"Hadisene İlker, kime diyorum ?" Genç kızın sesi tüm evde yankılanırken, evin dışından gelen korna sesiyle sinirle hırladı ve doğruca adımlarını kapıya çevirdi.
İlker ise ikizine ve korna çalan ağabeyine aldırmadan sarı saçlarına şekil vermekle meşguldü. Bu yıl dört tarafı testosteronla çevrili okulunda bir şeylerin değişeceği ve deyim yerindeyse tahta çıkacağı ilk gündü.
Bu yıl ikizler de artık on birinci sınıf olmuşlardı ve liseli olan herkes bilirdi ki; okul on birinci sınıflara aitti.
"Nerede kaldı bu piç ya ?" İkizlerin ağabeyi Umut, sinirlendiğini belli eder bir sesle arabaya ilk binen kız kardeşine bakarken, İlke rahatlıkla arka koltuğa kuruldu ve ojeli parmaklarını incelerken omuz silkti.
"Okulundaki kıllı bacak Rahmilere süsleniyordur."
Umut ile İlke, kardeşlerinin arkasından gülerlerken İlker dudaklarına bir ıslık kondurmuş atlaya zıplaya merdivenlerden indi ve son anda pantolonundan sarkan ve birbirine dolaşmış zinciri düzelterek evden çıktı.
Aileleri geceleri gündüzleri bir olmayan ve sürekli çalışan birer laboratuvar çalışanı olduklarından genellikle Yalın kardeşlerin ebeveyn rolünü yirmi beş yaşındaki ağabeyleri üstlenirdi. Fakat ikizler liseye geçince işler çığırından çıkmış ve ikisini de çare olarak birbirinden ayıramayıp, aynı kurumun karşılıklı kız ve erkek liselerine vermişlerdi.
İlk başladıklarında bu iki okulun arasındaki soğuk savaştan haberi dahi olmayan ikizler, şimdi savaşın birer parçası olmuş, sinsi planlar hazırlar hale gelmişlerdi.
"Bakalım bu yıl ki çömleriniz ele avuca gelecek cinsten mi ?"
İlker kendini arabaya atar atmaz ikizi ile uğraşırken, Umut bıyık altından güldü ve bir şey demeden ikizleri okullarına doğru bırakmaya yol aldı.
"Avucuna gelen tek şey kendi dilin olur ikizim, o da yalamak için."
"İddialısın ?"
İlker ön koltuktan arkasına dönmüş kız kardeşine bakarken, İlke sinsi bir sırıtışı yüzüne kondurdu ve burnunun ucundaki demirle oynadı.
"Hiç olmadığım kadar."
İlke ve İlker bu yıl için tamamen farklı planlar kurarak okullarına doğru ilerlerken onlardan habersiz başka planlar içerisinde olan birileri daha vardı.
İlke'nin lisenin başından beri yakın arkadaşı olan Pınar, kömür karası saçlarını başının üzerinde bir at kuyruğu yapmış ve sinirli bir ifade ile aynada kendi aksine bakarak eteğini düzeltiyordu.
Bu yıl nihayet Yakut'un kurallarını yıkıp, İlker'e aşık olduğunu itiraf edecekti ama çiçeği burnunda ergen kardeşi Murat ve babası ona bir sürpriz yaparak yeni liseye başlayacak kardeşini karşı binaları olan Zümrüt lisesine vermişti.
Böylelikle artık kardeş savaşlarına bir yenisi daha eklenmiş, Yakutlulardan Zümrütlere bir düşman daha gelmişti.
"Baba, gerçekten başka okul mu yoktu ?"
Pınar, büyük bavulunu almak için odasına giren babasına ağlamaklı gözlerle baktı. Büyük mavi gözleri yaşlarla bir kere doldu mu, ona kimse hayır diyemezdi. Bu Pınar Atacan'ın özel gücü gibi bir şeydi. Tabii bir de müthiş bir haraç kesme yeteneği vardı ama bu konuyu okul dışında çok konuşmuyordu.
"Abartma istersen Pınar. Hem kardeşinle birbirini kollarsınız, kötü mü olur ?"
Babası büyük sarı bavulu alarak odadan çıkarken, Pınar gözlerini bıkkınlıkla devirdi ve çantasını almadan önce mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençliğin Kıyısında
Hài hướcGençliğin kıyısında, Hayatın köşesinde, Zamanın çok ilerisinde olan gençlerin hikayesi. Bir değişik lise savaşları işte.