Okulun başlamasının ardından bir hafta geçmiş, hafta sonu gelip çatmıştı. Okulda hafta sonu eve gidenler ve yurtta kalanlar olarak ikiye bölünmüş tayfadan, dokuzuncu sınıfların neredeyse hepsi eve gidenlerdendi.
Tabii Vitaminsiz Hengovırlar hariç, onlar sırf arkadaşları Sevda gitmiyor diye hafta sonunu okulda geçirmeye karar kılmışlardı.
Pınar ise kardeşi Murat'ın ısrarı ile eve gitmişti. Sanıyordu ki Murat için Zümrüt Lisesi beklediği gibi gitmiyordu.
Alara zaten hiçbir zaman hafta sonunu evde geçirmediği için gününün büyük bir kısmını yatakhane odasında uyuyarak geçirecekti. Duru ise başka bir şehirde yaşayan ailesinin yanına iki gün için gidemeyecek kadar üşengeçti.
Sona kalan ikizler, her ne kadar planlarını eve gitmek için yapsalar da sonrasında ağabeyleri Umut'un işinin çıkmasıyla onlar da okula tıkılıp kalmışlardı.
"Lan çöm, ne oynuyon sen bir saattir ?" Duru küfrederek telefonuyla cebelleşen Dilara'nın yanına doğru yatakta yuvarlanırken Alara yorganın altında homurdandı.
"Susun da uyuyalım dalyaraklar !"
Bir hafta da iyice birbirlerine ve kızlara alışan çömezlerden Öykü onaylamazca cık cıkladı, "Çok ayıp Alara, hiç yakıştıramadım."
"Hele hele beş fava etek kaldırana bakın !" Sevda dalga geçme imkanını boş geçmezken, o da sessiz ve soğuk halinden sıyrılmıştı.
"Zümrüt'lerin zulalarını patlatıp, içelim mi lan ?" İlke baş aşağı sallandığı ranzasından alttakilere bakarken Öykü hızla itiraz etti.
"Tövbeliyim ben, bir daha ağzıma sürmem o zıkkımı !"
Duru ise bir an kendisi gördü bu kızda ve kafasını iki yana salladı. "Ah o tövbeler yok mu, ben ettim sen etme Öykü !"
Yatan Alara bu gürültüde daha fazla uyuyamayacağını düşünerek hırsla kafasında ki yorganı açtı, "Bir uyutmadınız ebenizi seveyim ya ! Hava kararsın da içelim bari."
Böylelikle kızların akşam ki planları belli olmuştu. Zümrütlülerin zulalarını patlatacak ve sonra da geri yurtlarına dönerek alem yapacaklardı.
Tabii kızlar planlarını yaparken, erkekler de boş durmuyor değildi.
Yurtta kalan İlker, Kerim, Ata, Çetin ve onuncu sınıflardan Okan, okulun televizyon odasındaki koltuklara yayılmışlar ve gece için planlar düşünüyorlardı.
"Çömleri korkutalım diyorum abi ben, mis gibi eğlence." Kerim yattığı yerden kucağındaki cipsleri ağzına tıkıştırırken diğerlerinden de onaylayan homurtular yükseldi.
Erkek oldukları için homurdanıyorlardı, kız olsaydılar mırıldanırlardı.
Karşı okula yeni gelenleri görmek için sabırsızlanan Okan merak sordu, "Nasıl korkutucaz peki ?"
"Nermin'i kullanalım diyorum, bildiğimizden şaşmayalım." Diye cevap verdi İlker.
Hayalet Nermin efsanesi tamamen Zümrüt'lüler tarafından çıkarılan bir efsaneydi. Bir gece ansızın kızlar yurduna sızmışlar ve üzerlerine beyaz çarşaf geçirmiş, kızları korkutmuşlardı. Olay nasıl Nermin'e geldi kimse bilmiyordu ama efsane böyle çıkınca erkekler bu işte daha da ustalaşarak beyaz bir gecelik ve Nermin'in saçlarını andıran gri perukla prodüksiyonu büyütmüşlerdi.
"Bu sefer Nermin ben olmam yalnız, yeter ulan her sene sene !"
Ata'nın itirazı ile İlker gözlerini devirdi, "İyi lan, ben olurum Nermin."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençliğin Kıyısında
Hài hướcGençliğin kıyısında, Hayatın köşesinde, Zamanın çok ilerisinde olan gençlerin hikayesi. Bir değişik lise savaşları işte.