Utangaçlık

397 41 8
                                    

    Onlar sohbet ededursun Hiroko işe hazırlanıp çoktan yola çıkmıştı. Işıklarının yandığını farkedince Jülide'nin namaz kıldığını anlamıştı. Gözünün önünde canlanıverdi o gördüğü sahne... Ne güzel bir namaz kılışı vardı; ne samimi, ne içten... Ne hoş bir duâ edişi vardı, sanki top patlasa kılıç vurulsa o an umursamayacak gibi... Manami'nin neden Jülide'yi bu kadar çok sevmesinin ve onu kardeşi gibi görüp saatlerce onu anlatmasının sebebini şimdi daha iyi anlıyordu. Düşününce ne kadar sevilmeye lâyık bir insan olduğu gözlerinden bile belliydi. Hele gülümseyişi... Utanmasa masasında oturup saatlerce gözlerine bakmak istiyordu gün boyu... Ama acaba o ne hissediyordu? Jülide de ona karşı bir duygu akışı var mıydı yoksa bu duygu bir tek onda mı mevcuttu? Bilemiyordu, emin olmak için zaman lâzımdı. Zaten zaman herşeyin ilacı derler ya...

    Jülide namazdan sonra Manami'yle ettiği sohbetin ardından ailece kahvaltı yaptılar. Miyako hanım Jülide'nin bu kadar çabuk bir şekilde ortama alışmasına çok sevinmişti. Tabii Manami'nin babası Taishi beyi de saymazsak olmaz. Şimdiye kadar gösterdiği güzel kızları oğlu Hiroko beğenmemişti. Ama bu kızın gözlerinde insanı çeken bir sıcaklık, bir huzur ve güven vardı. Tamam belki bu ülkeden değildi, belki kültürü farklıydı, Japoncası yeniydi ve Müslümandı ama çok hanım hanımcık, edepli ve temiz yüzlü bir kızdı. Manami'nin neden onu bu kadar sevdiği belliydi. İçinden hak verdi kızına, sevilmeyecek bir yapısı yoktu. İçi ne ise dışı da oydu. Tam Hiroko'ya göre bir kız diye düşündü. Sonra belki Hiroko kapalı kız istemez diye düşünüp vazgeçti Taishi bey...

    Baba çayını yudumlarken, kafasında kurduğu düşünceleri sanki duymuş gibi anne Jülide'ye dönüp;

    -Eee bu kadar bu ülkeye alıştığına göre artık belki burdan biriyle tanışırsın...

    Baba birden çayı boğazına kaçırınca öksürükle çınladı mutfak. Tabi Jülide kıpkırmızı... Manami babasının sırtına hafif hafif vurarak öksürüğünü dindirmeye çalışırken, kimseye göstermemek için arkasını dönüp gülümsüyordu. Zaten Jülide'nin hoşlandığı biri vardı hayatında. Tahmin ediyordu az çok...

    -Bilmem Allah bilir.

    -Yani Japon da olsa farketmez diyorsun...

    Jülide kırmızıdan mora doğru gidiyordu. Biraz daha zorlarsa komalık bile olabilirdi. Neyse ki imdâdına yine baba geçti. Ah bu babalar ne melek insanlar...

    -Kızı sıkıştırma. Bak ne hâle geldi kızcağız. Böyle şeyler bu şekilde pat diye konuşulur mu?

    Manami Jülide'ye bir baktı ki Allaaah! Renk olmuş mor... Kikirdemeye başlayınca babasının ve Jülide'nin sert bakışları sâyesinde susmak zorunda kaldı. Anne kızın utandığını farkedince toparlamak için;

    -Neyse canım, gâliba seni biraz mahcup etmiş gibi oldum. Biraz özele kaçtı. Afedersin canım, sakın beni yanlış düşünme olur mu?

    -Yok efendim ne demek? Asıl ben sizden özür dilerim.

    -Sen neden özür diliyorsun ki?

    -Şey biraz mahcup oldum, cevap veremeyince...

    -Yok, yok! Biraz fazla zorladım, bunlar burda konuşulacak mevzular değildi. Hatalı benim, sen kendini mahcup hissetme sakın, tamam mı canım?

    -Peki...

    Jülide odaya doğru gitti. Kapıyı kapattı ve elleri yanaklarına gitti. Yanaklarının ısındığını biliyordu, ellerine alev değmiş gibi hissetti. Manami'nin odasındaki aynaya doğru yürüyüp aynaya bakınca ise sanki kırmızı ejderha gibi kızarmıştı. Haklıydı da! Bugüne kadar bir erkeğin eline eli değmemişti. Flört nedir onu bile bilmiyordu, nerde kaldı ki bir erkekle konuşabilsin. Karşısına çıkan tâlipleri bile kötü alışkanlıkları, karı-kız ayağı veya ibâdette yüzü olmadığı için istememişti. Ailesi de kararlarına saygıyla yaklaşmıştı. Jülide aklı başında, ilk kez bir kızın elini tutmuş, ilk kez bir kızın gözüne bakmış, ilk kez bir kızı sevmiş olacak, imanlı bir genç arıyordu. Zengin veya fakir olması onun için önemli değildi, onun önem verdiği tek şey; hanımını ve çocuklarını aç ve muhtaç koymayacak, onları çok sevip koruyacak olmasıydı. Tabii böyle birini aramak demek, gündüz vakti hava güneşliyken mumla adam aramak gibi zordu. Beklemek de zordu ama tevekkül olunca, herşeyini Allâh'a bırakınca kolaylaşıyordu.

    Türk erkeklerine yan gözle bile bakamayan Jülide, hayran olsa bile Japon erkeklerine nasıl bakabilirdi? Hem haramdı. Manami'nin annesinin sorduğu sorulara bu yüzden cevap bile veremedi. Utanması da cabası... Bu sırada kapı çaldı. Manami içeri gelmek için müsaade istedi. Jülide;

    -Gel gel! Hem bu oda senin değil mi? Ne müsaadesi?

    -Olsun Jülide. Belki uygun değilsin. Bizde böyle...

    -Anladım.

    -İyi misin diye yoklamaya geldim.

    -İyiyim, niye ki?

    -Ne bileyim? Çok utandın da...

    Manami yine kikirdemeye başladı. Jülide;

    -Manamiii! Yapma ama yaaa!...

    -Tamam tamam. Kızma...

    -Kızma diyorsun, o zaman niye yapıyorsun?

    -Tamaaam! Hadi hazırlan gidiyoruz.

    -Nereye?

    -Bu seferki de sürpriz. Soru sorma 5 dakika sonra çıkacağız.

    -İyi madem öyle. Peki...

    Sürprizi merak etse de sormayacaktı. Çünkü biliyordu ki Manami asla söylemezdi. O yüzden hazırlandı ve sürprizi neyse kafasında bulmaya çalışa çalışa Manami'nin yanına çıktı. "Hadi gel!" diyerek elini tuttuğu gibi bahçeden dışarı çıktılar.

JÜLİDE'NİN HİROKO'SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin