Yolculuk Vakti

661 56 6
                                    

    Yolculuk gelip çatmıştı. Biletini aldı ve uçağa yerleşmeden önce ailesiyle vedalaştı. Biletinde yazılı olan numaradaki koltuğuna oturdu ve uçağın hareket etmesini bekledi.

    Manami de Jülide'nin geleceği günü bildiği için neler yapacağını bilemiyordu. O da çok heyecanlıydı. Ailesi bu kızı çok merak etmişlerdi çünkü anlata anlata bitiremiyordu. Mavi elbise giyip, saçlarını sade bir modelle toplayıp uçağın gelme saatine kadar mutfakta kendilerine özel yemeklerden hazırlamaya başladı. İçi bir türlü içine sığmıyor, âdeta gözlerinin içi gülüyordu.

    Uçak kalkıp mavi gökyüzünde süzülmeye başladığında, camdan pamuk yığını gibi duran bulutları seyretmeye başladı Jülide... Sanki biri onu mıknatısla oraya çekiyor gibiydi. Acaba Manami'nin ailesi de Manami kadar tatlı insanlar mıydı? Fotoğraflarını görmüştü ama kendileriyle ilk kez tanışacaktı. Fotoğraf makinesi Jülide'nin burada çok işine yarayacaktı. Çünkü gezip gördüğü yerleri, yediği yemekleri ve müzelik nesneleri anımsamak için fotoğraflarını çekmesi gerekiyordu. Belki de yeni olan bu fotoğraf makinesine kimbilir daha ne tür ilginç fotoğraflar kaydolacaktı...

    Uçaktan korkan Jülide, uçak korkusu yavaş yavaş azalınca rahatladı ve uyumaya başladı. Ama inişe yakın uçak türbülansa girince hemen sıçradı ve uçağın yere selâmetle inmesi için içinden duâlar okudu. Heyecandan elleri terlemeye başladı. Neyse ki korkulan olmadı ve uçak sağ sâlim inmeyi başardı. Merdivenlerden inip bavulunu alıp havaalanı bekleme salonuna geldiğinde Manami ve ailesi onu beklerken buldu. Bir anda gözleri doldu yaklaştıkça, Manami de ona adım atıyordu. Sonunda birbirlerine sarılıp ağladılar. Ağlamaları aslında mutluluktandı, annesi ve babası da bu mutlu tablodan etkilenip gözlerinden çıkan damlaları siliyorlardı.

    Jülide Manami'nin babasıyla ve annesiyle tanıştı. Babası, hafif saçlarına ak düşmüş olmasına karşın spora verdiği önem sayesinde yaşından daha dinç bir vücuda ve duruşa sahip güler yüzlü bir insandı. Aynı zamanda giysi pazarlama müdürüydü. Japon modası ve elbise tasarımlarıyla ilgili neredeyse herşey ondan mes'uldü. Jülide bunu duyunca; "vay canına" demeden kendini alamadı. Manami; "yaaa, işte o kadar önemli benim babam" diyerek gülümsedi. Annesi de tıpkı Manami gibi güler yüzlü ve oldukça bakımlı bir bayandı. Gerçi o da yaşını göstermiyordu. Gözlerinin güzelliği Jülide'yi çok etkilemişti. Hatta Manami'ye takılmıştı; "şimdi güzelliğinin sırrını anladım" diyerek başıyla annesini işaret ederek göz kırpmıştı. Annesinin bu iltifat çok hoşuna gittiği için kızına; "bu ne tatlı bir kız böyle! İstanbul'da nasıl güzel bir insanla arkadaş olmuşsun. Ona kardeşinmiş gibi iyi bak" demeden kendini alamadı. Manami de annesine; "zaten öyle yapacağım anne. Çünkü o bana İstanbul'dayken aynen kardeşiymişim gibi iyi ve nâzik davrandı. Hiç beni yabancılamadı hatta odasında beraber uyuduk" diye onun misâfirperverliğinden ayaküstü kısaca anlattı.

    Jülide anne-kız fısıldaşmalarına şâhit olup ne konuştuklarını merak etse de ses etmedi. Sonuçta misâfir sayılırdı. Valizlerini alıp arabaya yerleştiler. Arabadayken annesi Jülide'yle biraz daha soru sorup sohbet ettiler. Jülide bu insanlara karşı çok çabuk kanının kaynadığını ve güven duyduğunu hissetti. Cevap verirken Manami de babasının yanında oturmasına rağmen arkaya dönüp heyecanlı heyecanlı İstanbul'da neler yediler, nereleri gezdiler, ne aldılar bir bir anlatıyordu. Babası da kızına gülümsüyor arabayı sakin sakin sürüyordu.

    Jülide Manami'nin babasıyla yan yana oturup ona muavinlik yapmasını görünce, aklına babasıyla İstanbul'da yan yana bir yerlere giderken muavinlik yapışı geldi. Manami de babasına aynı şekilde kırmızı lamba yanınca; "yavaş!", yeşil yanınca; "gazla!" diyerek uyarı yapıyordu. Bir de; "babacığım" diyerek babasının yanağından makas alması yok mu? Tıpkısının aynısı gibi... Sadece tek farklı olan, Manami Japonca söylüyordu bunları...

    Jülide'nin gözleri dolunca annesi merak edip sordu, o da ilkin; "hiiiç!" dedi. Manami de ısrar edince onunla babasının bir yerlere giderken babasıyla nasıl irtibatlı olduğunu anlattı. Hiç farklı olmadığını, tek farkın dil olduğunu ve aynı davrandıklarını anlattı. Babası da bu duruma çok memnun kaldı. Hatta; "demek sen de babanı bu kadar önemsiyorsun?" diye sordu. Jülide de onu önemsemekten de öte ne kadar çok sevdiğini, ailesi için ne fedâkârlıklar yaptığını kısa bir şekilde yol boyunca anlattı.

JÜLİDE'NİN HİROKO'SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin