Lütfen yorum yapıp beğenmeyi unutmayın. İyi okumalar!
8. Bölüm
Büyük yatağın üzerinde otururken kolumdaki yaraya pansuman yapan doktora bakışlarımı değdirmeden karşımdaki duvara bakmaya devam ettim. Doktorla aramdaki konuşma 'Ağrınız var mı?' sorusundan ve 'Yok.' Cevabından ileriye gitmemişti. İkimiz de konuşmayı devam ettirmek için uğraşmamıştık ki doktorun bunu sorması bile büyük bir şeydi çünkü kendileri alfaydı. Her göz göze geldiğimizde gözlerinde gördüğüm kin sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Bana annesini öldürmüşüm gibi davranması ne kadar sinirlerimi bozsa da saldırgan biri gibi davranmamak için onun suratına bakmamayı tercih etmiştim.
Doktor kolumun pansuman işini bitirdikten sonra sargı beziyle sardı ve ayaklandı. Sonunda gideceği için sevinip kafamı ona doğru çevirdiğimde doğruca gözlerime baktığını gördüm. Gözlerinden okunan nefret ve tiksintiyi gördüğümde tek kaşımı kaldırdım.
" Yarın idam edilecek alfanın cezasının değiştirilmesini sen mi sağladın?" Gözlerimi çok şey anlatan gözleri dışında hiçbir mimik içermeyen suratında gezdirdim.
" Evet," dedim sakin bir ses tonuyla. Hissetmiştim. O an bana bir şey yapacağını hissetmiştim ve düşündüğüm gibi oldu. Daha az önce sargıladığı yaramı avuçlayıp sıkmaya başladı. Gözlerinden neredeyse ateşler çıkacak olsa da ben sakin surat ifademi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Yara ochrona ilacı nedeniyle ufak bir sızı hariç acımıyordu. Şu an doktorun koluma uyguladığı güçlü baskı bile sadece ufak bir baskı gibi geliyordu.
" O kişi benim oğlumdu ve senin gibi iğrenç bir varlık için ölmeyi hak etmiyor." Alayla güldüğümde afalladı. Sıkması nedeniyle dikişleri patlayan yaramın üzerine sarılan sargı bezi kana bulanmışken benim gülüyor olmam şaşırtmış ve sinirlerini bozmuş olmalıydı.
" Asıl koluma bıçak saplanmasını ve şu anki davranışını hak etmeyen kişi benim. Oğlun benim hangi zararım nedeniyle beni yaraladı?" Doktor afalladı fakat sert bakışlarını yumuşatmadı.
" Omega olman başlı başına bir zarar senin. İğrenç varlıklarsınız ve yaşamayı hak etmiyorsunuz." Sağ gözüm seğirirken sakin kalmak amacıyla dişlerimi birbirine bastırdım. Kafasını yatağın kenarında duran sehpaya indirip pekmezini akıtmak vardı da kendimi sakin olmaya zorluyordum. İçimden kendi kendimi teskin etmeye çalıştım.
Kavga çıkarmamalıyım.
" Ölmeyi hak eden bir ırksınız."
Kavga çıkarmamalıyım!
" Hepiniz geberseniz de kurtulsak."
Kavga çıkarmamalıyım!
" Prensimiz de kesin seni bir lazımlık olarak kullanmak için evlenmek istemiştir."
Sen kaşındın aptal herif!
O daha ne olduğunu anlamadan ayağa kalktım ve az önce yaramın üzerinde duran elini tutup hızlıca döndürerek sırtına yasladım. Diğer elimi de ensesine koyup kafasını kenarda duran sehpanın üzerine sertçe yasladım. Ellerimin arasında çırpınsa da bu çabalarının hiçbir işe yaramayacağından o da emindi. Beni kışkırtan oydu ve bu dediklerini sineye çekmeyeceğimi bilmek zorundaydı.
"Sen az önce ne dedin sayın aptal?" dedim sakince. Hatta o kadar sakindim ki, ellerimin altında çırpınan adamın kafasını bir hamlemle kırmayacakmış gibiydim.
" Prensimizin seni bir fahişe olarak kullanacak olması zoruna mı gitti?" Sehpaya dayanan yanağı nedeniyle cümleleri garip çıksa da kulağıma dolan kelimelerle güçlü bir kahkaha attım. Yazık, beyinsizdi herhalde. Kahkaham dirilince kafamı eğip kulağının hizasına geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poison / Vkook
Fanfiction" Ben ödül olarak kazananı istiyorum." Afallayarak suratına baktım. " Ne?" Belimdeki ellerinden birini yavaşça enseme çıkardı ve canımı acıtmadan, biraz bastırarak, suratlarımızın arasında hiç mesafe kalmayana kadar kafamı aşağıya ittirdi. " Ben ödü...