tamino-habibi 🎶 (canlı versiyonu bir başka...)
İyi okumalar dilerim!
Lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın! Düşüncelerinizi çooooook merak ediyorum. :)
Bölüm sonunda buluşalım. 👀🖤
Zaman dediğimiz şey biz farkında olmadan elimizden uçup giderdi. Neler olup bittiğini anlamadan sadece sonuca odaklanırdık, belki de daha olmayana. Planlar yapardık. Bazen tutardı, bazense hiç düşünmediğin yerlere iterdi seni.
Benim planlarımda da belli başlı maddeler vardı. Bunların başını İstanbul'da okumak çekiyordu. Bu planı gerçekleştirmemin tek şartı vardı.
Önümdeki şu sınav kağıdını doldurmak. Tabii sallamadan.
Sınav başlayalı yaklaşık bir buçuk saat olmuştu fakat benim heyecanım hocanın Sınav Başladı dediği andakiyle aynıydı. İki tarafını da açtığım kurşun kalemle birlikte matematikte boş bıraktığım sorulara geri döndüm. Birkaç dakika sonra sınavım bitecekti ve rahat bir şekilde evime gidecektim.
Dünkü sınav beklediğimden iyi geçmişti, bunun motivasyonuyla alan sınavına girmem de şahaneydi elbette. İşler düzeliyordu artık. Ne kadar aklıma getirmemeye çalışsam da Hamza'nın gidişi bende bir tokat etkisi yaratmıştı. Fakat bu iyi bir anlamdaydı.
Tek boş bıraktığım o lanet matematik sorusunu da yaptıktan sonra kalemi sıranın kenarına bıraktım ve derin bir nefes aldım. Böyle aptal soruları sormayı nasıl başardılar? Gerçekten gençliğimizi karartmak dışında hiçbir halt yaptıkları yoktu. Şıklardan bile gitmek imkansızdı.
Daha sürem vardı fakat elimden de daha fazlasının gelemeyeceğini biliyordum. Çok fazla ses çıkartmadan elimi havaya kaldırıp hocanın dikkatini kendime çevirmeyi başardım. O andan sonrası çok hızlı ilerlemişti. Ben soru kitapçığını ve cevaplarımı hocaya teslim ettikten sonra elimde bir su şişesi ve dandirik ösym şekerleriyle okulun bahçesine indim.
Hocaya sınav kağıdını verirken ki o rahatlama hissi her şeye bedeldi. Bir yılın uğraşısı işte böyle elinden gidiyordu. İki günki performansına bağlıydı her şey. Merdivenleri hızlıca indikten sonra okulun bahçesinde yürümeye başladım. Bir taraftan da gözlerimle babamı arıyordum.
Bugün benim bu özel (!) günümde yanımda olmak için dükkanı ortağına bırakmıştı. Yoğun olduğunu bildiğim için ilk başta gelmesine gerek olmadığını söylemiştim fakat İzzet Cavidan dediğim dedik bir adam olduğu için benim laflarıma hiç kulak asmamıştı.
Okulun bahçesinden de ayrıldıktan sonra babamı köşede olan bir pastanenin dışında gördüm. Beni beklerken karnı acıkmış olmalıydı. Pek açlığa tahammülü de yoktu. Adımlarımı hızlandırıp babamın yanına doğru ilerledim. Sanki benim gelmiş olduğumu hissetmiş gibi kendini gömdüğü börekten ayrılmış, kafasını havaya kaldırmıştı.
'' Ooo,'' dedi ağzını peçeteyle silerken. ''Geçmiş olsun Ahu hanım.'' dedi şenşakrak bir şekilde. İstemsizce gülümsedim. Annem gittikten sonra belki de ilk baş başa anımızdı babamla. Aramıza bir durgunluk girdiyse de biliyordum, sadece dakikaları alırdı düzelmemiz.
Kaşlarımı kaldırdım istemsizce. ''Yaa hem de ne geçmiş olsun baba.'' derken tabağında kalmış küçük börek parçasını ağzıma attım. Normalde sınavdan çıkmış bir öğrencinin biraz depresyonda olması gerekirken ben tam tersi bir durumdaydım. Sonucuma güvenmiyordum elbette ama elden başka ne gelebilirdi ki? İstemsizce iç çektim, ne kadar vahim bir durumdaydım aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEHY
Romanceona hayran olduğum zaman sadece 9 yaşındaydım, onu unutmaya çalıştığımda ise 17 yaşında. kalbimi göğüs kafesimden koparırcasına çıkardığında ise yaşım yoktu. yaşım sıfırdı. yaşı sıfırdı. - yaş farkı içerir.