"Merhaba Maria" kapı açıldığında Steve ellerini ısıtmak adına hızlı hızlı birbirine sürtüyordu. Hava olduğundan da soğuk gibiydi bu gün, parmak uçlarını kullanmakta zorlanıyordu.
Maria'nın kendisini gördüğünde yüzünde oluşan değişimi görmüştü Steve, elbette, oğlunu bekliyordu ve karşısına eşinin arkadaşı çıkmıştı.
"Bir sorun mu var Steven?" Gözlerindeki endişeyi kim olsa görürdü, kötü bir haber alacağını düşünüyordu. Parmakları kapıyı ne kadar sıkıyordu fark etmişti Steve.
"Aslında tuhaf olacak ama, buradan geçiyordum ve..." Steve mahçup bir gülümsemeyle devam etmişti. "Lavaboyu kullanabilir miyim lütfen?"
Maria üstündeki şaşkınlığı Steve'in beklediğinden daha kısa sürede atmış ve içeri geçmesi için kapıyı biraz daha aralamıştı. Steve nazikçe teşekkür edip hızlıca merdivenlere ilerledi ve ikişer ikişer çıkmaya başladı.
Merdivenlerin başındayken başını biraz ileriye uzatıp Maria'nın orada olup olmadığını kontrol etmişti, oğlunun odasına yeni tanıştığı bir adamın izinsiz girmesini güzel karşılayacağını düşünmüyordu. Dürüst olmak gerekirse Steve bile bunu etik buluyor sayılmazdı ancak doksanlarda bir çocuk kaybolduğunda polislerin onu bulması bu kadar uzun sürmemeliydi.
Steve sessizce açtığı odanın kapısını aynı titizlikle arkasından kapattığında, son gördüğünden beri odada değişen pek bir şey olmadığını fark etti. Sırtını kapıya dayayıp odada kısa bir göz gezdirmenin ardından, odanın geri kalanına kıyasla dağınık duran masasına yönelmişti. Kağıtlar masanın her yerindeydi ve çoğunda anlamlı şeyler yazmıyordu. Aslına dönecek olursa, bir tanesi dışındaki kağıtlarda karalamalar dışında bir şey yok sayılırdı.
Bir tanesi, Steve'in ilgisini çeken bu kağıttı. Steve bunların koordinat olduğuna neredeyse emin sayılırdı. Kağıdı katlayıp avucuna sıkıştırmasının peşi sıra, odadan çıkıp alt kata inmişti.
"Teşekkürler Maria"
"Lafı bile olmaz" Maria elindeki tabakları dolaba kaldırıp ona döndü, sorun yokmuş gibi görünmeye uğraşıyordu ama Steve onun huzursuzluktan çöktüğünü görebiliyordu.
"Aslına bakarsan, bir telefon görüşmesi yapmam gerekebilir"
Maria eliyle telefonu gösterince Steve kısaca teşekkür edip ahizeye yöneldi ve Peggy'e ulaşmayı umduğu telefon numarasını çevirdi. Kısa bir boşluktan sonra gelen cızırtılı biplemeler durduğunda Steve önce konuşan olmuştu.
"Peggy?"
"Steve, neredesin? Bütün binada seni arıyorum" sesi bu durumdan şikayetçi olduğunu gayet açıkça belirtiyordu.
"İki tane koordinatı kontrol etmeni istiyorum, numaraları vereceğim."
"Bir saniye" Peggy ahizeyi kablonun uzandığı kadar masaya çekip bilgisayara geçmiş ve kulağına geri almıştı. "Dinliyorum"
"37 derece 25 dakika 19.07 saniye Kuzey, 122 derece 05 dakika 06.24 Saniye Batı"
"Bu tanıdık geliyor" mırıldanarak rakamları girmiş ve ardından fikrini doğrulayan sonuçla önüne düşen saçı geriye koymuştu. "Howard'ın evi bu"
"27 derece 28 dakika 8.03 saniye Kuzey, 172 derece 10 dakika 03.04 Saniye Batı"
Peggy duraksayıp bugün eline ulaşan HYDRA üslerinin olduğu rapora göz gezdirdi. Steve'i bütün gün bunun için arayıp durmuştu. "Bunu nereden buldun?"
"Nereden bulduğumu sonra konuşuruz" Steve kağıdı katlayıp arka cebine tıkıştırdıktan sonra telefonu diğer kulağına almıştı.
"Birliklerden bugün aynı koordinatı aldım, yeni HYDRA üssünün konumu bu, benden ve onlardan başka bilen yoktu"
Steve dişlerini sıkıp Tony'nin güvende ve haylazlık peşinde olduğunu düşünmek istedi ama Tony bunu yapmak için fazla akıllıydı.
Peggy uzun süre sessizlik olduğunda onun orada olup olmadığını yolladı.
"Bucky'le konuşur musun Peggy, olabildiğince hızlı bir şekilde çıkalım. Howard'a dillendirme ama içimden bir ses Tony'i orada bulacağımızı söylüyor"
×
Arnim Zola, sorusuna karşılık dakikalarca gülmüş çocuğa anlam veremeyerek bakıyordu. Öyle ki, sadece bir anlığına, Johann'ın mı yoksa karşısındaki çocuğun mu daha çatlak olduğunu bile düşünmüştü.
Elini gergince seruma uzatıp damlama hızını biraz daha arttırarak saate göz atmıştı. Eğer böyle devam ederlerse Johann'ın aklındaki çılgın projelere denek olacağını biliyordu.
"Evet, bence de çok komik" Tony'nin kesilmek bilmeyen gülümsemesine karşılık vermişti. "Askeri üssün yerini bana söylersen ikimiz de mutlu olabiliriz, eğer bize katılırsan Johann sana yeni dünyamızda bir yer bile verebilir"
"Ne hoş" Tony çatallaşmış sesiyle onu cevapladığında konuşmanın bu kadar zor olabileceğini hiç düşünmemişti. Oksijenin bu kadar ağır olduğunu da bu dakikalarda öğreniyordu nitekim ciğerine çektiği her nefes ciğerini eziyor gibiydi. Odanın rengi her geçen saniye daha farklı bir renge bürünüyor gibiydi, renkler o kadar parlaklaşmıştı ki gözlerini kısmak zorunda hissediyordu.
Arnim eldivenlerini masaya atıp odadan ayrıldığında Tony yüzündeki gülüşü aniden soldurdu. Vitamin olmadığından kesin olduğu bu sıvı özellikle son saatlerde aklını fazlasıyla bulandırmaya başlamıştı, bazı gerçekleri halüsinasyonlardan ayırabilir haldeydi hala, bazılarınınsa varlığı ve yokluğu muallaktaydı.
Sıvının vücudunu dolaştığını, damarlarındaki yanma hissiyle anlayabilecek haldeydi. En azından bir şeyleri hissediyor olduğuna sevinmişti, bacağındaki acıyı hissetmemeyi tercih ederdi aslında.
"Buradan çıkmak zor olacak" Steve masanın başında kendisiyle konuştuğunda Tony başını iki yana salladı.
"Senin hayal olduğunu ilk saniyede fark etmiştim" doğruyu da söylüyordu.
"Yalnız bırakmak istemedim, nihayetinde hala bana yardımcı olmaya çalışıyorsun" Steve gözüyle Tony'nin elini gösterdiğinde Tony bacağının altına sakladığı kağıdı eliyle yoklamıştı. Bunun da hayal olma ihtimalini düşünmeden edemiyordu.
"Çok naziksin" Gözlerini acısını tolere edebileceğini düşünerek kapattı. Kaşları çatılmıştı, kulaklarındaki uğuldama yeni bir şeydi.
"Eninde sonunda buraya geleceğimi biliyorsun" Steve kollarını birleştirip başını yana eğmişti.
Tony son lafını neredeyse uyuklar halde mırıldanmıştı. "O yüzden hayatta kalmaya çalışıyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.