Sınır: 45 vote, 20 yorum
~8 Ay Sonra~
Gözlerim bir sürü çeşit çiçeğin üstünde geziniyor, parmaklarım toprağın altındaki bedene dokunabilmek için sürtünüyordu. Güneşin sıcaklığı bedenimi kavuruyor olsa da, ruhumdaki soğukluğu kim durduracaktı? Üşümemi engelleyecek tek insan yatıyordu, ölü bedeni belki de çoktan çürümüştü. Ama hala onu bazı günler, bazı geceler yanı başımda hissediyordum. Bana veda etmişti kendince, ben de ona mutlu bir haber vermek için tekrar yanına sokulmuştum.
"Kazandım," diye fısıldadım toprağa doğru. "İstanbul Üniversitesi- Gazetecilik Bölümü'nü yerleştim. Artık kızın üniversiteli ve sen onun mezuniyetine bile gelmedin!"
Sonlara doğru sesim hırsımdan dolayı gür çıkmıştı, istemsizce onu suçluyordum. Beni gitmeyeceğine inandırıp kandırmıştı, elinde değildi belki de ama en azından söz verme gibi bir zorunluluğu yoktu.
"Sevda." Arkamdan gelen sesin sahibini tanıyordum, zor günlerimi daha az hasarla atlatmamı sağlamıştı. Ne zaman evden kaçıp mezarlığa sığınsam beni bulan, ağlama krizlerime katlanan ve derslerimden geri kalmamamı sağlayan oydu.
Eli omzuma dokununca iç çektim ve dolmuş gözlerimi ona belli etmemek için kırpıştırarak geri gönderdim. "Efendim?" Sesim beklediğimden daha iyi çıkmıştı, titrememesini sağlamıştım fakat o halimden anlardı. Oyunculuğumun veya çevirdiğim tiyatroların onun önünde pek bir şansı yoktu.
"Ağlamak istiyorsan ağla, ben buradayım." Dişlerimi dudağıma geçirip gözlerimi kapadım, ağlamayacaktım. Sesim soluğum birkaç ayda kesilmişti ve kendime yeni yeni geliyordum. Toparlanmışken dağıtamazdım kendimi.
"Sorun yok," diyerek ayağa kalktım ve yanımdaki su şişesini yavaşça mezarın üstünde gezdirdim, bakışlarını üzerimde hissetsem de gıkımı çıkaramıyordum. Hepimiz darmaduman olmuştuk bu dönemde, ona daha fazla sorumluluk yükleyemezdim.
"Sorun yok," diyerek mırıldandı ve aniden eliyle kolumu tutarak beni kendine çevirdi. Anlayışlı gülümsemesi dudaklarındaydı fakat fazlasıyla buruktu. Beni kötü görmek onu çok etkiliyordu, elinden bir şey gelmediğini görünce deliye dönüyordu. Kendim için olmasa da bir müddetten sonra hayata onun için geri dönmüştüm. Ailem bu dönemde ne kadar yanımda olsalar da aslında yoklardı da. Annem kendisini bir odaya kapatmış, sesini çıkarmaz olmuştu. Ağabeyim evin bütün sorumluluğunu omuzlarına almasından dolayı biraz sıkıntıya düşse de sonunda toparlanmış ve düştüğümüz yerden bizi kaldırmaya çabalamıştı. Evde muhabbet yoktu genelde, ağabeyim işten gelip yemeğini yiyor ve odasına kapanıyordu. Annemin varlığı bir babamın hayaletinden farksızdı.
"Bugün üniversiteye geçmeni kutlayacağız ve hayır cümlesini cevap olarak kabul etmiyorum. Gerçi sana bir soru da sormadım, gidip eğleneceğiz."
Bıkkın ifademi yüzümde sabit tutmak yerine küçük bir tebessümle ona sarıldım. Kasıldığını hissedebiliyordum, uzun zamandır sarılmayı başlatan kişi ben olmuyordum. "Teşekkür ederim."
Teşekkür etmemden hoşlanmıyordu ama ediyordum işte. Bazı anlar şükretmeye ve varlığıyla sizi mutlu eden kişiler için özeldi. O anları kaçırmamak gerekiyordu.
Kollarını etrafıma sarıp beni kendisine daha fazla bastırdı ve "Gel sana dondurma alalım," diyerek beni sürüklemeye başladı. Omzumdan arkama hafifçe dönüp babama içimden görüşürüz, dedim ve ilerlemeye devam ettim.
Cengiz'in arabasına binerken hala sessizdik, bu dönem her ne kadar bizi yakınlaştırsa da beni içime kapanık biri haline getirmişti. Bu yüzden eğlenemiyor, sevinemiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anemon| Tamamlandı
Genç KurguDuyduklarım gerçek miydi? Bana mektup gönderen, bana aşık olduğunu dillendiren kişi o muydu? Kalbim bedenimden çıkacak gibiydi. "Sevda..." Göz yaşlarım istemsizce akıyordu, durduramıyordum. Kafamı iki yana salladım, nasıl Adonis o olabilirdi ki? ***...