Bölüm 12 : Vallahi Montaj Billahi Montaj

585 38 10
                                    

Pazartesi günü, tüm nefretleri yine sırf sadece pazar gününden sonra geldiği için üzerine çekerken aslında tüm bunları hak etmiyordu.

İnsanlar işlerinden, okullarından, hayatlarından nefret ediyor ama tüm suçu pazartesine atıyorlardı.

Oysa pazartesileri de güzel olabilirdi. Mesela biri size pazartesi sıkı sıkı sarılsa, oynadığınız iddia kuponu tutsa, bir pazartesi sabahına da alarmla uyanmasanız...Sevilirdi be pazartesi.

Ucundan, köşesinden sevilmeyi hak ederdi.

Ama tabii evinden ayrılmış Pınar'ın, sevdiği çocuğun ikizi ve üstüne iddiaya girdikleri kızın bulunduğu yurda gitmek zorunda olduğu bir günü sevmesi ne kadar muhtemeldi ?

Değil pazartesi, o çok sevilen cumalara bile nefret kusacak psikolojideydi genç kız.

Sırt çantasını tek omzunda zıplatıp, sürüyen adımlarıyla henüz herkesin uyuduğu yurtta yavaşça kendi kaldığı odaya girdi.

Yattığı ranzanın alt katında Alara, tüm yatağı kaplayacak şekilde kollarını ve bacaklarını iki yana açmış yorgansız uyurken, içindeki anneye engel olmayarak kızın üzerin bir güzel örttü Pınar.

Sonra yavaşça karşı ranzaya baktı.

İlke yine yorganına yaşam desteği gibi sarılmış kaşları çatık uyurken, alttaki Duru ise top şeklini almış, duvara dönüktü.

Ne ararsan var model uyuyan kızları rahatsız etmeden yavaşça çantasını açan Pınar ilk önce en sevdiği renk olan sarıyla kaplı günlüğünü çıkardı. Sonra günlüğünün ilk sayfasına yapışık fotoğrafı.

İkizler ve onun olduğu fotoğraftan ortadaki İlke'yi kesmiş ve sonra da İlker ile kendini yan yana sayfaya yapıştırmıştı.

İki yıldır tanıyorlardı birbirilerini ama yana tek kare fotoğrafları yoktu. Pınar ise çözümü bunda bulmuştu.

Yavaşça parmaklarını İlker'in yüzünde gezdirdikten sonra defteri kapatıp lastiğini geçirdi ve ranza ile yatağın arasına sıkıştırdı.

İki yıldır ne hissediyorsa yazıyordu. Yazdıkça kalbinde dibine çökmüş aşkı karışıyor, tekrar gün yüzüne çıkıyordu. Ne zaman unutur gibi olsa İlker'i, kalemi eline alıp sevdiği çocuğu baştan sona yazıyordu.

Bir seksen iki boy, doksan kilo. Kumraldan bir ton açık sarı saçları arasında birkaç koyu tutam. Bal rengi gözler, güneş vurunca sarıya çalıyor. Sağ kolunda üç, boynunda bir dövme. Ayak numarası kırk üç. Bedeni medium ama bazı markalarda large giyiyor. Futbolu seviyor. Koyu Beşiktaşlı. Sırtında bir doğum lekesi var. Bir yaprağın yarısına benziyor, öbür yarısı da ikizinin sırtında. Doğum lekesi yüzünden kardeşi ile aralarında yaprak simgesinin anlamı var. Kolundaki dövmelerden biri bu yüzden yaprak, yine aynısı ikizinde de var. Doğum günü 20 şubattan bir ay önce saat üçe doğru birlikte yaptırdılar. Burcu balık, yükseleni arslan. En sevdiği yemek pilav. Mercimek sevmiyor...

Böyle uzayıp giden listeler silsesi sarı defterin sayfalarını kaplarken, Pınar hayatına bu özelliklere göre yön veriyordu.

Mesela en basiti sırf İlker yemiyor diye o da mercimek sevmiyormuş davranıyordu. Oysaki bundan iki yıl önce en sevdiği yemek halasının yaptığı mercimek köftesiydi.

Bazen bu duygunun altında boğulup kalacağını düşünen Pınar, yine o anlardan birini yaşarken bir nefes çekti ciğerlerine. Sonra ondan kaçarken, ona tutunmak adına doğruca yurdun çıkışına yöneldi.

Sohbet etmek, bazen susmak ama çoğu zaman onu izlemek için gittiği parka hızlı hızlı vardığında salıncaklardan sarı olana oturdu.

O her zaman sarıya otururdu, İlker ise kırmızıya.

Gençliğin KıyısındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin