12. Bölüm

1K 60 61
                                    

''De ki: Allah birdir. Allah samed (her şey O'na muhtaç, O kimseye muhtaç değil)'dir. O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.''

İhlâs Suresi

______________ _ _ _


Avzem, ailesine dün cuma namazının ardından veda etmişti. Tam tamına bir hafta kalmışlardı. Bu, bir saat bile olsa onları görebilmek için hasretle yanan taze anne için lükstü. Kendileri de, Muaviye Ali hasretine birkaç saat durma niyetiyle uğramışlardı. Dünürlerinin gösterdiği gerçek  misafirperverlik, evin reisi dahil hepsini hoşnut etmişti. Beş abisi, kocasını sevip kollarının altına almıştı ya, bu yeter de artardı. Semih enişteleri de, diğer iki erkek kardeşini adeta hediyelere boğmuştu. Çok şükür, gelen de, ağırlayan da hoşnuttu. Artık sıra onların doğu ziyaretindeydi.

Hayat yoldaşı Semih, Erdem abisi ve kardeş saydığı Sena'yla birlikte parkta oturuyorlardı. Kış ayındalardı ama hava bugün güneşliydi. Öyle yaz gibi ısıtmasa da bu anı kaçırmak istememişlerdi. Kış güneşi şifaydı. Kocası ve kardeşi, Muaviye Ali'yle salıncak tarafındaydı. İki kadın ise tahta masada oturuyordu. Islak tahta onları hasta etmesin diye altlarında minder vardı. Tabii, bu dördünün de aklına gelmezdi, Emine anneleri zorla ellerine tutuşturmuştu.

Avzem, başını yanındaki bedene çevirdi. Çarşaflı kucağında birbirlerine bağlı ellerini izler haldeydi. Onun bu hafif hüzünlü yüzü, Erdem abisinden sebepti. Kaynı son günlerde biraz huysuzdu, sebebini Sena bilmese de diğerleri çok iyi biliyordu.

Taze anne dudağını ısırdı, söylese miydi bilemedi. Babaannesi de ailesiyle birlikte gelmişti ve Sena'yı o kadar çok beğenmişti ki, gidene kadar dilinden düşürmemişti. Türkçe konuşmayı bilmiyordu ama kızın elini neredeyse bir dakika bile bırakmamış, sevgiyle tutup yanından ayırmamıştı. Sena ise, büyüğün bu aşırı sevgisinin ardındaki sebepten bihaber, gülümsemeyle karşılık vermişti.

Babaanne, gelinine bekâr oğlu Said'e Sena'yı istemesi için Kürtçe söylenip durmuştu ama Avzem'in annesi ses etmemişti. Kızı o da çok beğense de başı bağlıydı. Dünürü Emine, çok net bir şekilde onların gelini olduğunu belirtmişti. Kürtçe bilmese de, babaannenin hal ve tavırlarını anlayamayacak biri değildi. Sofrada otururken, Sena'nın mutfağa gidişini fırsat bilip açık açık söylemişti: ''O bizim gelinimiz, yakında takacağız yüzükleri,''  diye.

Yaşlı kadının gelini mahcup olmuş, kusura bakmamalarını istemişti. Lale ise şaşkın şaşkın yemeğini kaşıklamıştı. Hangi ara kızına alıcı gözüyle bakmışlardı, hangi ara komşusu bunu görmüş ve anlamıştı, bir türlü akıl erdiremedi.

Semih, yanına oturuverdiği hanımının kendisine dönmesiyle kocaman gülümsedi. Sonunda sevdasının aile özlemi dinmişti. Geceleri, kocasının uyuduğunu sandıktan sonra için için ağlamasıyla canı ondan daha fazla yanmıştı. Allah'a şükürler olsun, artık ağlamayacaktı. Onun hüznü yalnızca kocasını değil, süt kokulu bebeğini de etkiliyordu.

''Zemzem Suyu'm...''

Bu hitap aralarında gizliydi, Avzem yapmacık kızgın halde öğretmene baktı. Adam da, ona dönen iki çift gözle yutkunmadan edemedi. Öyle birden, hiç düşünmeden ağzından kaçmıştı. Kafasını salıncak tarafına çevirdi, Erdem'in yeğeniyle ilgileniyor oluşuyla huzur doldu, önüne döndü. Çok şükür, bir tek duyan süt kardeşiydi. Sena'dan zarar gelmezdi.

''Yengenin ismi Avzem ya, Kürtçe isim, anlamı Türkçe'de 'zemzem suyu, bahar pınarı'  oluyor. O yüzden öyle seslendim. Yengene bazen kızdırmak için böyle takılıyorum da.''

SenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin