Gece saat on ikide son otobüse binip yurda gelen grubun en arkasında kalan Öykü, sızlayan burnu yüzünden panik olmuş haldeydi. Her ne kadar bunun olacağını söyleseler de eğer durum hastahanelik olursa annesinin vereceği tepkiden korkmaya başlamıştı.
Büyük ihtimalle kadın, Öykü'ye bağırıp çağıracak ve kendi başına bırakacaktı. Öykü ise tek başına kalmaktan korkan bir kızdı ve annesi de onu bırakırsa ne yapacağını bilmiyordu. Zaten babasının ardından bir türlü toparlanamamıştı.
Gözlerine dolan yaşları geri ittirmeye çalışırken, pişmanlıkla yüzünü buruşturdu. Ne diye İlke'nin gazına geliyordu ki ? Onun annesi büyük ihtimalle sevgi dolu ve yargılamayan bir kadındı. Üstelik alkol bağımlısı olmadığına da yemin edebilirdi.
"Sen iyi misin ?" Öykü iyice geride kaldığı gruptan ayrılıp, yanına gelmiş İlker'e baktı.
İçinden bir ses, bu çocuktan uzak durmasını haykırsada ona inkar edilemeyecek bir şekilde çekiliyordu.
"Burnum sızlıyor," derken sesi titreyen kız, İlker'i şaşırtırken; hızla önüne geçti ve onu durdurdu.
Kafası eğik olan Öykü'nün, kabarık kıvırcık saçları da yüzünü kapatıyordu. İlker yavaşça, kızı ürkütmeden elini çenesine götürdü ve kendine bakmasını sağladı.
"Ağlatacak kadar çok mu acıyor ?"
Öykü, gözlerine kilitlenen bal harelere bakarak sertçe yutkundu. "Hayır."
"O zaman neden ağlıyorsun ?"
İlker'in kendisine yalnızca bakmadığını, aynı zamanda da gördüğü hissetti Öykü ve yalan söylemedi. Saklamadı.
"Korkuyorum çünkü."
Kahverengi gözleri yaşlar yüzünden parlayan bu kıvırcık saçlı kızın, ürkek ses tonu İlker'in içini cız etti. Her ne olursa olsun bu kızı kandırmak istemiyordu. Fırsatını bulduğu ilk anda Pınar'a vaz geçtiğini söyleyecekti.
Kararlı bir şekilde Öykü'ye bakan İlker, kızın neyden korktuğuna dair bir fikri olmasa bile, "Korma," dedi. Sonra ben senin yanındayım demek geldi içinden ama henüz böyle bir şeyin yükünü ikisi de kaldırmazdı.
Öykü'nün küçük bedenin içerisinde taşındığı büyük kalbinin kapıları çoktan İlker için aralanırken söz dinletemedi. Bu saatten sonra canı yansa da, etleri lime lime olsa da İlker Yalın'ın tahtı çoktan hazırdı.
|
"Yav siz nerdesiniz kaç gün ?" Duru yurdun kapısının önündeki merak ve biraz da endişe ile arkadaşlarını karşılarken Alara alayla sırttı.
"Çok gündüz kuşağı izliyorsun, yapma. Beyin hücrelerine üzülüyorum."
Duru omuz silkerek bir elini demir kapıya yasladı ve kulübede onu izleyen Safiye'yi umursamadan dışarı atladı.
"Üzülme Alara, yak bi' cuhara dicem de sigaram bitti. Kim ateşliyor bana bir dal ?"
Duru yeni boyattığı saçları ile şirince arkadaşlarına bakarken İlke elini cebine attı ama paketini bulamadı.
"Siktir ya ! Paketimi düşürmüşüm."
O sırada iki kızın imdadına Dinçer yetişti ve arka cebinden çıkardığı sigarasını bir şey demeden onlara uzattı.
"Eyvallah yeğenim," diyerek paketten bir dal alan Duru sırtını kapıya yaslayıp sigarayı dudaklarına yerleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençliğin Kıyısında
HumorGençliğin kıyısında, Hayatın köşesinde, Zamanın çok ilerisinde olan gençlerin hikayesi. Bir değişik lise savaşları işte.