyle git . Biz sonradan geleceğiz . “ Araf’ın sözleriyle hızla bakışlarımı onun biçimli yüzüne diktim.
“Siz ne yapacaksınız ?” endişeyle karışık bir merakla sordum .
“ Şu içeridekinin işini halledip geleceğiz biz de .” kaşlarım çatılırken hiç beklemeden hızlıca konuştum.
“ Siz ? Ona ne yapacaksınız ?” korkuyla sorduğum bu soruya Araf da kaş çatmıştı. Yine sinirlendirmeyi başarmıştım. Yüz hatları gerilip öfkesini iyice ele veriyordu .
“ İki tane sıkacağım kafasına !” gözlerim kocaman açılmıştı birden .
“ Ne ?” dedim panik dolu sesimle .
“ Saçmalama kızım . Mafyamıyım ben anasını satayım!” diye bağırdı. Tabiki ciddi değildi onu öldürmek konusunda . Değildi değil mi ?
“ İyi be ne yaparsanız yapın o zaman.” Sitemli sözlerimin ardından arkamı dönüp hızla arabanın kapısını açtım. Şoför koltuğunun yanındaki koltuğa yerleşip kapıyı sertçe kapattım ve diğerlerinin gelmesini bekledim. Araf’ın üzerimde hissettiğim bakışlarına rağmen ona bakmadım .
Çok geçmeden Emre kapıyı açtı ve şoför koltuğuna oturup hızlıca kemerini taktı . O sırada Defne arka kapıyı açıp arabaya bindi ve kapıyı açık bıraktı. Fakat ne Ezel ne de Ali arabaya binmediler .
“Ben bu kurbağa’nın yanına oturmam .” dedi Ezel direterek .
“Hah ! Asıl ben senin yanına oturmam . Çakma Kızıl seni.”
“ Ne ? Benmiyim çakma kızıl ? Bana bak seni doğduğuna pişman ederim kurbağa !” dedi kızıl öfkelenerek .
“ Hadi ya nasıl yapacakmışsın çok merak ettim. Yapsana bir . “ dedi Ali de göz dağı vererek. Kızıl tam atılıyordu ki Defne araya girdi.
“ Tamam , yeter çocuk gibisiniz yemin ederim.” Deyip koltuğun tam orta kısmına oturdu . “ Şimdi , Ali sen diğer kapıdan sol tarafıma otur . Ezel sen de gel böyle sağ tarafıma otur . Oldu mu ? Rahatladınız mı ?” Ali , Ezele göz devirip arabanın arkasından dolandı ve kapıyı açıp arabaya geçti. Ezel de binince Emre arabayı çalıştırdı. Emniyet kemerimi de takıp kafamı cama dayadım ve yolu izlemeye başladım.
O sırada hangi şarkı çalıyordu bilmiyorum ama şarkı birden değişti. Ardından yine bizim muhteşem ikilinin sesi duyuldu.
“ Bu nasıl şarkı ya ?” dedi Ezel ve öne doğru atılıp CD çaların düğmesine basıp şarkıyı değiştirdi sonra da yerine geçti. “ Bu iyi böyle .” dedi gülümseyerek.
Ali ters bakışlarını Ezel’e gönderip o da öne doğru atıldı ve şarkıyı tekrardan değiştirdi. “ O ne be öyle ? “ değişen şarkıyla Ezelin sinirden suratı gerilirken keskin bakışlarını Ali’ye gönderdi. Öne doğru atılıp tekrardan değiştirdi şarkıyı . İnanamıyorum resmen çocuk gibilerdi ama bu halleri cidden çok tatlıydı.
“ Bu şarkı kalacak kurbağa !” dedi öfkeyle ve inatla . Tekrar yerine geçerken Defne iyice sinir olmuştu bu durumlarına . Emre’ye baktığımda onun daha da sinirli olduğunu gördüm. Öfkesine öfke eklenmişti resmen .
Ali tekrar öne doğru eğilip bir önceki şarkıyı açtı. “ Hayır , bu şarkı kalacak .” dedi o da inat ederek. Ezel de öne atıldı . Şu an ikisi de öne atılmış bir şekilde sürekli inatla düğmeye basıyordu.
“ Bu kalacak dedim sana .” dedi Ezel . “ Hayır , diğeri kalacak.” Dedi Ali .
Emre öfkeyle CD çaların düğmesine kırarca bastı ve kapattı.
“Yeter be yeter ! Geçin yerinize ! Bir daha sesiniz çıksın ikinizi de atarım arabadan .” öfkeyle haykırmıştı resmen . Ben Emre’yi neredeyse hiç bu kadar sinirli görmemiştim . Ali de Ezel de birbirlerine sinsice bakarak yaramazlık yapıp azar işiten çocuklar gibi yerlerine geçip oturdular .
Gözlerimi Emre’ye çevirdim , çok sinirliydi. Burnundan soluyordu adeta. Kaşlarını iyice çatmıştı. Üstelik az önce çok şiddetli bir şekilde çıkışmıştı. Ara sıra dikiz aynasından Ezel’e baktığını fark ettim. Bakışları o yöne kaydığında yumuşuyordu nedense. Sanki bir tedirginlik vardı şu an üzerinde. Bu , onu kırabilmiş olma düşüncesinin vermiş olduğu bir tedirginlikti. Direksiyonu sıkıca kavrayan parmakları bile gergindi , parmak boğumları iyice belirgin bir hal almıştı.
Arafların ne yaptıklarını gerçekten merak ediyordum. Acaba o çocuk kimdi ? Acaba bizimle uğraşan bu insanlar kimdi? En önemlisi neden bizimle uğraşıyorlardı ? Hiçbir şeye anlam veremiyordu zihnim. Bugün gerçekten bütün lanetleri üzerime çekiyordum sanırım.
Yolculuğumuz yaklaşık bir buçuk saat sürmüştü ve sonunda kamp alanına varmıştık. Hepimiz arabadan indik ve bagajdaki çantalarımızı aldık. Ali ve Emre arabadaki diğer eşyaları çıkartırken biz de çadırların kurulduğu alana doğru ilerledik . Hemen hemen herkes çadırını kurmuştu. Bir kısmı ise hala kurmakla uğraşıyordu. Çok kalabalık değildi aslında çünkü sadece on birinci sınıfların katıldığı bir kamptı ve ona da herkes gelmemişti.
Bir ağacın yanında durduğumuzda elimdeki çantayı yere bıraktım . Kafamı kaldırdığım an bir çift siyah gözle karşı karşıya kaldım. Bu kişiyi bir yerden tanıdığıma emindim . Gerçekten tanıyordum ama her kimse zihnimin en ücra köşelerinde dolanıyordu ve bir türlü hatırlayamıyordum. İyice düşünmeye başladım . Kim olabilirdi ? Kim olabilirdi ? Kim olabilirdi ? Kim ola- tabi ya şimdi hatırladım. Bu çocuk geçen gün merdivenlerde çarpıştığım o çocuk. Ama sanki onu başka bir yerde görmüş gibiyim. Onu daha öncede gördüğüme emindim .
“ Masal ?” Defne’nin sesiyle dikkatimi dağıtıp bakışlarımı ona doğru çevirdim. “ Nereye bakıyorsun sen ?” diye sorup benim baktığım yöne doğru baktı. Gözleriyle etrafı tararken kolundan tuttum .
“Hiçbir yere bakmıyorum . Sadece kimler var diye bakıyordum . “ dediğimde yüzüme anlamsızca baktı. Çünkü ben kimin gelip kimin gelmeyeceğini merak eden biri değildim . O da bunu biliyordu.
“Öyle mi ? Neyse boşver gel hadi çadırlarımızı kuracağız .” bu kez ben anlamsızca baktım ona .
“Ne ? Çadırları biz mi kuracağız ?” birden kıkırdamaya başladı .
“ Hayır tatlım biz psikolojik destek vereceğiz . “ dedi .
“ Çadır kurmakla psikoloji’nin ne alakası var Defne ?”
“Ya Masal saf mısın yavrum sen ?Defne diyor ki ; erkekler çadırları kuracak ve biz de başlarında dikileceğiz . Eğer bize ne yaptığımızı sorarlarsa biz size destek oluyoruz diyeceğiz. Ve böylelikle hiçbir işe elimizi sürmemiş olacağız . “ dedi Ezel. Kız resmen bütün olayı özetlemişti. Bunlar da az hınzır değillerdi hani .
“ Resmen ayakta alkışlıyorum sizi kızlar . Bu sivri zekayla siz çok iyi yerlere geleceksiniz bence . “ dedim gülerek .
“ Teveccühünüz efendim . “ dedi Defne bilmiş bir tavırla . Ardından hep beraber bizimkilerin yanına gittik.
Ali elinde tuttuğu şeylere uzaydan gelmiş bir cisim gibi bakıyordu. Emre ise çoktan başlamıştı çadırı kurmaya.
“Ağabey ben anlamadım şimdi bu çubuğu nereye sokacağım ben ?” dedi Ali ve tuhaf bakışlarını Emre’ye çevirdi. Emre’nin sinirleri iyice gerilmiş durumdaydı. Bugün olanlar gerçekten onu çok kızdırmıştı.
“O çubuğu şimdi senin bir yerine sokacağım göreceksin ! “ diye çıķıştı . Bizim orada olduğumuzu yeni yeni fark edip bize döndü . “ Pardon kızlar .” dedi. Biz ise sadece gülmekle yetindik.
“Çok mu komik ?” diye sordu Ali gıcık olmuş bakışlarını üzerimize dikerken .
“Evet çok komik . “ dedi Ezel kahkahalarla gülerken. Biz de ona eşlik ediyorduk tabi . Resmen sinirlerimiz bozulmuştu. Bir an zırıl zırıl ağlarken bir an kahkahalarla gülüyorduk.
“İyi, sen gülme !” dedi küçük mızmız, uyumsuz bir çocuktu sanki.
“Sanane ! Sana mı soracğım . “ Ali elindekileri yere bırakıp konuşmaya başladı.
“Ya kızım sen gitsene artık yanımızdan . Arabamıza da bindin zaten .”
“Arabamıza ?” deyip imalı bir bakış attı Emre Ali’ye .
“Kanka senin benim mi var aramızda ?”
“Evet .”
“Aşk olsun bebeğim senin malın benim malım , benim malım yine benim malım .” Emre eline küçük bir taş alıp hızla Ali’ye fırlattı .
“Bebeğim ne lan ! Bak bir işe yaramıyorsun zaten bari bırak da ben bir şeyler yapabileyim . Yoksa gece kurtlarla koyun koyuna uyursun. “ diye tehdit etti onu.
“ Ama ben seninle koyun koyuna uyuruz diye düşünmüştüm bebişim. “ bizim kahkahalarımız giderek şiddetlenirken Emre hızla ayağa kalkıp Ali’ye doğru atıldı. Ali de bu atakla birlikte kaçmaya başladı.
“Gel lan buraya ! Benimle ilgili bir de fantazi mi kuruyorsun ?”
“Kırılıyorum ama bebişim.” Onlar birbirlerini kovalayarak uzaklaşırken biz remen yıkılmıştık gülmekten . Artık gözler önünden kaybolmuşlardı ve sesleri de duyulmuyordu.
Kahkahalarımızı kesen o ses kulaklarıma tırmanırken hepimiz gülmeyi kesip o yöne döndük .
“Bu kadar komik olan ne ?” uzun boylu , kıvırcık turuncu saçlarıyla kollarını göğsünde bağdaş kurmuş bir şekilde duran kızı daha önce okulda çok görmüştüm. O da bizim gibi on birinci sınıftaydı. Genelde sessiz , kimseyle konuşmayan , soğuk bir tipti. Adını da bilmiyordum zaten . Ama Ezel onun gelmesiyle gerilmişti. Bunu bakışlarından anlayabilmiştim.
“Bu seni ilgilendirmez Gece .” adının Gece olduğunu öğrendiğim kız bize gerçekten çok tuhaf bakıyordu. Bunun sorunu ne böyle ? Somurtkan bir suratı vardı. Okulda da sürekli mutsuz bir imajı vardı. Ben onu hiç eğlenirken veya gülerken görmemiştim .
“ Hayırdır Kızıl , arkadaş ortamını mı değiştirdin ? “
“ Gece ne saçmayacaksan saçmala hadi dinliyorum. Saçmala ve git!” diye çıkıştı Ezel. O da tıpkı onun gibi kollarını bedenine sardı ve keskin bakışlarını onun gözlerine dikti.
“Araf gelmedi mi ? Yoksa yine bir yerlere mi kaçtı ?” Ezelin iyice sinirleri gerilirken ben hiçbir şey anlamamıştım. Tam o sırada o tanıdık ses duyuldu Gece’nin arkasından .
“Buradayım Gece .” kendinden emin adımlarla tam Gece’nin arkasında durmuştu. Hangi ara geldiğini bile görmemiştik. Gece yavaş bir adımla arkasına döndü. Bir süre öylece birbirlerine baktılar.
“Demek buradasın . “ dedi inanamıyormuş gibi.
“ Evet buradayım ve burada olacağım. “ dalga geçer gibi küçük bir kıkırdama sesi duyuldu Gece’nin dudaklarından.
“ Ben gelmezsin diye düşünüyordum. Sonuçta sen hep yüzleşmekten kaçan biriydin!” dedi her bir kelimesini bastırarak.
“Ben hiçbir şeyden kaçmam Gece . Sözlerine dikkat et .” dişlerini sıkarak konuşmuştu. Kaşları çatılmış yüzü gerilmişti yine . Gözlerim ellerine kaydığında yumruklarını sıktığını gördüm.
“ O yüzden mi hemen yurt dışına kaçtın ve senelerce dönmedin ? “
“ Ben hiçbir şeyden ve hiç kimseden kaçmadım duydun mu beni ? Ben sadece kendimden kaçtım anladın mı ? Sadece kendimden!” o an Gece uzanıp Araf’ın kulağına kısa bir cümle fısıldadı. Araf’ın gözleri etrafa ateş saçarken bakışlarını hızlıca Gece’ye çevirdi.
“Gece sabrımı sınıyorsun ! Yapma ! Tamam mı , yapma !”
“Peki Araf o zaman sana son bir şey söyleyeceğim. “ dedi ve bakışları birbirinden hiç ayrılmadı. Araf incitmek istemiyor gibi davranıyordu ama Gece’nin her kelimesi onun incitmek içindi sanki. “Onu bu dünyadan sildin ama gölgesi kaldı ..” derken sesi iyice cılızlaşmıştı. Gözünden düşen tek bir damla yaşı elinin tersiyle sildi ama o damladan daha binlerce vardı akmayan . O sırada Gece sözlerine devam etmek için titreyen dudaklarını usulaca araladı . “ Şimdi ne yapacaksın ? Gölgesini de mi yok edeceksin ? Yeni amacın bu mu ? Yoksa bunun için mi geri- “ Araf sözlerini tamamlamasına izin vermeden kolundan sıkıca kavradı. Böylelikle Gece’nin sözleri son bulmuştu onun hükmüyle . Gece ona öfkeyle bakarken Araf’ın gözlerinde acının en can yakıcı boyutları gizliydi. Esen rüzgarın sesinden başka hiçbir ses ulaşamaz oldu kulaklarımıza. Gece’nin kıvırcık saçları ahenkle dans ederken gözyaşlarını kurutmaya hiçbir rüzgarın yetemeyeceğini anladım.
“Senin canını yakmak bu dünyada isteyeceğim en son şey bile değil. Anladın mı beni ?” diye sordu Araf kısık çıkan sesiyle . Anlamıyordum. Gece neden onun için bu kadar değerliydi?
“Benim canımı yakmak bu dünyada isteyeceğin en son şey bile değil öyle mi ?” dedi sözlerini dalga geçer bir tonla vurgulayarak tekrarladı. “Sen benim canımdan can aldın! İstesen de daha fazla yakamazsın canımı !” sözleri meydan okuyordu ona . Her geçen saniye kamçılanan merakımı gizlemek daha da zorlaşıyordu. Ne demekti bu , ne demek ‘canından can almak ‘? Araf ne yapmış olabilirdi ki ona
“Beni dinlemedin ! Dinlemediniz , bir kez olsun bile beni dinlemediniz !” gözleri bir şeyleri kaybetmekten korar gibi bakıyordu. Veya bir şeyleri kaybetmişliğin verdiği acının ızdırabına gebeydi tüm bakışlar . Defalarca kez ölmüştü birileri , oysa hala karşımda duruyordu ulu bir çınar gibi. Belki de bizler şu an karşımızdaki insanların ruhlarının savaşına şahit oluyorduk. Kül olmuş iki bedenin sönmüş alevini canlandırması gibiydi onlarınki .
“Şimdi de dinlemeyeceğim! Sebebi ne olursa olsun hiçbir şeyi değiştiremezsin .”
“Değiştiremem ..” dedi çaresizce . Gece kolunu sertçe çektiğinde Araf’ın kolu kimsesizce boşlukta savruldu .
“ Her şey senin nefretinle başladı.. Ve bir gün nefretin senin sonun olacak Araf ! Bunu sakın unutma!” ortam iyice gerilirken sanırım neler olduğunu bir tek ben bilmiyordum. Gerçi ben ne biliyordum ki ?
Gece sözlerinin ardında hızla arkasına dönüp gittiği sırada Araf onu durdurmak için arkasından bağırıyordu.
“Gece ! Gece dur !” onun peşinden geçmek için hızlı bir atakta bulunduğu sırada Uzay onu sıkıca tutup bu eylemine engel oldu.
“Araf tamam bırak gitsin .” öfkeyle kendini geri çekti ve geldiği yöne geri dönüp o da gitti.
Neydi şimdi bu ? Bu kadar bilinmezlik neydi?
“Ezel neler oluyor ?” dedim sonunda bir şeyleri anlamak istemenin verdiği sabırsızlıkla .
“Çok uzun bir mesele Masal ..” diye geçiştirdi beni . “Peki .” diyerek mırıldandım ben de.
///
Herkes bir şeylerle uğraşıyordu. Emre çadırlarımızı kurmuştu ve şimdide öylece oturmuş kahvesini yudumlarken bir yandan da yanında getirdiği kitabını okuyordu. Defne bu dağın başında internet çeken bir yer aramakla meşguldü. Ali ise sürekli Ezel’e çatıyordu. Tabi Ezel de ondan geri kalmıyordu asla . Ben ise koskoca bir hiç yapıyordum. O kadar çok sıkılmıştım ki artık burada duramıyordum.
“Emre ben biraz dolaşacağım. “ dediğimde kafasını kaldırarak yüzüme baktı.
“Tamam ama dikkatli ol olur mu ?” diye tembihledi beni tıpkı otoriter bir baba edasıyla .
“Merak etme .” küçük bir tebessümle karşılık verip yürümeye başladım.
Ormanlık alanda küçük adımlarla ilerledim. Zihnimi talan eden düşüncelerden kurtulmak istiyordum. Her şeyden uzaklaşmak ve hatta bir süre düşünememek istiyordum. Yaşadıklarım artık fazlasıyla ağır geliyordu ve ben bu yükü taşıyamıyordum. Peşimdeki adam kimdi mesela? Benden ne istiyordu? Araf’ı yeni tanımış olmama rağmen ikimizin sebep olduğu şey ne olabilirdi ?
Ayağımın bir şeye takılıp burkulmasıyla bedenimin yeri bulması bir oldu . Dudaklarımdan derin bir “Ah !” sesi yükselirken canım çok yanıyordu. Canımın yanması bir yana ayağımı oynatamıyordum bir türlü . Aferin Masal , ormanın ortasında kala kal öylece . Akşam kurtlar sofrasına ana yemek olursun artık.
Ayağa kalkmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Ve daha çok canımı yakmayı başarmıştım. “Ahh!” ağrıdan dolayı bir kez daha inlemiştim. Zaten hava çok soğuktu bir bu eksikti.
Tam ümidimi yitirdiğim sırada aşina olduğum o tanıdık erkeksi ses kulaklarıma doldu .
“Masal !” diye bağırdı.
“Buradayım !” diye bağırdım ben de sesimi ona ulaştırmak için. Saniyeler sonra görüş açıma girdiğinde bana doğru koştu. Yanıma vardığında hemen diz çöküp endişeli gözlerle yüzüme baktı.
“ Ne oldu ? Neden bağırdın öyle ?” gözlerimin içine uzunca baktı.
“Bileğim.. burktum.” Bir an afalladı. Bunu beklemiyordu sanki .
“Bileğin mi ? Bu muydu yani ? Bunun için mi bağırdın?” kaşlarım çatılırken öfkeli bakışlarımı ona diktim.
“Ne yani Araf önemsiz bir şey mi bu ? Canım acıyor burada .” kafasını sağa sola salladı.
“Hayır , ben öyle demek istemedim .. Yani ben daha kötü bir şey oldu sandım. “
“Tamam önemsiz bir şey zaten .” dedim tavır takınarak. Bu durumu anlamıştı ve üsteledi.
“Ben önemsiz demedim.” Evet dememişti ama ima etmişti. Bu da yeterdi.
Onu umursamamaya çalışarak tekrar ayağa kalkmaya çalıştım ama bu kez daha büyük bir acıyla olduğum yere çakıldım. “Ahh!” büyük bir inlemenin ardından ağlamamak için kendimi zor tuttum.
“ Kızım dursana , niye kalkıyorsun ? Canın çok mu acıyor ?” diye sorduğunda birbirine sıkıca bastırdığım dudaklarımı serbest bıraktım ve kafamı aşşağı yukarı salladım.
Elini bileğime yaklaştırdı ve oraya dokunduğu anda vücudum alev aldı. “Ahhh!” diye bağırdım tekrardan, canım çok yanmıştı . Ayaklarıma geçirdiğim postalın fermuarına dokundu ve aşşağıya doğru çekti. Postalı ayağımdan çıkardı ve pentolonumu bileğimden yukarı doğru sıyırdı. “Siktir !” diye bir küfür savurdu. “Morarmış bu .” dedi. Parmaklarını moraran kısma dokunduracağı sırada ona engel oldum. “Araf dokunma ! Çok acıyor .”
“Biraz canın yanacak ama sadece ne olduğuna bakacağım. Dayanmaya çalış.” Kafamı olumlu anlamda salladım. Parmakları usulca moraran tenimi bulunca dokunuşları önce nazikti ama bir anda parmak uçlarından bedenime doğru uyguladığı kuvvetle saç diplerime kadar acı hissettim. Artık gözümden yaşlar akıyordu.
“Kırık değil, sanırım incinmiş biraz. Arabada ilk yardım çantası var. “ çok bilmiş işte ne olacak.
“Ya sen ne biliyorsun acaba kırık mı çıkık mı , doktor musun sen ?” kaşlarını kaldırdı ve bilmişliğinden asla ödün vermeden yüzüme baktı.
“Belki klişe olacak ama kırık olsa duramazdın.”
“Yapma ya bak sen şu allahın işine ‘ kırık olsa duramazmışım’ . Bence sen git de bu yeni buluşunu herkese açıkla . Bilim dünyası senden mahrum kalmasın ama değil mi . “
“Kızım sen sırf çeneden mi yaratıldın ? Bir sus be ! Beynimi kemirdin resmen !” adama bak bir de bana bağırıyor . Zaten sinirliydim ona . Hem Gece ile ne yaşadıklarını deli gibi merak ediyordum. Acaba ne yaşamış olabilirlerdi ki ? Aman banane ya ! Hem ben bunun için niye sinirleniyorum ki , ne yaşadılarsa yaşadılar beni ne ilgilendirir.
“Demek ben senin beynini kemi-“ tam dibime gelip yüzüme doğru yaklaştı . O an sözlerimin sonu olmuştu. Kalbimin deli gibi çarpmasıyla birlikte nefes almak da zorlaşmıştı. Yüzü bir milim ötemdeyken neredeyse burunlarımız biribirine çarpacaktı.Gözlerim kocaman açılırken sesli bir şekilde yutkundum. Sıcak nefesi yüzümün her bir karışında ilmek ilmek dolandı, kendine bir yol haritası çiziyordu adeta. Gözleri gözlerimin içine düşmüş gibiydi. Deniz gibi olan gözlerime Güneş gözleri düşmüştü. Güneşi denizime düşmüştü.
Yüzümü teğet geçip kulağıma yöneldiğinde saç telleri tenimde geziniyordu ve istemsizce gözlerimi kapattım. Hava çok soğuktu ama vücudum alev alev yanıyordu resmen.
“Çok konuşuyorsun baş belası .” diye fısıldayıp yüzünü hafif geri çektiğinde iyice gerilmiştim ve gerçekten sinirlenmiştim. Ben baş belası değildim. Yüzüme bakarken ben de ona doğru döndüm.
“Ben baş belası –“ işaret parmağını dudaklarıma bastırarak beni susturmuştu. Bu ani temasıyla bedenim irkilirken şaşkınlıkla yüzüne baktım.
“Baş belasısın .” deyip duraksadü kısaca. “ Sen benim , başımın belasısın. “ dudakları hafif yukarı doğru kıvrıldı. Gülümsemeye çok yakındı ama tam anlamıyla gülmemişti.
Hiçbir tepki vermeden öylece ona baktım. Parmaklarını usulca çekti. Sonra ne olduğunu anlamadan bir anda kollarının birini bacaklarımın altına koydu diğerini de belime sarıp beni hızla bulunduğum yerden kaldırınca ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı.
“Araf sen ne yapıyorsun ?”
“Halay çekiyorum belli olmuyor mu ?” diye dalga geçti . Düşmemek için elimi boynuna geçirdim. Nefesi yüzümü talan ederken kalbim çok hızlı çarpıyordu. Niye böyle oluyordu ki? Kalbim iyice saçmalıyor bence . Bakışlarımı ondan kaçırıyordum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama yanılıyorum işte. Çok anlamsız . Büyük adımları yerlere serilmiş kuru yapraklara basarak ilerlerken çatırdayan yaprak sesleri kulağıma ulaştı. Ama sonra başka bir ses daha duydum. Çok ürkütücü bir sesti ve beni tedirgin etmeye yetmişti. Sonra bir kurt uluma sesi duydum ve hızla Araf’ın boynuna sarıldım. Boynumu boyun girintisine sakladım. Aşina olduğum kokusu burnumdan bir nefes gibi ciğerlerime doldu. Çok.. çok güzel kokuyordu. O sırada onun nefesinin de sıklaştığını hissettim . Vücudu gerilmişti sanki biraz. Omuzları kaskatı kesilmişti . “ Korkma .” diye fısıldadı kulağıma . Kafamı hızla geri çekip boynuna sarılmayı bıraktım. Utangaç bakışlarımı yüzünde gezdirmedim ve önüme diktim. “Özür dilerim.” Dedim sadece.
“Özür dileme .”
“Tamam.” Dedim usulca kabullenerek.
“Tamam.” Diye tekrarladı o da .
Araf’ın arabasının bulunduğu yere geldiğimizde durduk. “Sağ cebimde anahtar var . Onu al ve kapıyı aç . “ dediğinde kaşlarım çatıldı .”Ne ?”
“Anahtarı çıkarıp kapıyı aç diyorum. Malum elim dolu .” ukala pislik! El yordamıyla ceplerini yokladıktan sonra anahtarları bulup çıkardım ve otomatik kilit düğmesine bastım. Kulaklarımıza dolan klik sesinin ardından kapının kolunu tutup açtım. Araf beni nazikçe koltuğa bıraktı.
“Kaç kilosun kızım sen , otuz falan mı ?” gözlerimi devirmemek için gerçekten büyük bir çaba harcadım. O kadar da zayıf değildim .
“Yok on beş ! Çocukmuyum ben !” diye sitem ettiğim sırada beni baştan aşşağı şöyle bor süzdü.
“Ben sana ufaklık falan diyordum ama cidden ufakmışsın ya .” deyip sırıttı. Gözlerim kocaman açılırken saniyesinde itiraz ettim.
“Sensin ufak!”diye çıkışınca kahkahası kulaklarıma doldu. O an yüzündeki gülümseme çok güzeldi . Çok içtendi. Çok sıcaktı. Gerçekten de gülüşü güzeldi. Gülüşü güzel adam ...
“Oradan bakınca ufak mı görünüyorum ?” parmağıyla kendini gösterdi ve soran gözlerini gözlerime dikti. Hadi bakalım cevap ver şimdi. Kas hayvanı gibi adama nasıl ufak dedim ben ya . Sarhoştum hatırlamıyorum!
“Neyse ne , ben ufak falan değilim. Ayrıca kilom da gayet ideal.” O sırada bagaja doğru ilerleyip kapısını açtı . Elinde kırmızı , küçük bir ilk yardım çantasıyla geri döndü.
“Peki bayan çok bilmiş.” Çantanın fermuarını çıkardı ve bir krem aldı içinden. Canım yandığı için tedirgin gözlerle baktım yüzüne . Bu tavrımı anlamış olacak ki kaşlarını çatıp bana baktı . “Korkma Masal , iğne değil elimdeki sadece krem süreceğim. “ resmen beni delirtecekti. Beni delirtmek için and içmişti buna emindim artık. “Korkmuyorum.” Dedim dişlerimi sıkarak. Burkulan bileğimi tutup kremi tenimle buluşturdu. İlk dokunuşuyla irkilen vücudum buz kesmişti. Canım yanıyordu ama sanki canımı yakmamak için elinden geleni yapıyordu. Tekrar çantayı eline aldı ve kremi kapatıp yerine koydu. İçinden sargı bandajı gibi bir şey çıkardı ve ayak bileğime sarmaya başladı.
“İşte bitti. “
“Teşekkür ederim. “
“Etme .” dedi otoriter sesiyle. Kafamı salladım ve onu anayladım.
“Tamam .” ikimizde dengesizdik. Bir an geliyor birbirimize saldırıyoruz , bir an geliyor susuyorduk. Bazen çok içten , sıcak , samimi davranıyordu bazen ise beni görmezden geliyor yokmuşum gibi davranıyor. Peki ya bana ne demeli ? Bazen çocuklaşabiliyordum onun karşısında . Bir şeker için kavga eden çocuklar gibiydik.
Ama bildiğim bir şey vardı ki sürekli yüreğimin sızlamasına sebep oluyordu. Onun içinde kırılmış bir çocuk vardı. Kalbinde iki büklüm olmuş yüzünü kapatarak ağlayan küçük bir Araf vardı. Ne yaşadığını bilmiyorum , soramıyorum. O günleri hatırlamasını istemiyorum .
Bir de Gee vardı tabi . İçimi kemiriyordu sabahtan beri. Her türlü şey geliyordu aklıma ve sinirlerim bozuluyordu. Acaba aralarında ne vardı ? Gece’nin bu öfkesinin sebebi neydi mesela? Araf ona ne yapmıştı , ne yaşamışlardı?
Araf elindeki çantayı toparlayıp arabanın içinde bir yere fırlattı. Kapımı kapattı ve şoför koltuğuna ilerlerleyip açtığı kapıdan içeri girdi.
“Araf ?” bana doğru dönüp gözlerimin içine baktı sorarca . “ Gece sana neden öyle davrandı ? “ bu soruyu bekliyor gibiydi. Ellerini montunun cebime soktu ve kafasını geriye doğru yasladı. Gözlerini amansız bir boşluğa diktiğinde meraklı gözlerle onu seyrettim. Vereceği her türlü cevaba hazırdım.
“Çünkü yanlış bildiği şeyler var .”
“ Peki sana ‘onu bu dünyadan sildin ama gölgesi kaldı ‘ derken ne demmek istedi?”sorduğum soruyla birlikte iyice gerildiğini hissettim. Ellerini cebinden çıkarıp direksiyonu sıkıca tuttu. Keskin bakışlarını üzerime dikti ve saniyelerce öylece yüzüme baktı.
“ Fazla konuşuyorsun ! ”dedi sert erkeksi sesiyle . Ama bu kez ben de sinirliydim. Her şeyden habersizdim , kimse bana hiçbir şey anlatmıyordu ve nedense her seferinde olaylar dönüp dolaşıyor okun ucu bana değiyordu.
“Tabi ben kimim ki bana bir şey anlatasın !” dedim iğneleyici ses tonumla . O sırada kapıyı açmak için kapı koluna dokunduğum an atik bir hareketle kapıları kilitledi ve defalarca uğraşmama rağmen kapı bir türlü açılmadı. Şu an gerçekten çok öfkelenmiştim. “ Araf aç şu kapıyı!” öfkeli soluklarını duyabiliyordum. Yüzündeki sinirinde farkındaydım ama asla geri adım atmayacaktım.
“Önce bana emir vermeyi kes!” diye tısladı dişlerinin arasından .
“Sana kapıyı aç dedim!” direterek. Aniden bana doğru atıldı ve kolumu sıkıca kavradı. Gözlerini gözlerime sabitledi , bakışları tehlike saçıyordu her yanna . Öfkesinden gerilen biçimli yüz hatları korkmama sebep oluyordu. Sıcak nefesi yüzümü istila ederken sadece gözlerinin içine baktım. Evet korkuyordum belki ama yinede dimdik durdum ve korkusuzmuşcasına gözlerine baktım.
“Sana emir vermeyi kes dedim!”diye soludu bir anda . Hiçbir cevap vermedim. Sadece sustum. Hala bir milim kadar ötemdeydi. Yüzü yüzüme bu kadar yakınken tuhaf hissediyordum.
Yavaşça kendini geri çekip eski pozisyonuna döndü. Bana bakmıyordu , öylece boşluğa odaklanmıştı.
“Ne bilmek istiyorsun ?” dedi yine olağan bir setlikte. “Her şeyi .”dedim. Kararlı bir tavır takınmıştım . Çünkü artık her şeyden çok sıkıldım. Bu kadar bilinmezliğin içinde kayboluyordum her saniye .
“Peki . Sana her şeyi anlatacağım. “ yüzünü bu kez bana döndü . Bakışları buz kesmişti bu kez . Yüzünde hiçbir ifade barındırmıyordu. Hissizleşmişti sanki. Bütün duyguların varlığından soyuanmış gibiydi. Bir şeyleri kabullenemiyordu , bazılarını unutamıyordu. Unutamadıkları canını yakıyordu.
Öylece ona baktım. O da sadece bana baktı. Konuşmasını bekledim ve ben hiç konuşmadım çünkü konuşma sırası ondaydı. O anlatacaktı ben de dinleyecektim. Anlatacakları karanlık yoluma bir ışık olacaktı. Belki de şu bulanık zihnimden kurtulacaktım.
Dudaklarını hafifçe araladı . Öylece onu izledim . Her hareketini zihnime kazımak isterce takip ettim bütün harekeerini.
“Ben – “ tam o sırada duyduğumuz ses ile birlikte ikimizin de dikkati o yöne kayarken Araf’ın sözleri başlamadan bitmişti. Biri camı tıklatıyordu. İkimizde o kişiye baktık. Dışarıda duran kişinin siması yabancı değildi. Bugün de kamp.alanında gördüğüm ama adını bilmediğim o çocuktu yine . Ama bu kez bamışları çok farklıydı. Simsiyah gözleri gecenin karanlığına meydan okuyordu. Keskin bakışları , gerilmiş yüz hatları öfkesini ele veriyordu. Kimeydi bu öfkesi ? Nedeni neydi bu öfkenin ?
“Meriç !” tek kelime döküldü Araf’ın dudaklarından. O tek kelime şaşkınlığımı katmerlemişti. Ne yani Meriç dedikleri kişi bumuydu ? O buradaydı, tam karşımızda.
Hissedebiliyordum. Artık bir savaşın ortasındaydık . Bu savaşta kaç kişiydik bilmiyordum . Bu savaşı kim başlattı bilmiyorum. Kiminle savaştığımızı bilmiyordum . Bu savaşın sonu var mı bilmiyorum . Kaybedeni veya kazananı olur mu bilmiyorum. Ama biz bir savaşın ortasındaydık ve bu savaşın sonunda ne olursa olsun biz bu savaştan çıkamayacaktık. Bunu biliyordum. Ve biz şimdi ya savaşacaktık ya da yok olacaktık. Biz yok olmamak için savaşacaktık. Artık sen ben yoktu , biz vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA KOLEJİ
Novela Juvenil''Bana masal okur musun ?'' her şey üç kelime, tek cümleyle başladı. Araf'ta kalan bir Masal ... Masal'da kaybolan Küçük prens... Prensese ihtiyacı olan bir Prens... *** ''Neden aşık olmazmışsın sen ?'' ukala bakışlarını üzerimden bir saniye ol...