14. Bölüm; Bana Bir Masal Anlat Baba

132 15 26
                                    



Dün de görüşemedik.
İki yüz yıl görüşmemişiz gibi geldi.
Ve üç yüz yıl göresim geldi seni .




  Hiç hesapta olmayan mutluluklar ve acılar sisli bir pus gibi ruhlarımıza çöküyordu. Geçmişten gelen acıların, bugünümün ve yarınlarımın puslanmasını engellemek istiyordum. Peki ya Ayaz?

  Sanki ben onu hiç terk etmemişim gibi, kaldığımız yerden devam eder gibi yapması da bundan mıydı? Geçmişimizin acısı, geleceğimize yön vermesin diye mi böyle yapıyordu? Peki ya Ayaz, beni affetmiş miydi?

  Düşünmekten her bir nöronu ağrıyan başımı ellerimin arasına aldım. Üzerinden henüz aylar, ya da yıllar geçti diyemeyeceğim zaman dilimi olan o anıya gittim.  Ayaz'ın, yıllarca çektiği acıları ve kederi tüm benliği ile haykırdığı o geceye gitti zihnim. Şimdi neden ve nasıl bu haldeydik? Nasıl silebilmişti onca yılın kederini? Ayaz'ın bana olan aşkı bu derece büyük müydü?

  Oturduğum mermer merdivenin soğukluğu düşüncelerimi de buzlandırmıştı yavaş yavaş. Artık kalkmam gerekiyordu ama kendimde o dermanı bulamıyordum. Babam ile konuşmaya gelmiştim. Eğer her şey yolunda gider ise, Ayaz ve ailesi yarın akşama beni istemeye geleceklerdi. Allahım lütfen, lütfen yolunda gitsin. Sessizliğin hâkim olduğu apartman da telefonumun mesaj sesi yankılandı. Çantamın içerisinden çıkarıp ekrana baktığım da, az önce ki kaybettiğim dermanın yerine, geleceğe dair umutlanan filizler canlandı.

"Biliyorum, yapabilirsin. Şimdi derin bir nefes al ve çal o kapıyı. "

"Hah bir de, seviyorum seni Güzide Gümüşoğlu."

  Bir adam düşünün. Üzüntülerinizi, hatta saçlarınızın ucunda ki kırıkları bile hisseden bir adam... Benim sevdiğim adam. Ayaz'ın dediği gibi, derin bir nefes alarak otuz sekiz dakikadır oturduğum soğuk merdivenden ayaklanarak, babam ile yaşadığımız evin kapısının ziline basarken buldum kendimi. Yapabilirdim. Yapmak zorundaydım.

Geçen saniyelerin farkında olmaksızın az önce aldığım derin nefesleri, şimdi kapı açılana kadar tutuyordum içim de. Umarım ben nefessizlikten ayılıp bayılmadan açardı babam kapıyı.  Çokta yeni olmayan kapının açılırken gıcırdayan sesini işittiğim de tuttuğum nefesimi güçlüce atmosfere saldım. Sanırım bugün şanslı günümdeydim, yani nefessiz kalmadığıma göre. Benimle miydi şans? Umarım.

Tamamen açılan kapının ardın da ki adam, benim babamdı. Hem anne olmaya hem de baba olmaya çalışan o adamdı. Burukça gülümseyerek elimin birini güçsüzlük ile havaya kaldırdım.

   "Merhaba babacım."

Bana cevap vermeden açtığı kapıdan içeri süzüldü usul usul. Bozulmamaya çalışarak bende içeriye girip ardımdan kapıyı kapattım. Ayakkabılarımı çıkarıp ayakkabılığa yerleştirdim. Zaman kazanmaya çalışıyorsun Güzide.

Daha fazla oyalanamayacağımı bildiğim için bismillah çekerek oturma odasına girdim. Babam, her zaman oturduğu koltuğunda oturmuyordu. Bu bile şimdiden gözlerimi yaşla doldurmaya yetmişti. Çünkü babam, her zaman çift kişilik oturma grubunun koltuğun da oturur ve ben de onun yanın da konumlanırdım. Ama bu sefer tek kişilik koltukta oturuyordu. Ben yanına oturmayayım diye. Olsundu.  Okuduğu kitabına, sanki ben orada yokmuşçasına geri döndüğün de beni yok saymaya çalıştığını anladım. Sadece çalışıyordu çünkü kaçak bakışları, benim gözlerim ile kesişiyordu. Derin bir nefes aldım. Bundan sonra çok fazla derin nefesler alacaksın Güzide, ciğerlerini geliştirsen iyi edersin.

"Nasılsın babacığım?"

Sanki beni hiç duymamış gibi kitabını okumaya devam etti. Pekala, bu konuşma zorlu olacaktı. Ama ben babamın kızıydım. Pes etmeyecektim.  Beş yıl önce kimin kızıydın Güzide? Hani o pes ettiğin gün kimin kızıydın sen? İçimden kendim ile atışmaya bir son vermeliydim, zira daha önemli bir meselem vardı.

Geçmişin Ayaz'ı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin