"Söylediğin şeyler bana anlamlı gelmiyor Bucky" Steve karışmış haldeydi. Hem duygusal hem mantıksal olarak, 1990 yılında bir savaşta olduğunu hatırlıyordu. Baskına gitmişti ve Johann'la uçakta hoş olmayan bir mücadele vermişti. Tony'nin sesini hatırlıyordu beyni, hem de dün kadar net bir şekilde. Seni seviyorum demişti kendisine, Steve o dakika az kalsın görevini bırakıp ona koşarak geri dönecekti.
Bucky ise şimdi ona 2014'te olduklarını söylüyordu. Olan biten şeyleri anlatırken başlangıcı inkar edilemez şekilde mantıklıydı, ama 2014? Steve askerdeyken bu yıllarını emekliliğe ayrıldığı yıllar olarak hayal ediyordu.
"Kabul etmenin zor olduğunun farkındayım, benim için de çok zordu" Bucky hala nemli olan saçlarını karıştırarak mırıldanmıştı. "Bundan sonrası kolay olacak da diyemem sana, çok şey değişti"
Bazı şeylerle yüzleşmekten korkan tek kişi Steve de değildi.
Kapının sesiyle Tony uzun süredir çıkmamakta ısrar ettiği laboratuvarından çıkıp kapıdakini karşılamak zorunda hissetmişti. Kapı açmak huyu değildi, bu Jarvis'in işiydi ama Tony gelen kişiye borçlu hissediyordu.
"Günaydın Tony, yol üstünde sevdiğin doughnut dükkanına denk geldim ve sana uğramadan edemedim" kutuyu ona uzattıktan sonra Tony'e sarılmıştı Peggy.
"İçeriye davet ederdim ama kalbinin dayanmama ihtimali beni ürkütüyor" Tony ayaküstü kutuyu açmaya çalışırken konuşmuştu. Peggy onun kafasına bir tane vurdu.
"Moronsun Stark, ayrıca Pete'e de ayır onlardan"
Peggy kapıdan girerken Tony kısaca uyardı. "İçeride ihtiyarlar heyeti var"
"Bucky'e böyle demeyi kesmeli-" Peggy de Steve'i görünce bunu kabul etmekte bir hayli zorlanacağını fark etmişti. Steve başını zaten ilk andan beri onların olduğu tarafa dönük tutuyordu.
Peggy'e yılların verdiği kırışıklıklar ve beyaz saçlar eşlikçi olsa da değişen tek şey buydu. Dik duruşundan bile onu tanıyabilirdi Steve.
Peggy neredeyse ağlayacaktı, buna engel olmak için Bucky'e döndü. "Siz ikiniz botoks yaptırmayı gerçekten bırakmalısınız"
"Günaydın Peggs" Bucky söylediği üzerine hafifçe sırıtarak karşılık vermişti.
Steve yerinden kalkarak ona yürüdü ve oyalanmadan kollarını ona sardı. Peggy de aynı şekilde davranmış ve bunca yıldır göremediği arkadaşını kollarına hapsetmişti.
Bucky onlara bakmaya ara verdiğinde Tony'nin olduğu yerde duramadığını görünce yerinden kalktı ve laboratuvarına ilerledi. Otomatik cam kapının önünde durup açılan aralıktan geçti. Bütün bunların ağır geldiği tek kişi Steve değildi elbette.
Bucky kendine geldiği günden beri Tony'nin gündelik hayatının bir parçasının Steve'e ait olduğunu biliyordu. Tony sabahları Peter'ı kontrol ettikten sonra Steve'in yanına gelir ve bir önceki gününü sanki o dinliyormuşçasına dakikalarca anlatırdı. Ailesinin bir parçası gibi onunla ilgilenirdi ve Bucky, onun kişiliği hakkında ön yargıları olduğunu bunları gördükten sonra kabullenmişti.
Şimdi bütün bunların değişiyor olması Tony'e de zor geliyor olmalıydı.
"Tony"
Bucky'nin sesiyle başını önündeki çalışmasından kaldırmıştı. Yorgunluğu hat safhadaydı ve bu fiziksel değildi.
"Konuşman gerek, konuşmalısınız. Bunu geciktiriyor olman bir şeyi kolaylaştırmayacak" Bucky masaya oturduktan sonra söylemişti.
"Şu anda da bunu yapmak kolay sayılmaz" elindeki küçük reaktörü masaya bıraktıktan sonra ellerini silmiş ve döner sandalyesini ona çevirmişti. "Beni tanıdığını bile sanmıyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.