Bölüm 20

4.3K 574 240
                                    

Herkese merhaba, yeni bölümle karşınızdayım. Biliyorsunuz ki Sözde Nişanlı kitabını bölüm bölüm okuyarak Youtube kanalımda paylaşıyorum. Geçen hafta bu duyuruyu yaptığımda Rabia arkadaşımız güzel bir fikir öne sürdü. Bölüm başlarına o bölümün seslendirmesini koymamı önerdi. Çok hoşuma gitti ve bu bölümün seslendirmesiyle denemeye karar verdim. Yukarıdaki video bölümün seslendirmesidir. Umarım beğenirsiniz :)

Ayrıca 13-14 Nisan İzmir fuarında olacağım. Benimle tanışmak isteyen herkesi beklerim. Kitabınız olsun olmasın çıkın gelin, bol bol sohbet edelim.

Keyifli okumalar, hayatınıza iyi bakın...

Nil

Resmi gördüğüm an nerede olduklarını anlamıştım. Hamza'nın cesedini buldukları eski fabrika alanındaydılar. Binanın önünde dururken nefes nefese kalmıştım. Yorgunluktan değil. Korkudan. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Arkamdaki arabanın motorundan yükselen sıcak hava buz tutmuş ellerime vuruyordu. Buraya hızla gelebilmek için arabayı son sürat sürmüştüm ancak şimdi içeri girebilmeye cesaretim yoktu. Ve benim tereddüt ettiğim her saniye ikisi de ölüme yaklaşıyordu.

Yutkundum. Kendi kendime tekrar ettim. Güçlü ol! Cesur ol! Güç ve cesaret şuan en çok ihtiyacım olan şeydi.

Öne doğru attığım ilk adımdan sonra devam ettim. Adımlarım hızlandı. Yıkık dökük binadan içeri girdiğim an çok fazla ilerlememe gerek kalmadı. Tam karşımda Umut ve Step duruyordu.

Umut "Anne!" diye haykırdığında öne doğru atıldım. "Daha fazla ilerleme" diyen sesle irkilerek durdum. Bana ait olan ses verdiğim tepkiden zevk alarak kıkırdadı. O "Hoş geldin Nil" derken ben, Step ve Umut'un asılı olduğu mekanizmayı incelemeye çalışıyordum. Sanki bir teraziye asılmış gibiydiler. Step'in neredeyse parmak ucuna kadar yükselmiş olması ve Umut'un yere sağlam basıyor oluşuna bakılırsa öyleydiler. Asılı oldukları demir Umut'a doğru eğilmişti. Terazinin ortasındaki kalın demir hafifçe yükseldiğinde Step tamamen parmak ucuna yükseldi. Umut'un boynundaki ip gerildi ancak hala ayakları sağlam basıyordu. Ayaklarının altına birer yükselti yerleştirilmişti.

"Nil, çok fazla vaktimiz yok" diyen Step'in sesi boğuktu. Kızarmış yüzüne bakıp kafamı iki yana salladım. "Arkandaki duvara bak" dediğinde kafamı hızla çevirdim. İki tarafımda kurulu olan okları gördüğümde nefesimi tuttum. "Başaramazsın" dedi Step.

Tekrar önüme döndüm. Tuttuğum nefesi bırakırken bir kaçış yolu arayarak bulundukları yeri inceledim. Eski bir saatin hareket eden akrep ve yelkovanının sesi binanın içinde yankılanmaya başladı. Tik tak, tik tak... "Bu ne?" diye bağırdığımda gülerek "Zamanın azalıyor Melek" dedi.

Yutkundum. Ellerimi yumruk yapıp Step'in kızarmış yüzüne kızımın gözyaşlarıyla ıslak gözlerine baktım. "Anne!" dedi tekrar titreyen sesiyle. "Korkma bebeğim" derken gözlerim dolmuştu. "Korkmuyorum" derken sesi titriyordu. Step "Melek, ne yapman gerektiğini biliyorsun" dedi.

"Sus! Bir yolunu bulacağım" diye bağırdığımda "Bir yolu yok" diye haykırdı tüm gücüyle. Aramızdaki çekişmeyi keyifle takip eden ses kahkaha attı.

"Step haklı Melek! İkisinden birini tercih etmek zorundasın zamanın azalıyor. Üç dakika sonra duvardaki oklar yerinden fırlayacak"

"O kadar bile dayanmam" diyen Step'e baktım. Ağır bedeni parmak ucunda sallanıyordu. Eğer o düşerse ağırlığıyla Umut'u kaldıracak ve Umut boğulacaktı. Step düşerse oklar ona isabet etmezdi. Bende o sıra Umut'a doğru koşup onu kurtarabilirdim.

Çöplük 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin