♥27. Bölüm: Nalları Dikti.

50.1K 2.3K 317
                                    

İyi Okumalar.

♥27. Bölüm: Nalları Dikti.

CAN'DAN

"Maya ve Buse'yi de çağırmamı ister misin?" diye sordu İdil, bir yandanda Esila'nın elini avuçlamıştı.

Esila başını iki yana sallayıp, "Hayır. Gerek yok, birde onları telaşa sokmayalım." dedi. Daha çok ben izin vermezdim çünkü doktor, Esila'nın dinlenmesi gerektiğinden bahsetmişti. Esila başını çevirip bana baktı. "Can, evin anahtarları sende var, değil mi?"

Ensemi okşamayı bırakıp, tereddüt ederek başımı iki yana salladım.

Esila gözlerini devirdi. "Olduğunu biliyorum."

Ofladım. "Evet var. Toprak vermişti."

"İyi o zaman. O anahtarla eve giriyorsun ve odama gidip, giysi dolabımdaki kıyafetlerin altında olan kutuyu, içini açmadan bana getiriyorsun." dedi tek solukta ve ben ona bakmakla yetindim. Bir eli bantlı yanağına gitti. "Hadi Can!"

Gözlerimi devirdim ve topuklarımın üzerinde dönüp İdil'e "Ona dikkat et." dedim, odadan çıktım.

Ah şu havalı çıkışlar...

*

Esila'nın dediği gibi, genellikle sinir krizi geçirdiğinde Toprak onu sadece yatağın olduğu boş odaya sokardı ama ben dolu olan odaya girip, dolabındaki trilyon tane kıyafetin arasından o kutuyu buldum. Elime aldığımda ise zafer edası ile haykırdım.

Fazla beklemeden evden çıktığımda, kapıda beklettiğim taksiye yeniden binip hastaneye gitmesini söyledim.

Sahi, bu kız bu kutuyu ne yapacaktı? Içinde ne vardı? Otuz santimlik küçük kutuyu salladım, paldır küldür sesler çıksada ne olduğunu anlamamıştım ve bu şey, içimdeki meraklı kadını ortaya çıkarıyordu.

Tamam, bazen çene ve merak konusunda koca karıları aratmadığım çok zaman olmuştu.

Hastaneye geldiğimde Esila'nın odasına çıkıp kutuyu sorgusuz sualsiz verdim. Zaten ne yapacaksada kutuyu alıp odadan çıkartmıştı beni.

Kumsal'dan

Toprak, dedemin ısrarları yüzünden bu gece yola çıkmayacaktı. Yarın gündüz gözüyle rahat gidebilirmiş çünkü. Bu yüzden hemen yan odada yatıyordu ve tekde değildi. Emre, Deniz, Efe ve kendisi olmak üzere toplam dört kişi, o odaya nasıl sığmışlardı aklım almıyordu. Gerçi ben bu odada Elifle rahatım, gerisini boş ver.

Kendi kendime umutlansamda, bu sefer kendi kendimi doldurdum ve ona hayır dedim. Çünkü başka şekilde ne hayır derdim, ne de ona karşı gelebilirdim. Yemin ediyorum tam kullanılacak kızım ama ne yapalım? Elimde değil böyle olmak.

Üzgünüm Esila ama benimde sorumluluklarım var ve oraya gelip, ailenin geri kalanları ilede bozuşmak istemiyorum.

Düşünceleri kovdum ve başımı yastığa gömdüm. Artık uyku vakti, Juliet.

*

"Sağ kız, iyi sağ."

"Hangisini tutacağım?"

"Tut işte ağzına ettiğimin gancığı."

"Babaanne! Ben bu pis şeylere elimi sürmem!"

"Valla depiverecin şindi. Adamın asabını bozma, bi işe yara. Ben domates, patates toplacın."

Ve bu dışkı kokan damda yalnız kalırım....

Ağlamak istiyorum.

Kahretsin, buram buram dışkı kokan bu yerde, göz yaşlarımı bile akıtmak istemiyorum. Allah'ım! Neydi günahım?

Önümdeki dört adet inek memesine vurdum ama ineğin yan tarafında oturduğum ve bu hareketim ineği sinirlendirdiği için, karnıma ayağını geçirdi.

Tamam, bu ağrıyı kaldırabilirim, düşerken tutmaya çalıştığım ve içinde bir kaç damlada olsa süt olan kovayı -ki onu ne işkencelerle sağdım- devirmemide atlatabilirim ama bu kuru dışkılarla döşenmiş zemine düşmemi asla unutamam veya aklımdan atamam. Evet, sanırım mundarlandım.

"Öküz!" diye bağırdım ineğe ve ayağa kalkıp karnımı tuta tuta damdan çıktım. Ağrı resmen içime işlemişti. Ama şu an kirli olduğunu düşündüğüm müsait bir yerim, ağrıyı bana öyle güzel unutturuyordu ki... Sormayın.

Yinede sızlana sızlana eve girdim. Banyoya gidip elimi yüzümü iyice yıkadıktan sonra odama çıkıp şalvarımı değiştirip yeniden aşağı indim. Sabahın köründe, daha kahvaltı yapmadan soluğu damda almıştım. Bu iğrençti. Orasının her yeri dışkılarla çevriliydi ve burnumun direğini kıracak kadar çok kokuyordu.

Salona girip kurulu olan sofraya, Deniz'in yanına oturdum. Büyük ihtimalle Elif hazırlamıştı çünkü babaannem bana 'inek sağma' eğitimi vermekle meşguldü. Şimdi ise tarlaya gitmişti.

Sofradakilere baktığımda Toprak'ı göremedim. "Toprak nerede?" diye sordum, karnını tıka basa doyurmaya çalışan insan yavrularına. Zaten bende burası benim evim, orayı burayı karıştırmasın diye sormuştum.

"O gidecekti ama dedem dün çok ısrar etti. Sabah yola çıksın, diye. Şimdi ise uyuyor da...." Deniz burnunu kırıştırıp bana yandan iğrenircesine baktı. "Sen bok kokuyorsun Kumsal. Çekil git yanımdan." Ağzına patates kızartmasından bir kaç tane atarken Emre ve Efe kıkırdadı. Onlara kötü bakışlar atmakla yetindim, Deniz'in koluna bir tane geçirdim. "Git üzerini değiştir, pislik."

Baktım, ikizimin dırdırından kurtulamayacağım afladım ve gözlerimi devirip bir koşu odaya çıktım.

Şalvarım hariç herşeyimi yeni ve temiz kokan kıyafetlerle değiştirdiğimde, odadan çıkmıştım ki merakıma yeni düştüm.

Toprak hâlâ uyuyor muydu?

Yani Deniz'in söylediğine göre, evet, uyuyordu. Acaba baksa mıydım?

Aman, boş ver.

Geldiğim gibi aşağa indim hızla. Yaklaşık on dakikadır üzerimi değiştiriyordum. Koltukta uyuklayan Toprak'a bakarsak, bu süre cidden fazlaydı. Ne ara uyanıp gelmişti ki?

Bu sefer sofraya oturmadım. Çünkü on dakika, bu dört oburun sofradakileri silip süpürmesine yetmişti. Elif çoktandır sofrayı toplamaya başlamıştı bile. "E bana?" diye sordum hayretle. Deniz omuz silkti. "Toprak bile yedi, sen hâlâ üzerini değiştir."

Yok artık.

Mızmızlana mızmızlana geçip Toprak'ın çarprazında kalan tekli koltuğa oturdum ve aç karnımın haykırışını kulak ardı etmeye çalıştım. Üşengeçtim ben, Elif de hazırlamazdı. Aç kalmıştım işte.

-

TOPRAK'DAN

Kumsal benimle göz teması kurmamaya özen gösteriyordu. Hatta o kadar çok uğraşıyordu ki insan üstü çaba harcıyordu. Bu komik olduğu kadar sinir bozucuyduda.

"İyi bari şimdi kokmuyorsun." dedi Deniz, Kumsal'ı özenle kokalarken. Kumsal ona omuz attı. "Az önce kokarca gibiydide."

Bir kaç saate Ahmet dedeye verdiğim sözü yerine getirip gidecektim ve emin olun bu ikiz tartışmalarını özlemek istiyordum.

Kaşlarımı çattım. "Niye?"

Emre "İnek sağdı, köylü güzeli." dedi gülerek. Kumsal'a baktım, gözlerini deviirmekle yetiniyordu.

O sırada telefonum çaldı ve tüm bakışlar üzerimde kilitlendi. Efe ve Elif bile birbirine bakmayı bırakıp bana döndü ki bu korkmama sebep olmuştu.

Cebimden telefonu çıkarıp arayana baktım. İdil. Kaşlarım olabildiğnce çatıldığında telefonu "Alo İdil?" diyerek cevapladım.

İdil'in endişe kokan sesi bir kaç saniye sonra duyuldu ve en klasiğinden; o an hayat benim için durdu.

"Toprak! Esila intihar etmiş!"

¤

ÇAKMA ROMEO ♥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin