Kaşlarımı çatabileceğim kadar çatıp masadaki yüzlere göz gezdirdim. Herkes susmuş, nefeslerini tutmuşlardı. Bu tepkilerin nedeni neydi? Yoksa Adonis'in dediği gibi aramızda Adonis'in kim olduğunu bilenler mi vardı?
Ağabeyim gözlerini sonuna kadar açıp telefonu eline aldı ve "Annem mesaj atmış, ne zaman geliriz diye soruyor," dedi. Etrafımızdaki gergin hava kaybolurken Caner'in "Oh," dediğini duydum. Bakışlarımı ona çevirip yüzünü izledim. Yarım ağız sırıtarak "Biraz önce altıma işeyeceğimi sandım da, sonra çişimi geri gönderdim.Ondan bir rahatlama geldi," dedi. Tuğrul yüzünü ekşiterek konuştu. "Bu kadar yakın olmamalıydık Caner, iğrençsin!"
Caner ellerini beline koyarak tek kaşını kaldırdı ve "Sanki siz hiç işemiyorsunuz ya!" dedi ve bu saçma konunun uzamasına neden oldu.
Kafamı sallayarak dudaklarımı dişledim. Az kalsın ağabeyimi Adonis sanıyordum. Aklımdaki sorular artarken rahatsız olmuş bir şekilde yerimde kıpırdandım. Ağabeyim en sonunda "İçecekleriniz bittiyse kalkalım bence. Saat de geç olmaya başladı zaten, eve akşam varacağız. Kalkın bakalım," dedi ve hesabı ödemek için garsonu çağırdı. Tabii hemen hesap kavgası çıkmaya başladı ve İhsan'la Cengiz ağabeye gülmeye başladım. Bir gün bu kavgadan dolayı televizyona bile çıkabilirdik!
Ayağa kalkıp vapuru bekleyeceğimiz yere doğru yürümeye başladık. Koşup Tuğrul'un koluna girdim ve "Naber yakışıklı?" diye sordum.
Halime gülerek "İyi gülüm, sen nasılsın?" diye cevap verdi ve bana aynı soruyu sordu.
Onun gibi gülerek "İyiyim," dedim ve bekleyeceğimiz yere ulaşınca onunla beraber yürümeyi bıraktım. Arkamıza baktığımda Caner Mehir'in koluna girmiş "Turunçgil sen bilirsin, mavi ve turuncu sence ne kadar uyumlu?" diye sorular soruyordu. Yan tarafına baktığımda ağabeyim ve Miray'ın hararetli bir şekilde konuştuklarını, hatta tartıştıklarını gördüm. Uzaktan bakınca bir çift olarak görünüyorlardı ve çok da yakışıyorlardı. Aklımın bir kenarına not edip onlardan gözümü çektim. Ağabeylerimin arkasında kalmış olan gruba baktım ve onları da incelemeye başladım. Turgut elleri cebinde konuşulanları dinliyor, kafasını sallayarak söylenilen şeylere tepki veriyordu. Cengiz ağabey ise elini cebine sokarak sigara paketini çıkardı ve büyük bir dikkatle sigarayı iki dudağının arasına yerleştirdi. Onu daha fazla gözlemeyi bıraktım ve gözlerimi İhsan ağabeye çevirdim. O diğerlerinden farklı olarak bir konu anlatıyor ve sinirli gözüküyordu. Sanırım canını sıkan bir sorun vardı. Bunu da aklımın bir köşesine not ettim ve daha sonra geri döneceğime dair bir söz verdim kendime.
Tuğrul'a döndüğümde bana baktığını fark ettim ve gözümü "Noldu?" dermiş gibi kırptım. Kafasını sallayarak "Bizden sakladığın bir şey mi var?" diye sordu.
Afalladım, afallamam gözlerime yansımış olacak ki "Neden saklıyorsun ki Sevda?" diye sordu.
Bakışlarımı yere indirdim ve "Saklamak demeyelim biz ona, söyleyecek zamanım olmadı diyelim." dedim ve bakışlarımı tekrar ona çevirdim.
Kafasını sallayarak "Öyle olsun, yakında söylemeni umuyorum ama!" dedi yarı kızgın çıkan sesiyle.
Onun gibi kafamı salladım ve Adonis'le telefonda konuştuğumu nasıl söyleyeceğimi düşünmeye başladım. Direkt söyleyemezdim, alıştıra alıştıra söylemek en iyisiydi. Vapurun geldiğini görünce bizimkilerle toplandık ve vapurun içine doğru yürümeye başladık. Oturacak bir yer bulduğumda, ki bu çok zordur, koşarak yerimi kaptım ve sanki otobüsteymişiz gibi kafamı vapurun camına yasladım. O sırada müzik dinlemek için telefonumu çıkarıyordum. Yanımda bir karartı hissettiğimde dönüp bakmadım bile, bizimkilerden biriydi işte. Kulaklığımı taktım ve rastgele bir şarkı seçtim. Gözlerimi kapadım ve şarkıyı anlamaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anemon| Tamamlandı
Teen FictionDuyduklarım gerçek miydi? Bana mektup gönderen, bana aşık olduğunu dillendiren kişi o muydu? Kalbim bedenimden çıkacak gibiydi. "Sevda..." Göz yaşlarım istemsizce akıyordu, durduramıyordum. Kafamı iki yana salladım, nasıl Adonis o olabilirdi ki? ***...