Müjdeli Bir Rüya

453 45 12
                                    

    Çaylar içilip, tabaklar bardaklar yıkandı ve yerlerine güzelce yerleştirildikten sonra kızlar yatmak için odalarına geçerken Hiroko önce kardeşine, sonra Jülide'ye iyi geceler diledi. Jülide de ona hafif pembeleşen yanaklarıyla karşılık verdi ve odaya girdiler. Yatağında bir sağa bir sola dönen Hiroko, en sonunda düz yatıp tavanı izlemeye başladı. Jülide'nin gözleri aklından çıkamıyordu. Yatağından doğrulup derin bir "offf" çekerek sağ eliyle boynunu avuçlamaya başladı. Kalkıp yatağının etrafında bir sağa bir sola tur atarken, kafasını yukarı aşağı hareket ettiriyordu ve eli hâlâ boynundaydı. Birkaç tur daha attıktan sonra yatağına yattı ve zor güç uyuyakaldı.

    Jülide de malesef aynı şeyleri yaşıyordu. Dönüp durdu yatağında... Sonra zor güç de olsa uyumaya çalışsa da, Hiroko'nun sert gözüken ama bir o kadar da çocuksu yüzü gözünün önüne geliyordu. Gözlerini sıkı sıkı kapattığı hâlde, nasıl oluyor da onun siması gözüne görünüyordu, hayret ediyordu. Zaman aktıkça uykusu gelince, gözlerine ağırlık gelip uyku âlemine doğru tatlı tatlı yolculuk etmeye başladı Jülide... Zaten hepimiz bu dünyanın birer yolcuları değil miydik? Uyku da ölümün kardeşi nasıl olsa, bizi her gece sessizce ebedî bir yolculuğa çıkarmıyor mu? Allâh'ü Teâlâ hepimizin ölümünü uyku yolculuğu kadar hafif, kolay ve tatlı eylesin! Âmîn!...

    Rüyasında kocaman altın rengi bir kapı gördü. Resmini ve büyüklüğünü çizse tarife bire bir sığmazdı. Kapıya yaklaşınca güler yüzlü, nûrânî ve beyaz elbiseli bir kişi onu; "hoşgeldiniz" diye karşıladı. Korkuyla ona yaklaşınca, sanki hissetmiş gibi; "korkmayın. Biz de sizi bekliyorduk. Kapı açılınca içeri girerken İhlâs Sûresi'ni okuyunuz" dedi. Kapı büyük bir gıcırtıyla açılıverdi ve Jülide kapının buğulu gibi duran camlarından göremediği o eşsiz güzellikteki bahçeye doğru adım atarken, dudakları bıdır bıdır İhlâs Sûresi'ni okuyordu. Bahçedeki o güzelliği anlatmak için aynı rüyayı görmek lazımdı çünkü kelimelerle anlatmak veya resmini çizmek mümkün değildi. Rengârenk çiçeklerle özene bezene yaratılmıştı sanki. Ağzı açık bir şekilde ilerdeki ışığa doğru ilerlerken ışığın içinde bir kişinin gölgesini gördü. Biraz daha yaklaşınca o arkası dönük kişinin de beyaz elbiseli olduğunu farketti. Bir çeşme başındaydı ve çeşmenin yanında sayısız altından kâseler vardı. Arkası dönük tanıyamadığı kişi yoğun ışığın etrafında sanki parıl parıl parlıyordu. Kâselerden birini eline aldı, suya daldırdı, içmeden önce; "Eşhedü en lâ ilâhe illallâh, ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Rasûluhû" diyerek şahâdet getirdi. Suyu besmele çekerek içti. Sesi tanıdık gibi gelmişti, tam; "kimsin?" diyecekken Jülide'ye yüzünü dönünce şok geçirdi. Çünkü o nûrânî surat Hiroko'ya aitti ve ona gülümsüyordu. Gözlerinden mutluluk gözyaşları dökülürken uyandı, gözyaşları gerçekti. Bu rüya ne demekti? Acaba Hiroko Müslüman mı olacaktı? Saatine baktı ve abdestini aldı. Sabah namazına duracaktı...

    Manami Jülide'nin ezan vaktini bildiren sesle uyandı, baktı ki Jülide namaz için saçlarını bonesine toparlıyor, çok sevindi. O da İstanbul'dan beraber aldığı tülbentle saçlarını kapattı ve namaza durmasını bekledi. Nedense onun namaz kılışını izlemek çok hoşuna gidiyordu. İnanılan bir dinin tek ve güçlü varlığı olan Allah adındaki yüce güce karşı içinde çok güçlü bir bağ kurulmuştu sanki. Namaz denen ibâdeti bilmiyordu ama yavaş yavaş öğrenmek de istiyordu. Şimdilik sadece duâsına ortak olmak istemişti. Sabah namazının son sünnetini kılıp selâm veren Jülide, arkadaşının da başını örtüp yanında duâ için beklemesine oldukça sevindi. Gördüğü güzel rüya da cabası...

    Herkes kendi içten duâsını güzelce edip "Âmîn" diyerek eller yüze sürüldükten sonra Manami;

    -Jülide, sana birşey soracağım ama kırılmak kızmak yok.

JÜLİDE'NİN HİROKO'SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin