Lütfen yorum yapıp beğenmeyi unutmayın. İyi okumalar!
4. Bölüm
Batı topraklarının sınırları içerisindeki bana ayrılan kulübedeki yatağa boylu boyunca uzanmış, odundan yapılmış tavanı izliyordum. Yaptığımız dövüşten sonra hemen gitmemize izin vermeyen Man Deok, akşam yemeğine kalmamızı söylemişti. Altını çiziyorum, istemişti. Kesinlikle bize soran olmamıştı ama ne boklar sallayacağını merak ettiğim için de karşı çıkmamıştım. Hoseok'u da benim yan tarafımda duran kulübeye yerleştirmişlerdi. Kulübe küçük olduğu için içinde yatak, koltuk, masa, ufak bir dolap ve şömine dışında bir şey yoktu. Gerçi olsaydı da işime yarayacağını sanmıyordum.
Sıkıldığım için derin bir nefes verip doğruldum. Pantolonumun dizi dövüş sırasında yere düştüğümde yırtılmıştı ve üstümdeki kıyafetin üzerinde yer yer kan lekeleri vardı. Büyük ihtimalle kanayan burnum kıyafetime damlamıştı. Beni buraya getiren gardiyanın dolapta bana uygun kıyafet olduğunu söylediği aklıma gelince dolaba doğru yürümeye başladım. Dediği gibi bana uygun kıyafet bulma ihtimalim çok düşük geliyordu ama dolabı açtığımda gördüğüm kıyafetle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Askıların birinde beyaz renkli, yakaları dantelli bir gömlek vardı. Diğerinde ise lacivert renkli şort ve yelek takımı duruyordu. Askıları alıp kıyfaetleri hızlıca giydim ve takımın bulunduğu askıda takılı duran kurdeleyi de boynumdan bağladım. Şort biraz fazla kısa olduğu için baldırımdaki lastiğe geçirdiğim bıçağın ucu görünüyordu ama pek umursamadım. Belki bendeki bıçağı görür de sataşmazlardı. Gerçi buradaki herkes arsızdı. Kapımda iki tane gardiyan olmasaydı şimdiye kadar bir sürü içeriye girmişti kesinlikle. Seslerini duymuştum içeri girmek isteyenlerin ama gardiyanlar izin vermemişlerdi.
Dolabın kapağındaki aynadan saçlarımı düzelttim ve çıkardığım kıyafetlerimi katladım. Küpemi de kıyafetlerin üstüne koyduğumda dolabın kenarındaki kutu gözüme çarptı. Yavaş adımlarla kutunun yanına gittim. Kutuyu açtığımda içinden çıkan siyah renkli, uzun botlar fazlasıyla mutlu olmamı sağladı.
Ayakkabıları da giydikten sonra kapıya doğru yürüdüm. En azından dışarıda birkaç tur atabilirdim. Yakınlarda orman olması gerekiyordu. Buraya gelmişken etrafı görmek, düşmanımızı yakından görmek istiyordum. Dışarıda nasıl tepkilerle karşılaşacağım belliydi fakat bu şekilde Jungkook'a karşı olan sinirimi de azaltabileceğimi umuyordum.
Kapıyı açıp dışarı çıktığım gibi kapıda bekleyen iki gardiyan karşımda dikildi. İkisinin de gözlerinde korku ile karışık iğrenme olduğunu gördüğümde gözlerimi devirdim. Prens ve baş alfaları olan kişiyi yenmem onlarda büyük bir korku oluştursa da hala omega oluğum için beni iğrenç bir varlık olarak gördüklerini gözlerinden anlayabiliyordum. Şimdi ikisini de şurada döverek kafalarına omegaların iğrenç varlıklar olmadığını sokmak vardı ama sesimi çıkarmamaya karar verdim. Bir gün içerisinde bir dövüş fazlasıyla yetmişti.
" Batı sürüsünün sınırları içerisinde gezmek istiyorum. Eşlik etmenize gerek yok. Tek başıma gidebilirim." Gardiyanların konuşmalarına fırsat dahi vermeden yürüdüğümde arkamdan birkaç defa seslenmişlerdi ama umursamadım. Tek başıma buraları keşfetmek istiyordum. Doğu ve Kuzey sürüsünün her yeri gezmiştim ama Batı sürüsü ile aramızdaki düşmanlık nedeniyle ilk defa girdiğim bu toprakları merak ediyordum.
Önünden geçtiğim her sokakta beni görenler dönüp birkaç dakika boyunca süzüyordu. Bu rahatsız edici olsa da umursamamaya karar verdim. Kimse üzerime atlamıyor veya laf atmıyordu. Bunun nedenini uyarılmış olmalarına veya benden korktuklarına bağlıyordum. Orman göründüğünde bizim geldiğimiz taraf olmadığına emin olduğum ağaçlık alana adımımı attım. Ormanlık alan ile evlerin yapıldığı merkez keskin bir şekilde ayrılmıştı. Etrafa göz atarak yürürken gördüğüm her ayrıntıyı aklıma kazımaya çalıştım. Ağaçların yaprakları daha yeşil ve daha gürdü. Sık olmaları nedeniyle güneş yapraklar arasından çok az görünüyordu. Neredeyse ormanda gece, şehirde gündüz yaşanıyor gibi bir görüntü vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poison / Vkook
Fanfiction" Ben ödül olarak kazananı istiyorum." Afallayarak suratına baktım. " Ne?" Belimdeki ellerinden birini yavaşça enseme çıkardı ve canımı acıtmadan, biraz bastırarak, suratlarımızın arasında hiç mesafe kalmayana kadar kafamı aşağıya ittirdi. " Ben ödü...