Eve İlk Adım

586 52 2
                                    

    Eve geldiklerinde şâhâne oymalarla yapılmış ahşap bir kapıya park ettiler. Kapı otomatik bir şekilde açıldıkça, içerideki bahçenin ve evin güzelliği daha bir ayrıntıyla ortaya çıkıyordu. Bahçenin ortasında yuvarlak fıskiyeli küçük bir çeşme vardı. Evin girişine doğru uzanan beyaz boyalı ahşap bir köprü görünüyordu. Ev denilen yer sanki ona masal kahramanlarının yaşadığı şato gibi gelmişti. Çatı şekli muntazamdı. Bahçede pembe çiçekler açmış ağaçlar, bahçenin havasına apayrı bir anlam kazandırıyordu. Jülide'nin hayran hayran ağzı açık bir şekilde arabadan inince bakışı, Manami'yle ailesini gülümsetmeye yetmişti. Fırçayla resim yapsa bu kadar güzel bir manzara şeklinde durmazdı. Elini hemen kamerasına attı ama önce aileden müsaade istedi. Onlar da; "sormana bile gerek yok" diyerek istediği yeri çekebileceğini söylediler. Önce bahçenin ve evin manzarasını, sonra da bu manzaranın içinde ailecek selfie çekilmek istedi. Manami'yle ailesi arkada, Jülide önde gülümseyerek bugünün anısına poz verdiler ve selfie çok güzel çıktı.

    Evin içine girerken ayakkabılarını çıkarıp sağ ayakla giren Jülide'ye aile hem şaşırdı hem de sevindi. Manami de; "onlar da böyle anne. Hatta sağ ayakla eve girmek eve bereket getirirmiş" diyerek neden sağ ayakla girdiğini izah etti ve Jülide'ye sanki canından bir parçaymış gibi sarılarak onu odasına götürdü. Evin içine bakmaktan kendini alamayan Jülide Manami'ye; "eviniz dıştan güzel olduğu kadar içerisi de bir o kadar güzelmiş" deyip az daha düşecekti. Manami gülerek; "çok bakmaktan düşecektin az daha, dikkat et kız" diyerek ona espri yaptı. Yerdeki minderlerin üzerindeki kumaşlar çok estetikti. Lambalar çok değişik bir hava katıyordu eve. Ve o şahâne tablolar... Her ayrıntıyı çekmek istiyordu kameraya. Kendisini binbir gece masallarına uçmuş gibi hissetti ve dalgınlığını Manami'nin sesiyle bozdu;

    -Nasıl buldun burayı? Beğendiğini her halinle belli ediyorsun ama yine de sormak istedim.

    -Manami sana itiraf etmem gerekirse burası binbir gece masalları gibi.

    -Nasıl yani? Anlatsana...

    Jülide de hislerini onunla paylaşıp beraber mutfağa gittiler. Ona Japon yemeklerinden hazırlamıştı ve tattırmak istiyordu. Jülide Manami'nin yemek konusunda bu kadar becerikli olduğunu bilmiyordu. Ona övgüler yağdırdıkça, tabakları dolduran annesi çok mutlu oluyordu. Mutlu olmasının sebebi hem Manami'nin yemeklerinin güzel övgüler alması, hem de Jülide'nin Japon yemeklerini çok beğenip fotoğraf çekip tarifini not etmesiydi. Jülide bu güzelliklerin ve gördüğü şeylerin unutulmamasını istediği için böyle yapmıştı. Bu duruma Manami de çok mutlu oldu çünkü arkadaşı yemeklerini çok beğenmişti.

    Odasında sohbet etmeye devam ettiler. Manami biraz üzgün bir hâl aldı. Jülide sorunca; "ailede bir kişi eksik. Abim Hiroko. Aile selfiesi çekilirken onun da aramızda olmasını isterdim" dedi. O da merak edip sordu. Babasının işleriyle çok aşırı ilgilendiği için eve çok nâdir geldiğini söyledi. Babasının yerine geçmek için çok çaba sarf ediyor ama böyle yaparken aile sevgisinden nerdeyse tamamen kopma durumuna geliyordu. Jülide çok üzüldüğünü söyleyince Manami; "ya bırak şunu. Hırsları yüzünden bizi unuttu resmen. Bir de üzülüyorsun. Görsen çok katı ve buz gibi. Sanki bedeni olmayan ruh gibi" diye arkadaşına çıkıştı. Jülide de; "yok canım, o kadar değildir" diye geçiştirmeye çalışınca; "gerçekten öyle. Hele en çok bana buz gibi davranması yok mu? Beni öldürüyor. O yüzden okumaya Türkiye'ye geldim. Belki içinizden biri bana sevecen ve iyimser yaklaşır arkadaş oluruz diye ümit ederken sen çıktın karşıma. Arkadaş ne ki, kardeş gibi olduk. Seni çok sevdim" diyerek durumu anlattı. Jülide de; "ben de seni çok sevdim, iyi ki de tanımışım seni. Sayende dilinizi daha iyi konuşur oldum. Buraya geldim bak yanındayım. Önümüzde gezeceğimiz göreceğimiz çok güzel günler olacak" diyerek arkadaşına sıkı sıkı sarıldı ve yan yana yatak yapıp beraber karşı karşıya sohbet ede ede uyuyakaldılar.

JÜLİDE'NİN HİROKO'SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin