Hani böyle elimizin ayağımızın birbirine dolandığı zamanlar olur ya, işte tam o zamandaydım!
Cengiz karşımda bana melül melül bakarken iştahım kesiliyor, kalbim yerimden çıkacak gibi oluyordu. Sağ olsun tabağımdaki patateslere dokunamamıştım bile. Cengiz Bey ise tabağını silip süpürmüş, utanmasa ikinci tabağı yiyecekti. Keşke ben de onun gibi rahat yemeğimle aşk yaşayabilseydim...
Babam bardağını masaya koyarken şahin gözlerini Cengiz'e dikti. "Ee oğlum işler nasıl?"
Cengiz genzini temizleyip "İyi gidiyor Akın ağabey, arada sıkıntılar oluyor tabii ama hepsi geçici," dedi ve gözlerini gözlerime dikti. "O sıkıntılar yüzünden ben de sevdiklerimden oluyorum."
Babam kaşlarını çatıp sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi "Hayırdır? Kimden oldun da haberimiz yok," dedi ve bakışlarını bana çevirdi. Aman ne güzel! Tüm dikkati hiçbir şey yapmadan üzerime çekmiştim. Masadaki herkes bana bakıyor gibi hissediyordum. Bu korkunç andan kurtulabilmek için ayağa kalktım ve çay koyma bahanesine sarıldım.
"Ben bir çay koyayım, çoktan demini almıştır."Cengiz yaptığım şeyi anlamış gibiydi, en azından kıs kıs gülmesinden bunu anlıyordum. Çakalın gözünden de hiçbir şey kaçmıyordu.
"Ay kızım, ne gerek var şimdi? Birazdan koyardın. Daha tabağını bile bitirmemişsin."
Şermin ablaya gülümseyerek "İştahım pek yok zaten," dedim ve koşarak mutfağa kaçtım. Kadına da oğlunuz yüzünden iştahım kesildi diyemezdim ya...
Şimdilik kurtulmuştum.
Yedi tane çay bardağını çıkarıp tezgaha koydum, ellerim endişenin verdiği korkuyla titriyordu. Heyecandan da olabilirdi, emin değilim.
Ellerimi tezgaha dayadım ve derin nefesler almaya başladım. Gözlerimi kapayıp sakinlesmeye çalıştım. O oradayken ne kendime söz gecirebiliyordum ne de kalbime. Hep kalbimin suçuydu zaten, ne diye Adonis'e ve ona tutulmuştu ki? Onu görünce mektupların geldiği zamanı hatırlıyor, ona çekildiğimi hissediyordum.
Birkaç ayda hayatımız nasıl da değişmişti öyle... Ağabeyim bildiğim adamın bana aşık olduğunu öğrenmiş, tabularımı yıkacak hale gelmiştim. Sonra ona şans vereceğim sırada gitmiş ve aylarca geri dönmemişti.
Tüm bu olanları unutabilir miydim? Yoksa onu görmezden gelmeye devam mı etmeliydim? Doğru olan kalbimi mi dinlemekti?
"Çay koyduğunu sanıyordum anemon."
Gözlerimi açıp sesin geldiği yöne döndüm, oradaydı. "Demi tam olmamış onu bekliyordum, ayrıca bana öyle seslenmeyi kes!"
Kollarını göğsünde kavuşturup başını sağa, kapı kirişine yasladı. Şu an fazlasıyla tatlı ve çekiciydi.
Kendine gel! Ona kızgınsın, aylarca seni aramadı. Bir tatlılığına mı kanacaksın?
"Sana öyle seslenmem hoşuna gidiyor, bilmiyorum sanma."
Cümlesi biterken beni de bitirecek şekilde gülümsedi. Yanaklarını sıkıp öpesim gelmişti. Birden böyle sevesim geliyordu onu neden bilmiyorum.
Ama amacım onu sinir etmekti. "Sen öyle san!"
Arkamı ona döndüm ve çayları koymaya başladım. Sinirimi tavşan kanı çaydan alacaktım. Ona karşı bu kadar yumoş olmamalıydım.
"Neden bu kadar inat ediyorsun? Sana bir anlatsam derdimi, olan her şeyi. O zaman seni ne kadar çok sevdiğimi ve kolladığımı anlarsın. Bunları bilmek istemiyor musun? Ya da seni nasıl çok sevdiğimi, sana ne kadar çok aşık olduğumu mu anlamak istemiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anemon| Tamamlandı
Teen FictionDuyduklarım gerçek miydi? Bana mektup gönderen, bana aşık olduğunu dillendiren kişi o muydu? Kalbim bedenimden çıkacak gibiydi. "Sevda..." Göz yaşlarım istemsizce akıyordu, durduramıyordum. Kafamı iki yana salladım, nasıl Adonis o olabilirdi ki? ***...