Kaos adına özür dilerim.
Tony başındaki kaskı uğraşları sonucu çıkardığında saçları olabileceği en dağınık halinde duruyordu. Çantasına koymayıp kolunun altına sıkıştırdığı kitabını parmakları arasına aldığında Steve de kaskını çıkarmış ve kendi saçlarını küçük bir el hareketiyle düzeltmişti.
"Eve kadar götürmemi gerçekten istemiyor musun?"
Tony başını eğip iki yana sallayarak onu reddetmişti. Omzundan düşmek üzere olan çantasını geri yerine takarken elindeki kitabı ona uzatma gereksinimi duydu.
"Sende kalmalı, öyle hissediyorum..." Sesi tuhaf bir şekilde yorgun gelmişti Steve'e. Oturdukları zaman boyunca onu sıkmış olduğunu düşündü Steve, bazen onunla otururken onun çocuk olduğunu unutuyordu.
Ellerini kitaba uzatıp baş parmağıyla kitabın kapağını okşadı asker. Tony'nin çizimlerini alsa bile anlamak için saatlerce üstünde durması gerekirdi, tabi Tony ona anlatmıyorsa...
"Ödünç alıyorum, mutlaka sana vereceğim" gözlerini kitaptan çekip Tony'e bakmıştı.
"Mutlaka vermelisin..." Tony gülümseyip kendi saçlarını düzeltmeye çalıştı, pek işe yaramış sayılmazdı elbette. Steve onu sıktığıyla ilgili özür dilemeye hazırlanıyorken Tony, olduğundan daha sessizce mırıldanmıştı ona;
"Teşekkürler Steve, sanırım evden uzakta olmaya ihtiyacım vardı" yanaklarını şişirip havayı aralıklarla serbest bıraktıktan sonra lafını sürdürdü. "Eğer başka bir şeye ihtiyacın olursa, herhangi bir şeye, isteyebilirsin"
"Senin içinde geçerli, biliyorsun. Beni bulman çok zor değil." Steve motoruna geri oturup dirseklerini direksiyona dayayarak ona baktı. "Üssü arayıp sekretere 285 numaraya bağlanmasını söylersen direkt bana ulaşırsın. Babanla uğraşmak istemezsen diye söylüyorum sadece..."
Tony ellerini deri ceketinin ceplerine sokup başıyla onayladı, bu nokta ayrılmaları gereken noktaydı. "İyi geceler Steve" parmaklarını kısa bir süre için kitapta duraksatmış ve sonrasında çekmişti.
"İyi geceler Tony..."
Tony bu mecburi ayrılışı sevmiş sayılmazdı. Ona sırtını dönmeden geri geri birkaç adım attıktan sonra gülümseyerek sırtını dönmüş ve adımlarını hızlandırarak biraz ileriden sola dönmüştü.
×
Steve ilerleyen haftaya tahammül edemediğini fark ettiğinde duvarda asılı saat dördü birkaç dakika geçiyordu. Tony'e telefon kodunu söylediğinde kendisini arayabileceğini düşünmüştü. Bunu neden ve nasıl düşünmüştü bilmiyordu.
Başını masanın üstünde birleştirdiği ellerine koyup odada olan biteni izlemeye koyuldu. Herkes ve her şey olması gerektiği gibiydi. Yapılacak işler vardı, bunları yapan askerler vardı...
Ve Howard vardı. iki gündür yaptığı her şey ters gidiyordu ve Steve onu iyi tanıyorsa, bunun hesaplama yanlışlığı olmadığını söyleyebilirdi. Düşünceli duruyordu, işine asla odaklanamıyordu. Son noktayı koyan şey ise Steve'in bunları düşündüğü sırada Howard'ın elindeki metal plakayı masadaki projesine fırlatıp sigortayı attırması olmuştu.
Kesinlikle hesaplama hatası değildi.
Peggy yerinden kalkıp sigortaları açtıktan sonra Howard'ın masasına yürümüş ve ellerini masaya dayayarak konuşmaya başlamıştı. Steve'in masası onlardan uzakta sayılırdı, bir şeylerin ters gittiğini fark ettiğinde, o da yerinden kalkmış ve masaya yürümüştü.
"Çevredeki karakollarla ve askeri birliklerle konuştum, yakın zamanda haber alırız" Peggy sessizce Howard'la konuşurken Steve yanlarına varmış ve ikisine bakmaya başlamıştı. Howard masaya dayadığı alnını kaldırmadan başını iki yana salladı.
"İkimiz de biliyoruz" sesi ümitsiz çıkmıştı, Stark'tan beklenmedik bir ses tonuydu bu. "Kaybolma vakalarında kırk sekiz saat kritiktir"
"Kimden bahsediyoruz?"
"Tony" demişti Peggy düşünceli bir şekilde. "İki gündür haber alamıyoruz"
×
"Yanlış Stark'ın peşindeydim... Telsizlerime sızan kişinin ise beni bir hayli hayrete düşürdünü anlarsın."
Tony ellerini, boğazında duran ele çıkarıp kendini kurtarmaya çabalasa da boşa kürek çekiyor olduğunu biliyordu. Burada kaldığı iki gün boyunca fark ettiği bir şeydi bu, Tony fiziksel olarak onlara kesinlikle karşı koyamıyordu.
"Takip edemeyeceğimi düşündün..."
Boynundaki el, gözleri kararmaya başladığı dakika onu serbest bıraktığında, değil onlara karşı koymak, yerçekimine karşı koyup ayakta bile duramadığını fark etti Tony. Yerden kalmak için çabalamadı bile, nasılsa iki gündür her kalkışı daha sert bir düşüşle sonlanıyordu.
"Beni bunca insana bir canavar gibi gösteriyorsun" adam Tony'nin önünde çöktüğünde Tony ona bakmak için kendini zorlamıştı. "Gerçekten çok canımı sıkıyorsun Stark. Bence yardımcı olursan güzel bir takım olurduk"
Tony çenesinden aşağıya akan kana rağmen gülümsemeye çalışınca ürkütücü bir görüntü sunmuştu ona. "Bir çocuğun sana yararı olacağını nasıl düşünüyorsun?"
Johann onun saçının arka tarafını avuçlayıp geriye çektiğinde Tony dişlerinin arasından inildemişti. "Benimle oyun mu oynuyorsun?"
"Çocuğum işte, ne beklersin"
Johann'ın yamuk gülüşü yüzünde yer edinirken Tony bunun korkması gerektiği bir durum olduğunu anlayacak kadar ayıktı. Johann elini onun ensesinden çekip yanında bekleyen doktora döndüğünde Tony bu oyunu ne kadar uzatabileceğini bilmiyordu.
Bir şeylerin ters gittiğini fark ettiği o gece, Steve'i aramalıydı. Hangi akla hizmet onu aramadığını bir türlü kendisine açıklayamıyordu.
"Doktor Zola" Johann'ın lafıyla beraber yanındaki adam duruşunu dikleştirmişti. "Laftan anlamadığı kesin. Konuştur."
Daha fazla konuşmadan üniformasını düzelterek odadan çıkmıştı, odadaki askerler onun arkasından kapıyı kapatmakta gecikmemişti.
Tony olası çıkış yollarını düşünmekle kendisini meşgul etmek istiyordu, ancak bacağındaki tahammül edilemez ağrı ve önlüklü tuhaf adam zihnini işgal etmekte çok iyilerdi.
"Onu bağlayın" Tony bununla beraber adamın sesini ilk kez duymuştu. Bağlı olma fikri ise kesinlikle canını sıkıyordu. Buradan çıkamayacağı düşüncesi çok ama çok canını sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.