17. Bölüm

1K 63 24
                                    

''Şüphesiz biz sana bitip tükenmez nimetler verdik. Şimdi sen Rabbin için namaz kıl ve kurban kes! Asıl sonu gelmeyecek olan, sana karşı nefret duyandır.''

Kevser Suresi

______________ _ _ _



Sizlere bayram hediyesi vermek istedim... İnşaAllah mutlu olmuşsunuzdur. Bayramımız mübarek olsun... Dualarınızda beni de unutmayın, lütfen... ^^


______________ _ _ _



''♫ Bakışların yüreğimde açtı yara, ceylan gözlüm...

Bekliyorum, elin ile yaram sara, ceylan gözlüm...

Muradına eremedin, kaşı kara ceylan gözlüm...

Kaşı kara, ceylan gözlüm...

Sevdim seçtim kul içinde, yorgun düştü yol içinde...

Susuz kaldın göl içinde, gel pınara, ceylan gözlüm...

Gel pınara, ceylan gözlüm... ♫''

Yatsı namazından sonra çıktıkları bahçe evi çatısında sırt üstü yatan Erdem, okuduğu türkü eşliğinde yana açtığı kolunu işaret etti. Karısını ait olduğu yere çağırıyordu. Esmerin koynu, sevdalı kadının pınarıydı. Davete icabet etmek makbul olandı; Sena da öyle yaptı. Yaz gecesinde, sert betona, adamın yanına uzandı. Boynunun altındaki kol onu geniş göğsüne çekti, başı soluna düştü. Kadın için, kulağının altında duyulan kalp atışları, eski radyodan gelen türkülerden kat kat güzeldi.

Fındığa geldikleri ilk günü elle tutulur bir şey yapmadan geçirmişlerdi. Yarın fındık toplayacaklar, bitirdikten sonraki günleri gezerek geçirecekler, akşamları ise çatı sefası yapacaklardı. Şimdilik niyetleri buydu. Gece olmasına rağmen hava bunaltıcıydı. Bu durum huzurlarını bozmamıştı.

''Muradıma erdim.''

Sena, söylediği türküye atıfta bulunduğu anlaşılmayınca yeniden konuştu.

''Muradına eremedin ceylan gözlüm, dedin ya, ceylan gözlün erdi muradına diyorum... Sana kavuştum...''

Bu kadar açık sözlü olunur muydu? Yeni gelin utançla başını göğse daha çok gömdü. İyi ki karanlıktı da yüzünü göstermek zorunda değildi. Erdem ise beklendiği gibi gülmüştü. Takılma dolu sözler gelmeyince şaşırdı. Neden konuşmuyordu?

Zorlanarak da olsa tek kolunu yere bastırıp kocasına baktı. Kısık yanan lüks lambası dışında etrafta hiç ışık yoktu. Çok güzel bir gökyüzü vardı. Karanlığa alışsalar da gündüz gibi değildi. Onu izleyen adamla yutkunmadan edemedi. Kelimenin tam anlamıyla aşkla bakıyordu. Gerçekten kocası tarafından bu kadar çok mu seviliyordu?

Kafası ve yastığı arasındaki elini yukarı kaldıran esmer, her bir türkünün onunla ayrı güzelleştiği karısının yüzüne uzandı. Parmakları yanaklarını severken, huzurla kapanan gözlere şefkatle gülümsedi. Bu kadını çok ama çok seviyordu... Sanki her şeye geç kalmıştı. Sinirle kaşları çatıldı.

''N'olurdu sanki daha önce evlenseydik? Çok kızıyorum yahu, onca seneyi boşu boşuna zayi ettik. Şu huzura bak. Her şey benim suçum. Çok üzdüm seni.''

''Bu doğru değil, onca senemiz ziyan olmadı. Sen üzülme diye böyle söylemiyorum gerçekten. Kursta geçirdiğim üç senede manevi huzura kavuştum, elhamdülillah. O'nun yarattığının en güzeli olduğumu anladım. Hem, eğer o zaman evlenseydik seninle, birbirimizi çok üzerdik ki. Ben korkardım gözlerini her indirişinden, sen ise kabullenemezdin bunu. Şimdi her şey çok güzel, elhamdülillah. Rabbime binlerce şükürler olsun, çektiğim sabır dolu zamanlar bizi böyle güzel günlere kavuşturdu. Erken olup birbirimize eziyet etmektense, geç ama hayırlı olan oldu. Elhamdülillah.''

SenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin