Yunan Mitolojisinde ki Medusa'nın oldukça hoş bir tasarımı İlke'nin bacağındaki yerini uzun sayılabilecek bir sürenin sonunda alırken, yattığı deri koltuktan doğruldu ve hevesle baktı.
Medusa'nın boş gözleri, yılan şeklini almış saçları ve gölgelendirmeleriyle Burak takdir edilesi bir iş çıkarmıştı.
Dizinin bir karış üstünde biten dövme, tüm bacağını kaplayacak kadar büyük değildi ama küçük de sayılmazdı.
Burak'ın dikkatlice sardığı bacağının üzerine file çorabını geçiren kız, ağabeyi Umut'un ödediği kartını çıkarıp dövmenin ve Öykü'nün piercinginin ücretini verdi.
Öykü daha beş dakika önce delirdiği küçük burnunun yan tarafındaki ince gümüş metali, ilk gördüğü andan beri çok beğenmişti. Islak kirpiklerini heyecanla kırpıştırırken aynaya tekrar baktı.
Canı acımamıştı ama iğne dersini deldiği an gözleri yaşlarla dolmuştu. Burnunu delen kız, Sude, bunun normal olduğunu söylese de Öykü biraz da kendi isteğiyle ağlamıştı çünkü bu kendinde isteyerek yaptığı ilk değişiklikti. Annesi gördüğünde kafayı yiyebilirdi ama Öykü ilk defa özgür hissediyordu. Hem de bu kadar küçük bir olayda bile.
"Hadi bir şeyler içmeye gidelim kızlar !" İlke Burak ile vedalaşarak dövmesi için bolca teşekkür ettikten sonra ona bekleyen kızlara döndü.
"Ben ücreti ödemedim, durun !" Öykü hızla parasını çıkartmak için çantasına yönelirken İlke onu durdurdu.
"Bu seferki benden oldu artık. İçimden bir ses bir taneyle yetinmeyeceğini söylüyor."
İlke göz kırparak kızı çekiştirirken, Öykü mahçup bir şekilde gülümseyerek onu takip etti.
Kararan hava ile birlikte kızlar taksiye doluşurken, İlke her zaman gittiği yere yönlendirdi şoförü.
Henüz reşit olmadıkları için içki içebilecekleri yerler çok azdı. Ancak tanıdıkları birkaç sayılı yere gidebiliyorlardı ve bunlardan biri de Umut'un arkadaşı olan Bora'nın mekanıydı. Bora ikizleri tanıyor ve onlara bir nevi torpil geçiyordu.
Hoş, bizimkilerin sahte kimlikleri de vardı da yanlarında ki çömezlerden dolayı kullanamıyorlardı.
Kızlar son sürat ilerlerken, beyler zaten oradaydılar. İlker kalabalık gruplarından dolayı en iyi tercihin burası olduğunu düşünmüş ve haklı da çıkmıştı. Hem Bora'da gelen öğrencileri hoş karşılayan biriydi.
"Oğlum Kerim mesaj atmış, kurtarın beni bu kızdan diyor." Ata gülerek mesajı okurken, Çetin omuz silkerek ağzına masada duran patlamış mısırlardan attı.
"Ben dedim ona bu kızdan sana hayır gelmez diye. Ara babanen öldü, de."
Beyler gülerek Ata'ya bakarken, çocuk üstün oyunculuk yeteneğini konuşturdu ve telefonu hoparlöre alarak Kerim'i aradı.
"Efendim kardeşim ?" Kerim'in sesi bıkkın bir şekilde hattın öbür ucundan gelirken, kurtarın beni sinyalleri beyler tarafından oldukça net alınmıştı.
"Kerim'im, bahtsız oğlum benim ! Babaneni kaybettik yavrum. Hemen buraya gelmen lazım. Pamuğu sen tıkıyacaksın, töre böyle emreder ! "
Ata'nın sonlara doğru köy ağasına dönen sesine Tuna'da eşlik etti, "Yüz ellisinde gitti kadın ! Çok erken oldu çok, ailemiz atasız kaldı ! Başa sen geçeceksin oğul."
Hepsinin suratlarında sesli kahkaha atmamak için bir ifade belirirlen, Dinçer bile sırıtarak birasını yudumluyordu.
Bu herifler dünyaya sadece goy goy için gelmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençliğin Kıyısında
MizahGençliğin kıyısında, Hayatın köşesinde, Zamanın çok ilerisinde olan gençlerin hikayesi. Bir değişik lise savaşları işte.