Lütfen yorum yapıp beğenmeyi unutmayın. İyi okumalar!
3. Bölüm
Uzun koridorun siyah halısı üzerinde yürürken sarayın bu iç karartan havası beni boğuyordu. Koridorda saymayı bir süre sonra bıraktığım kadar pencere olmasına ve içeriye çok fazla güneş girmesine rağmen ortamdaki boğucu hava dağılmamıştı. Sarayın şehrin ortasında olması nedeniyle bir manzarası yoktu. Camdan baktığınız zaman hep evler görülüyordu ve hayatını ormanda geçirmiş biri olduğum için bu durum beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Herhalde ben burada yaşasaydım nefes dahi alamazdım.
Yanımda yürüyen Jungkook'a göz ucuyla baktığımda ciddi bir ifadeyle etrafına bakındığını gördüm. Geçen hafta geldiğinde üzerine büyük bir çizik attığım elmacık kemiğinin yerinde kabuk bağlamış bir yara duruyordu fakat bunun bile onun yakışıklı suratından bir şey eksiltmemiş olması sinir bozucuydu. Az önce kolunu çıkardığım alfanın şokunu üstünden atlattığında bana kızmasını bekliyordum ama o sadece gülmekle yetinmişti. Ardından ise bir şey demeden saraya doğru yürümüştü. Garip davranışları vardı ve bu benim diken üstünde durmama neden oluyordu. İnsanları incelemede iyi olduğum için tepkilerini az çok tahmin edebiliyordum ama Jungkook dengesiz piçin tekiydi.
Bir yaptığı bir yaptığını tutmuyordu ve bu hali beni çıldırtıyordu. Bir gün onunla çok feci bir dövüşe gireceğimden emindim. Sonunda kimin sağ çıkacağını bilmiyordum ama onun sağ çıkma olasılığının daha yüksek olmaası beni geriyordu.
Jungkook'un kafasına gökyüzünden mor inek düşmesini istiyordum. Belki kafası kopardı da ölürdü.
İçimi daraltan koridorun sonunda büyük bir kapı görüldüğünde artık Batı sürüsü kralı ile görüşeceğimi anlamıştım. Kafamı arkaya çevirip Hoseok'a baktım. Dik ve öz güvenli duruşuyla arkamdan geliyordu. Ona baktığımı görünce suratına kendine güvenen bir gülümseme oluştu. Ona aynı şekilde karşılık verip önüme döndüm. Bu topraklardan eğer sağ çıkamayacaksam bile birilerini öldürmeden çıkmazdım. Hatta kaos çıkarır, alımın akıyla ölürdüm. Tabii şu anki hedefim ölmemekti.
Büyük siyah kapının önündeki iki beta asker bizi görünce eğilip selam verdiler. Bunun Jungkook'a yapıldığı belliydi. Baş alfa olduğu için yüksek ihtimalle saygı gösterilen biriydi. Askerler doğruldukları gibi gözlerini bana dikince yan yana duran iki askere el sallayarak güldüm. Sinirlenen kurtlarını hissederken daha çok sırıttım.
Betaları kızdırmaya bayılıyordum.
Jungkook'un yalandan olduğuna emin olduğum öksürmesiyle kafamı ona çevirdim. O ise bana değil karşısındaki iki betaya bakıyordu. İki beta hızla oldukları yerde korkuyla büzüldüklerinde Jungkook bana döndü. " Cesaretini takdir ediyorum ama buradaki kimseyi kışkırtma omega. Birkaçıyla başa çıkabilirsin ama bu topraklardaki herkesle savaşamazsın." Haklı olduğunu bildiğim için burnumu kırıştırmakla yetindim. Jungkook derin bir nefes verdikten sonra önümüzdeki siyah kapının kolunu tuttu ve ittirdiğinde hızlıca ciddileştim. Bu kapıdan girdiğim andan itibaren tüm omegaların temsilcisi haline gelecek ve tüm omegalar için karar verecek hale gelecektim. En ufak bir hata bile affedilemez sonuçlar oluşturabilirdi.
Açılan kapı ile görünen ihtişamlı oda ile ilk adımı Jungkook attı. Odayı incelemek istesem de aklımı dağıtmamak için sadece önümdeki tahtta oturan krala baktım. Kıyafetleri simsiyahken arkasında kırmızı ve altın işlemeleri olan bir pelerin vardı. Elinde ise uzun bir asa tutuyordu. Oturduğu taht abartılı derecede görkemliydi ve altından yapılmış gibi duruyordu. Aslında duruyor demek eksik kalır, baya baya altından yapılmış bir tahtta oturuyordu. Bu yaptığı şeylerin gereksiz bir üstünlük kurma çabası gibi görülmesini umursadığını düşünmüyordum ama gözlerimin her an kanayabileceğinden de emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poison / Vkook
Fanfiction" Ben ödül olarak kazananı istiyorum." Afallayarak suratına baktım. " Ne?" Belimdeki ellerinden birini yavaşça enseme çıkardı ve canımı acıtmadan, biraz bastırarak, suratlarımızın arasında hiç mesafe kalmayana kadar kafamı aşağıya ittirdi. " Ben ödü...