ebemkuşağı

38.9K 535 75
                                    



michel fugain- une belle histoire🎶

iyi okumalar
🍉

Mayıs 2011

Onu gördüğüm zaman heyecandan söz geçiremediğim kalbim yüzünden ne kadar aptal hareketler sergilediğimi hatırlıyorum. Elimde okuduğumuz kitapların özetlerini yazdığım defterim, kafamda öğretmenimin verdiği ödevler varken ayağımdaki kırmızı papuçlarımla bahçeye koşuyordum. Bu ayakkabıları giydiğim her vakit annem koşma derdi. Kirlenir, cici mekanlara giremezsin derdi.

Cici mekanlara ilgim yoktu zaten, ben pis yerleri daha çok seviyordum. Bahçeleri, parkları ve yolları. Bunu anneme söylediğim zaman, hanımefendi gibi olan kızlar bahçede olmaz, derdi. O yüzden beni hanımefendi gibi giydirir, ona göre davranmamı isterdi. Kırmızı papuçlarımın üzeri toz olduğu zaman parmaklarımın uçlarıyla o tozları alırdım sırf annem görüp bana kızmasın diye. Halbuki daha 9 yaşında bir küçük kızdım.

Salıncağın demirinden kopan gıcırtı seslerinin geldiği tarafa doğru ilerlerken, gıcırtı seslerine karışan başka sesleri de duymaya başladım.

"Daha üniversite var olmaz lan!" Abimin sesine karışmış tereddüt dolu ama bir o kadar da heyecan hissi içimi ürpertmişti. Küçük adımlarımı seslere doğru ilerletirken, odağıma sallanan iki adet salıncak ve o salıncaklarda oturmuş iki kişi vardı. Sağ tarafta oturanın abim olduğunu kıvırcık saçlarından anlamıştım. Kıvırcık sapsarı parlayan tertemiz saçlarından tanımıştım onu. Ablamın saçları da aynı abiminkiler gibiydi. Benim simsiyah olan saçlarıma inat onların saçları parlıyordu işte. Annem bana hamileyken patlıcan yemiş o yüzden saçım böyleymiş. Öyle dediler.

Abimin yanındaki salıncakta oturan, abim gibi sallanmayan kişiyi arkadan seçemiyordum. Eğer sesini duysam belki tanırdım. Vücudumu ele geçiren çocuksu merakla salıncakların biraz uzağında kalan ama sesleri kolaylıkla duyabileceğim büyük ağacın arkasına kendimi gizledikten sonra sesleridinlemeye başladım. Elimdeki defterimi sımsıkı tutmuş, sanki bütün duyacaklarımı oraya yazmam gerekiyormuş gibi ayrılmıyordu ellerimden.

Ve o an bir ses duydum.

Bu sesi tanıyordum fakat o seste bir şey saklıydı. Bir his.

Kalbim küçük kız ben buradayım ve çok hızlı atıyorum haberin olsun! der gibi kendini belli ederken kulaklarıma değen o ses sadece heyecandan kaskatı kesilmiş bir şekilde kırmızı papuçlarıma bakmama neden olmuştu.

Sesinin koyuluğunu ne derecede anlatabilirdim bilmiyorum ama şayet tabir edebilseydim siyahın en kara tonu derdim. "Mustafa ne yapayım oğlum be? Babam denilen o adam yüzünden bu hallerdeyim ben. Ya evlilik olacak benim için ya da buradan kaçmak zorundayım!"

Küçük, 9 yıllık olan kalbime ağır gelmişti bu laflar. Kendimi ağacın arkasından ne ara çıkardığımı bilmiyordum. Tek bildiğim şey onun kaçmamasıydı ya da başkasıyla evlenmemesi gerektiğiydi.

"Hamza abi! Ben seninle evlenirim!" Elimdeki defteri havaya kaldırmıştım. "Defterim de yanımda, gel imza atalım buna."

Bakışlarının bana döndüğünü ve yüzüne alaycı bir tebessümün yavaşça yerleştiğini gördüğümde aptal bir hareket sergilediğimi fark etmiştim fakat söz konusu oydu işte. Ama ona bakakalmıştım o an. Yaşı o zamanlar daha küçük olduğundan yüzündeki olgunluk pek oralarda değildi. Fakat kirli sakalı çenesinde ve azıcık içe çökük yanaklarında dolaşıyordu. Yeşil gözleri ise oksijen ihtiyacımı fazlasıyla karşılayan ağaçları barındırıyordu.

O gün beni geçiştirmek adına attığı imza hala o sayfada eskimemiş gibi duruyordu. İmza attığı gün arkamdan attığı kahkahaları alaya vurmamıştım, vurmak istememiştim. Çocuksu mutluluğumla, o kırmızı ayakkabılarıma değen çamura aldırmadan koşarak evime gitmiştim.

Annemden o gün azar işittim, kırmızı papuçlarım kirlendiği için. Ama olsun, küçük Ahu'nun umrunda olan tek şey sevdiği adamın imzası bulunan o saçma defterdi sadece.

Günlerce o imzaya bakarak güne başlamıştım. Yeterki imza atsın diye hızlıca açtığım defterin orta sayfalarına denk gelmişti imzası. Her sabah o sayfayı açıyor, kafamda bu imzanın gerçek olacağına dair olan hayallerimi oynatıyordum. Bu böyle 2 sene sürmüştü. Dediği gibi ya evlenecek ya da kaçacaktı.

2 sene sonra kaçmayı seçti.

Yine de 8 senedir onu sevmeye devam ettim ben. Ondan nasıl vazgeçilir bilmiyordum hatta bir insan nasıl sevilir onu da bilmiyordum ama acıyla öğrenmiştim sevmeyi.

Hamza idi. O zamanlar 9 yıllık olan kalbime bahar getirmiş olan insandı söz konusu olan. Onu sevmemek, nefes almamak gibi; ondan vazgeçmek tetiği çekmek gibi. Küçükken böyle hissettiysem, şu an nasıl bir ağırlık vardı kalbimde siz düşünün!

•••

herkese merhabalar! Ya dayanamadım yazdım şu kurguyu. Bakalım nasıl olacak :)

Kısa hikaye tarzında olacaktır. Bu hikayeyi yazarken çerez gibi olsun istiyorum bakallııııııımm.

Beğenilerinizi ve yorumlarınızı eksik etmeyin benden! ☺️

-Nevra

Üç bölüm sonradan geliyorum hiç uyarı çakmamışım buralara... Hikaye yaş farkı içermekte kuzularım, eğer sevmiyorsanız yol yakınken ayrılabilirsiniz😔

NEHYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin