Caner'i büyük bir sıkıntıyla beklerken kolumdaki saate baktım. Okulun başlamasına az bir vakit kalmıştı fakat daha Caner'den bir iz bile yoktu.
Tuğrul kaşlarını çatarak yerinde huzursuz bir şekilde kıpırdandı. "Nerede kaldı bu it?" sorusuna dudaklarımı yukarı kaldırarak karşılık verdim ve yanımda duran Miray'a baktım. Telefona gömülmüş bir şekildeydi, sanırım kimse de umurunda değildi.
"Miray acaba telefondan biraz başını mı kaldırsan?" diye sordum. Aslında bu bir soru değildi, sorunun altında yatan ikazdı. Kafasını sallayarak "Haklısın," dedi ve telefonu kilitleyip cebine koydu.
"Okulun ikinci gününden geç kalacağımıza inanamıyorum!"
Turgut'un yakınmasına hak verdim, gerçekten geç kalacaktık ve bunun sonucunda ben Caner'i öldürecektim!
Caner koşarak yanımıza doğru gelirken bir yandan da bağırıyordu. "Ya telefonumun şarjı bitmiş, annem uyandırmasaydı asla kalkamazdım!"
Mehir turuncu saçlarını savurarak Caner'e çemkirmeye başladı. "Senin yüzünden geç kaldık, farkındasın değil mi?"
"Hadi koşalım biraz!" dedim ve onları beklemeden ilerlemeye başladım. Arkamdan hala Mehir ve Caner'in atışmaları devam ediyordu.
Miray hızla koluma girerek "Nasılsın? Biraz üzgün gibisin" diyerek dünü hatırlamamı sağladı. Yüzüm otomatik olarak düşerken kısık sesle "Nasıl olayım ki?" dedim ve konuyu değiştirmek için bir atak yaptım. "Bizim şu planı bir konuşmamız gerek, bu sene hepimiz için daha zor geçecek. Hissediyorum."
"Öyle hissetmen normal. Sınav senemizdeyiz ve uğraşmamız gereken başka konular da var... Hayatın nereden şaşırtacağını bilemezsin kesinlikle."
"Bilemezsin."
Daha sonra konuşmamış, daha hızlı yürümeye başlamıştık. Kısa sürede okula varmış, ama yine de geç kalmamayı başaramamıştık. İçeriden coğrafya hocasının sesi gelirken Turgut'u öne doğru itekledim.
"Koçum sen yaparsın. Benim coğrafya hocasıyla aram biraz limoni, senin ise harika. Hadi göreyim seni!"
Kafasını sallayarak yutkundu ve kapıyı tıklattı. İçeriden "Gel," sesini duyduğumuzda biz, altı mahkum, sırayla içeri geçtik.
Turgut bir adım önde durarak hepimizi korumaya çalışmasına gülümsedim ve bekledim.
"Hocam çok özür dileriz geç kaldığımız için," dedi ve biraz bekledi. Ardından "Hocam hepsi Caner'in suçu! Uyanamamış arkadaş."
"Allah belanı vermesin Turgut!" diyen Caner'le gülmemeye çalıştım. Caner hepimizi itekleyerek öne geçti ve "Hepsi telefonumun bataryasının suçu hocam! Yine şarjı bitmiş kendi kendine," diyerek kendini korumaya çalıştı.
Cem hoca elini sallayarak "Geçin yerinize gereksizler," diye bağırdı ve bizim ani bir hareketle yerimize geçmemizi sağladı.
Cam kenarına oturdum ve coğrafya kitabını, defterini çıkardım. Ardından sıraya kafamı koyarak sabahki güzellik uykumu almaya çalıştım.
Birinin omzumu sarsmasıyla "N'oluyor lan!" diyerek gözlerimi açtım. Mehir kaşlarını çatarak "Üç ders boyunca uyudun be! Azıcık kalk da kendine gel," diyerek kolumdan tuttu ve ayağa kaldırdı. Ağzımdan sızan salyayı elimin tersiyle sildim. "Kaldırmasaydın keşke, ne gerek vardı hava almamıza?"
Bizimkileri göremeyince "Neredeler?" diye sordum. Mehir aşağıya doğru beni sürüklerken "Bahçedeler ve bizi bekliyorlar," dedi ve daha fazla soru sormama engel olmaya çalışarak beni arkasında bıraktı. Ama hala bir eli kolumdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anemon| Tamamlandı
Teen FictionDuyduklarım gerçek miydi? Bana mektup gönderen, bana aşık olduğunu dillendiren kişi o muydu? Kalbim bedenimden çıkacak gibiydi. "Sevda..." Göz yaşlarım istemsizce akıyordu, durduramıyordum. Kafamı iki yana salladım, nasıl Adonis o olabilirdi ki? ***...