İçinde bulunduğumuz araba hızla Şile'ye ilerliyordu. İçimde biriken korku, heyecan, mutluluk dalgaları birbirine girmişti. Üç günün ardından arkadaşımıza kavuşacaktık.
Sanırım ilk defa arkadaşlarımın, yanımdaki insanların kıymetini biliyordum. Bu olay bana bir sürü şey öğretmişti. Böyle öğrenmek istemezdim fakat hayat her zaman sağ gösterip sol vururdu, beklediğimiz hiçbir şey olmazdı. Buğra bu konunun en büyük örneğiydi...
Telefonumun çalışıyla derin düşüncelerimden sıyrıldım ve arayan kişinin Miray olmasını duydum fakat arayan annemdi. "Annem arıyor," dedim bana dönen sorgulayıcı ifadelere karşılık olarak.
"Efendim anneciğim?"
Annemin sesi endişeli ve heyecanlı çıkıyordu. "Kız Miray'dan haber almışsınız, hemen Kiraz teyzenlere gelin! Burada bekleyelim yavrumuzu."
Tatlı heyecanına tebessüm ettim, Miray'ı ve Mehir'i her zaman kızları olarak görmüştü. İkisini gelen her hangi bir zararda annem de üzülür, yanlarında olurdu.
Ve annem şu anda bizi evde oturmuş, bekliyoruz sanıyordu.
"Anne şey... Gelemeyiz." Anneme yalan söylemek istemiyordum, bu yüzden lafı çok fazla dolandırmayacaktım. "Çünkü biz de Miray'ı almaya gidiyoruz."
İlk önce karşı tarafın sesi kesildi, sonra annemin endişeli çığlığı duyuldu. Sanırım eve gidince ondan güzel bir azar işitecektim, umarım Miray'ı görünce bunu unuturdu.
"Ne! Ne halt ediyorsunuz siz kızım? Siz iyice delirdiniz! Hele bir eve dönün hepinizin kulaklarını çekeceğim."
Kafamı sallayarak "Çekersin sultanım, ilk bir Miray'ı alalım gerisini sonra düşünürüz. Kapatmam lazım şimdi," dedim.
"Peki, kendinize dikkat edin. Beladan uzak durun."
Beladan uzak durmak bizim için çok zordu, ne zaman uzak dursak tersine işleyip daha fazla batıyorduk. Kısa görüşürüzlerimizden sonra telefonu kapadım ve bizimkilere döndüm. Kulaklarının çekileceğini bilmeleri lazımdı.
"Eve gidince annem hepimizin kulaklarını çekecekmiş, haberiniz olsun."
Hepsi dediklerime gülerken ben de onlara katıldım. Kulaklarımızın çekileceğini çok fazla umursamıyorduk, Miray için bu kulak çekilmesini de çekerdik.
"Ne kadar kaldı?"
Turgut'un sorusuyla hepimiz Tuğrul'a baktık, bakışlarını yoldan çekmeden "Yarım saatlik bir şey kaldı, Allah yüzümüze baktı da yollar açık. Yoksa en az iki saatlik yolumuz vardı," dedi sıkıntıyla. İki saat çok geçti, Miray çoktan yakalanmış bile olabilirdi. Ellerimi açıp Allah'a dua etmeye başladım, ona çok ihtiyacım vardı.
"Allah'ım sen bize yardım et, kardeşimizi çok geç olmadan kurtaralım. Amin." dedim ve avuçlarımla yüzümü kapayıp duamı bitirdim.
Duanın gücüne çok inanıyordum, ne zaman bir sıkıntım olsa Allah'a sığınırdım. Bilirdim ki, o her şeyi duyup görüyor. Her sıkıntıya da bir çare veriyor, bize yardım ediyordu. Ondan başkası bize yardım edemezdi. Bazen şükretmeyi unutuyorduk, ben unutmamaya çalışırdım. Çünkü şükretmek Allah'a en güzel teşekkür şekliydi.
Miray'ı aradım belki açar umuduyla. Telefon açılınca neredeyse küçük dilimi yutacaktım çünkü açabilme ihtimali kaçarken oldukça düşüktü.
"Nerede kaldınız?" Sesi endişeliydi ve koşmaktan nefes nefese kalmıştı. Onu daha fazla merak ettirmeden "Birazdan oraya varırız güzelim, polisler bizden önce çıktı. Sen kendini sağlama al," dedim. Bizimkilerin duyması için de hoparlörü açmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anemon| Tamamlandı
Ficțiune adolescențiDuyduklarım gerçek miydi? Bana mektup gönderen, bana aşık olduğunu dillendiren kişi o muydu? Kalbim bedenimden çıkacak gibiydi. "Sevda..." Göz yaşlarım istemsizce akıyordu, durduramıyordum. Kafamı iki yana salladım, nasıl Adonis o olabilirdi ki? ***...