24 saatte üç bölüm attım, sevin beni zaten bu bölümü nasıl yazdım bilmiyorum.
"Anthony"
Tony kabuslarla dolu rüyasının aniden bölünmesiyle kendisine dokunan eli sıkı sıkıya tutmuştu. Bilinçli olarak yaptığı bir şey kesinlikle değildi bu, onu kaybettiğinden beri kendini sürekli tehdit altında hissediyordu.
Artık kimse onu kurtarmak için uğraşmayacaktı.
Maria, oğlunu kendine çekip sıkıca sarılırken saçlarını okşuyor ve her şeyin yolunda olduğunu mırıldanıyordu. Tony bunlara inanabilmeyi tüm kalbiyle istedi.
Steve'in kazasının üstünden iki ay geçmişti, Tony'nin lanet kabusları bununla beraber başlıyordu. Başlarda kabullenmediği bu gerçek, dün sabahki cenaze töreniyle bütün gerçekliğini Tony'e çarptığında olaylar çok daha korkutucu olmuştu onun için.
Cesetini bulamamışlardı, sembolik bir törendi. Tony tabutta cesetini görseydi asla mantıklı düşünemezdi.
Maria onun ter içinde kalmış saçlarını geriye atarken oğlunun yüzünü inceledi. Aralarında farklı bir bağ olduğunu biliyordu, o bir anneydi. Steve'in son konuştuğu kişinin Tony olduğunu da biliyordu. Tony babasının telsizlerine sık sık sızardı. Howard da Maria da buna ses etmezlerdi.
Maria ona o gün, ne konuştuklarını soramamıştı.
Howard'ın sormayı denediği günü de hatırlıyordu. Tony zaten mecburiyetten oturduğu masada çatalını bırakıp babasına uzun bir süre bakmış ve ardından başını iki yana sallayıp masayı terk etmeden kısaca yanıtlamıştı.
Hiçbir şey.
Kolları arasında öncekinden daha düzenli nefesler almaya başlayınca Tony'e sardığı kollarını yavaşça çekti ve masasında duran bardağı doldururken masanın tam orta yerinde iki aydır milim kıpırdamamış üniformaya iç çekerek bardağı oğluna uzattı.
"Steve onda kalmasını istemişti" demişti Peggy bunu Maria'ya verirken. Tony parmağının ucunu dahi sürmemişti bu üniformaya.
Tony onun uzattığı bardağı almadan başını yeniden yastığa koydu, sadece biraz uyku istiyordu. Her gece yeniden yeniden sadece tek bir konusu olan kabuslardan kaçmak bu kadar zor olmamalıydı.
Gecenin geri kalanında asla ulaşmadığı uykusu ve bir türlü kaçamadığı düşünceleriyle güneşin doğuşunu izlemişti. Yataktan kalktığında saat altıya yeni geliyor olmalıydı, hangi günde olduğunu ise bilmiyordu.
Ensesini ovarak bilgisayarının önündeki sandalyeye attı bu sefer kendini. Günlük rutininden şaşmıyordu. Bütün günü oradan oraya oturup buna engel olabilir miydi düşünmekti. Stephen ona her zaman, ufacık detayların zaman akışını belirlediğini söylerdi. Belki sadece onu son kez gördüğü hastanede odasına çağırmaması bile yaşamasını sağlardı.
Bunu bilemeyecekti.
Yine de bütün gece düşündükten sonra bugün, babasıyla Steve'in eşyalarını toplamaya gitmeye karar vermişti. Ve yine bugün, son kez onun sesini duyacak cesareti kendisinde toplamıştı. Yoluna devam etmesi gerekiyordu.
Bilgisayarından, Steve'in telsizinin son kayıtlarına ulaştığı dosyayı açıp yazan tarihlerde göz gezdirdi.
Yoluna devam etmesi 'gerekiyordu'.
Hızlıca dosyaya tıklayıp yumruk yaptığı elini dudağına bastırdı. Kaydın açılması zaman alıyordu ve Tony her an geri adım atmaya müsaitti.
"Tony" Steve'in kayıttaki sesini duyunca geri adım atması gereken noktanın bu olduğuna karar verdi, öyle ki kalbinin atışı canını yakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Time On Earth | Stony & Spideypool Au
FanfictionTony 15 yaşındayken babası tarafından tanıştırılan bu askeri sevmişti. Steve'in öldüğünü duyduğunda ona olan sevgisinin eksilmediğini fark ediyordu. Yıllar sonra onu tekrar karşısında gördüğündeyse sevgisinin hiç değişmediğini fark etti.