2. Bölüm

1.4K 89 50
                                    

"Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah'a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden duyulur."

Hz. Muhammed (s.a.v)

(Kaynak: Müslim, Cennet 53, (2857), 52, (2128)

''... Doğrusu ben tövbeleri kabul eden ve rahmeti bol olanım.''

Bakara Suresi, 2/160

(Meal: Diyanet)

______________ _ _ _


Salı günü saat öğle ikiydi. Bıkıp usanmadan üç vurulup bir dinlenilen kapı sesi duyuldu. Sena, aceleyle siyah feracesini giydi, pamuklu siyah büyük örtüyü iğneli yazmasının üzerine aldı. Aynada son kez saçı gözüküyor mu diye baktı. Gelen yüzde yüz Semih abisiydi ama belki Erdem ya da Mahmut amca da yanında olabilirdi. Camide öğle namazı kılmaktan gelmiş olmalılardı. Evde kimse yoktu, anne-babası işteydi, kız kardeşi Esma da gezmedeydi.

Besmele çekerek kapıyı açtı. Kocaman gülümseyen süt abisini gördü, başını iki yana salladı.

''O nasıl bir kapı çalış şeklidir abi, hiç uslanmıyorsun.''

''Vay arkadaş ya, kapı çalmak da suç, misafirliğe gelmek de suç. Karnım aç benim, yemek var mı?''

''İç pilavı yaptım şimdi-''

''Oh, oh, en sevdiğim. Tamam, tamam, hadi çok ısrar ettin madem, eve gireyim de sıcak sıcak yiyeyim bari.''

''E, hadi ye bari.''

Sena, gülerek geri çekildi ve abisine yol verdi. Hemen yandaki mutfağa girmesiyle bir kez daha güldü. Kapıyı kapatacağı sırada küçük Sefa'nın aşağıdan sesi duyuldu.

''Sena abla! Kapıyı kapatma!''

Yaz tatilinde olduklarından hafta içi evdelerdi. Küçük çocuk, merdiven başında göründü. Üstü başı kirdi. En üst katta oturan Tekin kardeşler, belli ki temizlik hastası annelerinden kaçmak için buraya sığınıyordu. Sena'lar üçüncü kattalardı. Oğlanın, büyük adam edasıyla dördüncü kata giden ilk basamağa ayağını koymasına güldü. Güya, ayakkabı bağcıklarını abileri gibi yaparak çözecekti. Ev sahibi, işini kendi başına yapmasını sabırla bekledi, başaramadığında yardım etmeyi teklif edecekti ki, çocuk aşağıya seslendi.

''Erdem abi! Çözemiyorum ben bunu ya!''

''Bağırma, geliyorum.''

İçi gitti Sena'nın. Kalbi şimdiden gümbür gümbür atmaya başladı. Kapıyı kapatmalı, Sefa yeniden çaldığında açmalıydı. Başarmalıydı bunu. Daha bugün sabah namazında söz vermişti. Göz zinasından uzak duracaktı.

''Allahım sen güç ver bana, yalvarırım yardım et,''  diyerek iç geçirdi. Aşırı zorlana zorlana kapıyı kapattı. Oysaki, kapı örtmek dünyanın en kolay işiydi.

Alnını çelik kapıya yasladı, ardı ardına yutkundu. Başarmıştı işte! Dün olsaydı kendini, Sefa'yı bekliyorum, diye kandırmaya çalışır, Erdem'in ayakkabı bağcığını çözerkenki yakışıklı ifadesini anbean izlerdi.

Şükretti. Son zamanlarda vicdanı öyle çok ses çıkarmıştı ki, artık neredeyse pes edip susacak hale gelmişti. Bir an önce kendine çekidüzen vermeliydi. Müslüman hanımdı o, inandığına uygun yaşamalıydı. İsterse komşusu olsun, isterse çocuklukları beraber geçmiş olsun, isterse kalbinde barınıyor olsun, isterse diğer iki kardeşi süt kardeşi olsun, isterse başka bir şey, hiçbir bahane, Erdem'in namahremi olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Yedi kat yabancı ne ise, Allah katında Erdem de oydu. Beşerin ürettiği sebepler, yalnızca acınası bahanelerdi.

SenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin