"Tony" Steve onun göğsüne uyandırmak adına hafifçe vururken kapıyı göz ucuyla kontrol ediyordu. Tony bilinçsiz mırıltıların dışında elle tutulur bir şey söylüyor sayılmazdı ve Steve böylece her saniye daha da endişeleniyordu.
Kalkanıyla kırdığı kilitleri onun bileğinden çıkardıktan sonra onu yavaşça doğrulttuğunda Tony, sıkı sıkıya yumruk yaptığı elini onun göğsüne bastırmıştı. Bir şeyler söylemeyi de sürdürüyordu, Steve son bir çabayla onu tekrar uyandırmayı denedi.
Tony, hayallerin bu kadar gerçekçi hissettirebileceğini ilk kez fark ediyordu.
Steve daha fazla burada kalamayacaklarına karar kılıp zaten çok ağır olmayan çocuğu kucaklayarak odadan çıkmıştı, eğer Bucky'nin tarafında işler yolunda gidiyorsa, Steve buradan güvenle çıkarabilirdi onu. En azından böyle bir ihtimalin varlığı içine su serpiyordu.
"Canımı yakıyorsun" Tony mırıldandığında Steve kaşlarını çatıp ona bakmadan edemedi. Kendisine söylediğini sanmıyordu bunu, yine de Tony'nin canını yakanların canını yakma düşüncesi birden yüzbaşına çok adil göründü.
Arabaya ilerlemeden önce etrafı kolaçan edip hızla ilerledi ve Tony'i arabaya bindirip elini yüzünde gezdirdi Steve. İlaçlar konusunda hiçbir şey bilmezdi ve Tony gerçekten iyi gözükmüyordu.
Elini telsizine indirip düğmesine bastığında diğer eli Tony'nin yüzünde ve boynunda geziyordu. Steve'in elleri her zamanki gibi soğuktu, Tony'nin ne kadar ateşi olduğunu düşününce mantıklı bir hareket gibi gözükmüştü. "Bucky, çıkıyorum"
Karşıdan beklediği cevap birkaç saniye sonrasında hışırtılı bir şekilde Steve'e ulaşmıştı. "Tamam, burası bizde"
"Soğuk" Tony kıpırdanarak kendini onun elinden uzaklaştırmayı denedi. Steve onun kapısının camını sonuna kadar açtıktan sonra direksiyonun başına geçmiş ve arazide yavaş sayılmayacak bir hızda ilerlemeye başlamıştı.
"Beni gerçekten endişelendiriyorsun" Steve itiraf niteliğinde dillendirmişti bunu. Göz ucuyla ona bakıp bir şey söylemesini bekledi ama beklediği şeyi bulduğu söylenemezdi. Bulduğu başka bir şeydi.
Gözünü ara ara yola çevirirken kağıdı onun yumruk yaptığı elinden yavaşça aldı ve direksiyonun üstünde açtı asker. Buruşmuş haritanın üzerindeki kırmızı parlak izleri alt dudağını kemirirken inceledi Steve, bir tanesinin durdurduğu yer, az önce çıktıkları tesisin tam üstünde duruyordu.
"Tanrı aşkına, normal bir çocuk olmayacak mısın hiç?" Steve kendi kendine mırıldanıp kağıdı arka koltuğa bıraktı.
×
"Onu nasıl bulduğunu sormayacağım" Peggy kollarını birleştirerek Steve'in yanına geçti ve onun gibi, duvara yaslandı. Zaten Steve şu anda daha bunu konuşmayı hiç istemiyordu, anlattığında sanki her şeyin kendi suçu olduğunu tüm aydınlığıyla dillendirmiş olacak gibiydi. Bundan daha rahatsız hissedemezdi.
"Üç üs daha var" Steve ciddi ama donuk bir şekilde karşı duvarı izlerken konuştu. "Ne olduğunu anlamayacaklar bile, hepsini bitireceğiz"
"Önceden de amacımız buydu ama..." Peggy tek kaşını kaldırarak ona bakma gereği duydu. "...farklı gördüm seni"
"O çocuktu..."
"Eh, belalı türdenmiş... Konuşacak mısın?" Peggy onu koluyla dürttü, Maria Tony'nin yanından çıkıp Howard'a sarılmıştı. Steve ikisini izlerken başını iki yana salladı, istediğinden pek emin değildi.
"Yüzbaşı!"
"Bütün hastaneye rezil edecek bizi" Howard Tony'nin sesi üzerine homurdanmıştı ancak bundan şikayetçi olmadı, sesini hiç duymamak daha korkutucuydu.
"Çağırdı, gitmezsen susmaz" Peggy onun omzunu sıkıp hafifçe gülümsedikten sonra Maria'nın yanına ilerlemişti. Steve yaslandığı duvardan ağırlığını çektiğinde ne kadar yorulduğunu hissetmeye başlamıştı. Yine de konuşması gerekiyordu, Tony'e bir şeyler söylemesi lazımdı, belki özür dilemeye şans bulurdu.
İçeriye sessizce girip kapıyı arkasından kapattıktan sonra durduğu yerden kıpırdamadı. Tony yüzündeki bantla uğraşmayı bırakıp onu gördüğünde gülümsemesi yüzüne yerleşmekte gecikmemişti. Ukala değildi, ukala olmaya fazla uzaktı.
"İşe bak yaşıyorum"
Steve başını iki yana salladı, bu sefer onunla oyun oynayacak havada kesinlikle değildi. "Yapma Tony, şaka yapacağın bir durum değil"
Tony başıyla yavaşça onaylarken yüzündeki bandı hırpalamayı kesti. "Herkes zaten fazla ciddi, yumuşatmak istemiştim"
Steve yatağın yanındaki sandalyeye oturup kollarını birleştirdi. İkisi de konuşmuyordu ama bu ikisini de rahatsız etmedi. Tony onun yanında olmasından memnundu. Steve yumruğunu onun omzuna hafifçe vurup gülümsedi.
"Sağlam olman güzel, ama daha fazla potansiyel tehlike olmayacak Tony. Yardımcı olmak istemen çok hoşuma gidiyor ama bunun bu kadar tehlikeli olabileceğini bir anlığına düşünemedim"
Tony yerinden doğrulup ona verecek doğru cevabı aradı. Steve bunu fark ederek onu durdurmuştu.
"Bunu daha fazla yapamazsın"
"Seni çağırırken bunun bir veda konuşması olacağını düşünmemiştim, sanırım öyle oluyor"
Steve dirseklerini yatağa dayayıp onun elini elleri arasına aldı. Tony bundan yanlış bir anlam çıkarmak istemiyordu, ilk defa aklında bunun kendisini inciteceği düşüncesi vardı.
"Yarın Johann'ı ve örgütün çoğunu yok edeceğiz... Ve Tony, gerçekten iyi bir ikili olduk, eğer yarın her şey olması gerektiği gibi giderse..."
"Gidecek" Tony araya kelimesini sokuşturmuştu.
"Gittiğinde" diye düzeltti Steve. "Daha güzel şeyler yaparız. Beyzbol belki. Ne dersin? Kulağa hoş geliyor?"
İkinci kaosum da yolda, ne gelir elden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.