"İnsanları arkasından çekiştirip (gıybetini yapıp) kaş-göz işaretiyle alay eden herkesin vay hâline!"
Hümeze Suresi, 104/1
______________ _ _ _
Sena, çiçekli büyük poşeti giysi dolabından çıkardı. Yaklaşık beş ay önce diktirdiği siyah çarşafını bu zamana kadar özenle saklamıştı. Kendini hazır hissetmeden ani kararla çarşafa girmeyi istememişti. Çıkarmayacağına emin olduğunda yapacaktı.
Bol, içi göstermeyen ve vücut hatlarını belli etmeyen, dikkat çekici şekillerde olmayan koyu renkli dış giysi, omuzları ve göğsü örten koyu renk şekilsiz başörtüsü, tesettürün kendisiydi. Hangi kıyafetle yapılırsa yapılsın, eğer bu şekildeyse tamdı. Ama her İslami konuda olduğu gibi, tesettürün de takva boyutları vardı. Pardesü, bol ve koyu renk ferace, çarşaf ve peçe...
Şimdi hayırlısıyla, feraceden çarşafa geçmek için tam sırasıydı. Semih abisinden, kendisine görücü geleceğini öğrendiği günden beri iki gece geçmişti. Günlerden perşembeydi ve annesi öğle vaktinde evdeydi. Hal ve hareketleri değişikti. Belli ki, bahsi geçenler yakında gelecekti.
Derin iç çekti. Erdem'le evlendikten sonra, onun da fikrini alarak, eğer olumsuz düşünüyorsa tatlı dille ikna ederek, tesettüründe büyük değişiklik yapmak istemişti. Ferace, bir nebze artık çevrede normal karşılanıyordu. Çarşaf ise, apayrıydı. Hele bir de peçe takmak nasip olursa...
Mutlulukla gülümsedi. Adım adım Allah'ın rızası için hayatında değişiklik yapıyordu. Vesveseler de başlamıştı: Erdem'le evlenemediğin için çarşafa giriyorsun... Allah'ın rızası için değil, kulu için yapıyorsun...
Hepsi gerçek dışıydı. Aylar önce, sevdiği adamla evlenemeyeceklerini bile düşünmezdi. O zaman sipariş vermişti. Erdem'in onu sevdiğini bildiğinden, evlilik söz konusu olduğunda çirkinliğini sorun etmez sanmıştı. Yanılmıştı. Şimdi, ona nasıl bu kadar çok güveniyordu bilmiyordu ama gerçekten, bir gün Erdem'in çirkinliğini kabul edeceğine emindi. Sadece süresini bilmiyordu.
Yıllar mı geçecekti, yoksa günler mi belirsiz olduğundan, artık çarşaf giymeyi geciktirmemeye karar vermişti. Çok şükür, göz zinasından uzak durma sözüne de sadık kalmıştı. Zaten Erdem de ortalıklarda görünmemişti. Kötü bir şey olduğu endişesi, Semih abisinin kulağına varan gülümsemelerini gördüğünde kaybolmuştu. Kardeşi kötü olsa, o bu halde olmazdı. Allah bozmasın, Tekin kardeşler birbirlerine sıkıca bağlıydı.
Tek kişilik yatağına oturdu, poşeti çiçekli örtünün üstüne koydu, tam içinden denemek için çıkaracaktı ki, kapısı tıklatıldı. Ardından annesinin sesi duyuldu.
''Müsaitsen girebilir miyim kızım?''
Yatak odalarına girerken kapı çalmayı, ilk çocukken öğrenmişti. Annesi, ablasının önünde diz çöküp, kapısı kapalı odalara gireceği zaman mutlaka vurmasını ve izin istemesini şefkatle tembihlemişti. O zamandan bu yana, Esma hariç, iki kız kardeş çok dikkat ederdi. Tabii, annesinin de sadece lafla kalmayıp, kızlarının odasına girmeden önce aynısını yapmasının payı büyüktü.
''Tabii anne, gel.''
Poşetin ağız kısmını yastık tarafına çevirdi. Sakince derin nefes aldı. Belli ki, evlilik mevzusunu açmak için gelmişti. Sena, iki gündür kendini bunun için hazırlıyordu. Annesinin gönlünü kırmayacak kelimelerle konuşabilmeyi istedi. Yine de, içinde çocukluktan kalma kötü düşünce bulutu vardı. Büyük ihtimal, sonradan çok pişman olacağını bilse de, hepsini dile getirecekti.