Steve, oturduğu sandalyeden kalkıp doktorun peşinden odadan çıktı.
"Bay Rogers" Stephen onun olduğu tarafa bakma ihtiyacı duymadan elindeki raporları doldurmaya başlamıştı ve bu sırada da odasına yürümeye devam ediyordu.
"Seni tanıyorum" Steve de onunla beraber yürümeyi sürdürdü.
"Stephen Strange, Brooklyn. Tony Stark'ın çocukluk arkadaşı, 1990" aşırı özetlenmiş bir askerlik hikayesi gibi söylemişti bunu, çocukluğundaki gibi biraz psikopat imajı çiziyordu ve evet, o zamanki gibi suratsızdı.
"Arkadaşım nasıl?"
"Bay Barnes'dan mı Tony'den mi söz ediyoruz?" Stephen odasının kapısını ittirip onun girme ihtimaline karşın kapıyı kapatmadan koltuğuna geçti, Steve kapıyı arkasından kapatmıştı.
"Daha çok Bucky'den"
"Stabil"
Steve adamın yüzüne bakmama huyundan pek haz etmemişti. Başından savma huyundan da haz ettiği söylenemezdi "Ne derece stabil?"
"Yaşıyor en azından?" Stephen başını nihayet kağıtlardan kaldırıp ona bakma zahmetine girmişti, bu yüzü görmeyi pek sevdiği söylenemezdi. "Şu anda tahlil ve tetkiklerde bir sıkıntı göremiyorum, bu derece stabil"
"İnsanlara yüklenmeyin Bay Strange" Tony odaya kapıyı çalmadan girdi. Normal bir zamanda bu durumda yaygara çıkaracak Stephen, sadece yamuk bir gülüş takınmıştı.
"Dünyadaki en iyi arkadaş değilsiniz Bay Stark, sizi gördüğüm süre, işinizin düşme oranıyla orantılı"
"Beni böyle sev" Tony raporları onun önünden çekip incelerken Steve odanın köşesinde kollarını birleştirmiş, ikisini izliyordu. "Tahminin ne?"
"Adli tıp uzmanı falan değilim, elindeki adam da ölü değil ama konuşmak gerekirse camdan düşmediğine eminim. Sırt üstü düşen birinin karın boşluğunda darbeye bağlı zedelenmelere çok rastlamıyorum. İtilmiş gibi duruyor" Stephen ellerini çenesinin altında birleştirdi.
"Yanılıyor olmalısın, evde birisi yoktu"
"Senin hep düşmanların oldu Tony, şimdi de bu heri-" Stephen, Steve'e göz ucuyla baktı. "Bu asker sizin evde, düşman sayınız aritmatik olarak artıyor"
"Dediğin gibi, düşmanlar bizim düşmanımız, neden onu hedef alsınlar?" Bucky'i kast ettiğinde Stephen bilmiyormuşçasına omuz silkti. Steve birleştirdiği ellerini çözüp odadan çıktığında Stephen arkasından kapattığı kapıya bakmış ve Tony'e dönmüştü.
"Peter nasıl?"
Tony onun önünde duran koltuğa oturdu. "İyi, harika, harika bir çocuk..."
"Peter nasıl?" Stephen sanki onun kendine sormasından kaçındığı bu soruyu, kafasına vurur gibi sormuştu.
"Peter iyi Stephen, sabah kalktı, normal bir insan gibi olaylara üzüldü ve okuluna gitti. Tamamen normal bir şekilde. Ne eksik, ne fazla..."
×
"Napıyorsun!" Peter ürkerek gerilediğinde Wade milim oynamadan ona bakmayı sürdürdü. Ne yapması gerektiğini biliyordu, bu gayet bariz ortada bir şeydi şu an için.
"Bunu bir zorunluluk gibi düşün Peter, sana kastım falan yok"
Peter gerileye gerileye arkasındaki duvarla sırtını birleştirdiğinde, Wade tetiğe basmaya çalıştı ancak basamadığı tetik, bir problemdi. Silahı eline alıp tetiğin üstündeki ağ parçalarını boşluktan çekerken, bunların ne zaman buraya geldiğini düşünmeden edemedi.
Peter bunu fırsat bilip duvara attığı ağ ile kendini çektiğinde Wade küfrederek silahı yere bıraktı ve çocuk tam cama vurup kaçacakken Wade onu belinden yakaladı ve beraberinde onunla yere düştü.
"Bay Wilson, yalvarırım" çocuğun hıçkırıkları Wade'i etkileyen bir durum olmamalıydı ancak Wade bununla bir anlık duraksadı. İki elini tek avucuna sıkıştırarak çırpınmasına engel olmuş ve bileğindeki cihazdan çektiği ince sicimi onun boynuna yöneltmişti.
"Beni affedebilirsin umarım, bu noktadan sonra sen Peter olmayacaksın. Sana sunduğum küçük bir iyilik gibi düşün"
Peter bir şey diyemeden gözlerini onun gözlerine çevirdi, Wade onun hissettiği korkunun fazlasıyla gerçek olduğunu görebiliyordu.
Ellerinde küçük bir çocuk vardı.
Hala bir şeyler hissedebiliyorsa belki de geri döndürülebilir bir şeydi.
"O bakışlarınla beni mi kontrol altına almaya çalışıyorsun?" Wade yavru köpek bakışlarına karşılık sormadan edemedi.
"Bütün bunların neden olduğunu bilmiyorum Bay Wilson" ince sesiyle fısıldadı. "Sevdiğim birini incittim ve bunu neden yaptım anlayamıyorum"
Wade yapacağı şeyden çok pişman olacağını adı gibi biliyordu. Sicimi onun boynundan çekip bileğine geri sardığında, bu yaptığının kötü şeylere sebebiyet vermemesini umdu.
Peter boynundaki baskının yok olmasıyla beraber kendini ondan uzağa çekti ve köşeye sindi, boynunda küçük kızarıklıklar oluşmuştu.
Wade yere düşürdüğü silahını, yerine sıkıştırdıktan sonra yerde çocuğa doğru kaydı ve göz ucuyla onu izledi.
"Ellerinde bir sıkıntı yok, zihnin her ne görmeni sağlıyorsa..." Wade onun elini tutup üstünü okşadı. "Seni temin ederim, hiçbir şey yok"
Peter elini onun elinden kurtarıp bacaklarının altına sakladığında Wade iç çekip tekrardan ona ulaşmayı denedi ama Peter'ı korkuttuğunun farkındaydı.
"Tarantula, beni ilk korkutan sendin, tribi hak etmiyorum" Wade alayla söylediğinde Peter huzursuzca ona döndü.
"Bana silah çektin"
"Benimki gözle görülen bir tehditti ufaklık, senin sağın solunsa hiç belli olmuyor, bir yerinden bacaklar çıkarıp beni yemeyeceğini nasıl bilebilirim?"
Peter küçük bir gülümsemeye engel olamadı. Bunun üzerine Wade de gülümsemişti. "Bir yerimden bacak çıkmaz..."
"Umarım haklısındır..." Wade tek bacağını karnına doğru çekti. "Bu şeyleri birine söyleme Pete, bahsettiğim ben değilim. Gördüğün şeyler."
"Bunu nasıl kapatacağımı babam bilir..." Peter kendi kendine konuşur gibiydi.
"Hayır Peter, bahsettiğim şey, kimseye. Ne baban, ne Steve ne de ajanlar. Özellikle ajanlar'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.