''Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı. Hayır! Yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! Elbette yakında bileceksiniz. Hayır! Keşke kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız! Yemin olsun, cehennemi mutlaka göreceksiniz! Sonra kuşkusuz onu gözünüzle ayan beyan göreceksiniz. Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz.''
Tekâsür Suresi
______________ _ _ _
Ağustos ayının yirmi dokuzunda, pazartesi günü öğle vakti sağlık ocağına giren Sena, masanın arkasındaki görevliye kimliğini uzattı, derdini söyledi. Cuma günü kan tahlili yaptırmıştı, şimdi sonucunu alacaktı. Dakikalar içinde ona uzatılan beyaz kâğıdı eline aldı, görevlinin hemşireyi görebileceğini söylemesine teşekkür etti, sonucu okumadan dışarı çıktı. Misafirleri gelecekti, vakti pek yoktu.
Markete uğramadan önce emaneti sahibine teslim etmeliydi. Ablasının diktiği siyah kumaş çantasına elindekini koydu. İçi para dolu zarfı gördü. Geçen hafta fındık bahçesinden dönmüşlerdi. Kocası üç gün onun okunmasını bekledikten, iki aileyi de ziyaret ettikten sonra işe geri dönmüştü. Arkadaşlarından öğrendiği haberle de, her ay yaptıkları yardımı yakınlardaki bir aileye yapacaklardı. Kansere yakalanan adamın maddi desteğe ihtiyacı vardı. Nasip olmuştu da, üç kişiden zekat bile alınabilmişti.
Adımlarını ara sokağa ilerletti. On beş dakikalık yolu yürüyerek bitirdi. Gördüğü sarı renkli apartmanın kapısına vardı. Daha önce hiç tanışmadığı birileriydi. Öğrendiği daire numarasının ziline basacaktı ama başkası bina kapısını açınca buna gerek kalmadı. Kapıyı tutan kahverengi saçlı kadın, o geçsin diye bekledi. Sena, burnunun altından iğneli siyah kumaşı çenesine indirdi, gülümseyerek teşekkür etti. Aynı gülümsemeyle karşılık buldu. Çarşaflı kadın, giriş kattaki daireye ilerledi.
Sağ elin verdiğini sol elin bilmemesini isterdi ama mecbur, emaneti teslim ederken yüzü görülecekti. Çenesindeki kumaşı burnunun altına yükseltti, önünde durduğu zile bastı. Kenara geçip arkasına döndü. Kapı açıldı, dualar eşliğinde kadına emaneti teslim etti. İçeri gelsin, bir çayını içsin diye epey dil döken ev sahibine, dürüstçe misafirinin geleceğini, vaktinin olmadığını anlattı. Gözyaşlarıyla edilen dualarla uğurlandı, binadan çıktı.
Hayat arkadaşının kanser olması başlı başına zorken, bir de çocukların geçimi için endişeliydi. Allah, şifa bekleyen hastalara, ihtiyaç sahibi insanlara, zulüm altında olan mazlumlara yardım etsindi. İmtihan dünyasında yaşam zordu. Yaradan, herkese kendi sınavında sabır versin, bir an önce feraha kavuştursundu.
Bi' dünya parası olsaydı da, bi' dünya yardım edebilseydi. Elinden ancak bu kadarı gelebiliyordu.
Dün akşam, koltukta kocasına sarılı otururken, esmeri eskisi gibi para konusunda serbest olamayacaklarını söylemişti. Çok şükür, büyük bir israf yapmasalar da, artık daha dikkatli olacaklardı. Sena için maddiyat hiç önemli değildi. Erdem onu seviyordu, güzel buluyordu, öpüp kokluyordu ya, geri kalan dünyevi şeylerin hiç önemi yoktu.
Emaneti sahibine ulaştırmanın verdiği huzurla markete ilerledi. Avzem yengesine, evdeki işlere yardım edecek genç kızın akrabaları gelecekti. Evlatlarının güvenliği için çalışacağı aileyi tanımak istemişlerdi. Emine, daha önce böyle bir şey görmediği için kızgındı. Yaşı gereği çocuk bakıp ev işi yapmaya gücü yetmediğinden, onları kendi haline bırakmıştı. Tehlikeli dönemde olan hamile kadın iş yapamıyordu, bu yüzden Sena gelenleri ağırlayacaktı. Elinden gelenin en iyisini yapmayı istedi.
-
Misafirler gelmiş, hoş sohbet eşliğinde gönüller ferahlamış, iş veren de, çalışan da birbirlerine ısınmış, bütün herkes için vakit hayırlı geçmişti. Yengesinin ettiği dualar ve abisinin minnettar teşekkürüyle tüm yorgunluğu dinen Sena, yatsı namazını ikâme ettikten sonra Semih'le eve gidiyordu.