Altıncı Bölüm

392 74 469
                                    

Sesini duymadığım gün 
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil. 
Yüzünü görmediğim gün 
İçimde yıldızlar sönük 
Güneşler güneş değil 
Seni sevmediğim gün 
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil. 


Keyifli okumalar :)

Bölüm şarkısı ; Ed Shreeran- Perfect✨

***

Geçmişin geçmediğini yürekte ki sızıdan anlayabiliyordu insan. Anlıyordu anlamasına da farkına varması oldukça güç oluyordu. Ne baktığı gök de, nede soluduğu havada umut bulamıyordu. Zaman geçip gidiyordu. Geçiyordu geçmesine de, insanın içinden bir şeyleri de geçiriyordu. Azalıyordu git gide. Ya umutları ya da hissiyatları. Kısacası umut bittiğinde, insanın omzuna kondurduğu kuşlar ölüyordu.

Arabaya hâkim olan sessiz sükûnet sabitliğini koruyordu. Ayaz'ın acısını dışa vuruşundan bir yirmi dakika sonra tekrar yola çıkmışlardı. Güzide nereye gideceklerini bilmiyor, sormaya da çekiniyordu. Ayaz haklıydı. Güzide onun elini bırakıp sevdiği adamı yürek yangınına terk etmişti. O vakitler kendince haklı sebepleri vardı. Ah hayır. Belki de hiçbir sebep geride bir enkaz bırakıp gitmeyi haklı göstermezdi. Beş yıl önce olacakları ön görseydi kesinlikle savaşırdı. Unuturum sanmıştı. Sesini, gülüşünü, gözlerinin gözlerine değdiğinde oluşan hissiyatları unutabilirim sanmıştı Güzide. Lakin asla öyle olmamıştı. Ayaz olmadan geçirdiği gündüzler hep geceye gebe kalmıştı. Bunlar aklına geldiğinde gözlerindeki akmaya direnen yaşlar ile akşam saatlerinin kapladığı karanlık gökyüzüne bakarak histerik bir kahkaha koyuverdi.

Ayaz, yanındaki bedenden gelen kahkaha ile yola son kez kısaca bir bakış atarak başını Güzide'ye çevirdi. Gözlerindeki yaşların parıltısı ile bir eli ağzında gülüyordu. Sonra... Sonra bir anda Güzide'nin hıçkırıklara dönüşen ağlaması ile bir elini direksiyondan çekerek üzerinde ki gömleğin düğmelerine götürdü. Nefes alamıyor gibiydi. Sanki soluk borusuna Güzide'nin acı dolu hissiyatları kaçmış onu oracıkta tıkamış gibiydi. Ateş gibi yanarken buz gibi durmak zorundaydı Ayaz. Hafif açık olan camı sonuna kadar indirdi. Güzide'den tarafa bakmamaya çabalıyordu. Bakalım evine Güzide ile gittiğinde neler olacaktı.

Ayaz gözlerini kısacık bir saniye yumduğunda dilinden geceye karşı bir keşke daha fısıldadı.

Sarsıntısına âşık olduğum kadın keşke beni terk etmenin sarsıntısı yerine, kahkahalarımın sarsıntısına sahip olabilseydin.

Taşlı yolda ilerlerken arabada hâkim olan ses yoldaki ufak taşların çıkarttığı sesten ibaretti. Güzide bir kedi gibi koltuğa gömülmüş, uykusuna yenik düşmüştü. Ayaz ise eve ulaştıklarında olacak olan kıyametin sonuçlarını hesap ediyordu zihninde. Oysa henüz bilmiyordu gelecek olan kıyameti hiç kimse tahmin edemezdi. Araba taşların sıklaştığı sokağa girdiğinde ufak ufak sallanmaya başladı. Güzide sallamanın etkisi ile uyanmaya başladığında yüzüne değen güneş ile farkında olmadan ufakta olsa tebessüm etti.

Ayaz'ın gözleri Güzide'nin tebessüm eden suretine değdiğinde, göğsünde saplı olan cam parçalarının en keskin olanlarından biri eksilmiş gibi ferahladı kalbi. Yanı başında ki kadın nasıl bir şey yapıyordu böyle kendisine. Hem o cam parçalarını kendi elleri ile saplıyordu göğsüne. Bir zaman sonra ise bilinçsizce sapladığı cam parçalarını tek tek çıkartıp kanayan yerleri kurutuyordu. Tüm bunları sevdiği kadının tek bir tebessümü yapmaya yetiyordu. Sahi aşk böyle bir şey miydi?

Geçmişin Ayaz'ı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin