BÖLÜM 11

2.1K 131 61
                                    

Demir Han Karabey:

"Daha hızlı sür şu arabayı!" bağırışımla Caner panik bir halde arabayı son hızda sürmeye devam etti. "Efendim, Cihangir Bey arıyor." telefona uzanmak istesem de Hazan'ın yarasından ellerimi çekemedim. "Hoparlöre al!" Anında dediğimi yaparken sesini duymam için bana uzatmıştı.

"Neredesiniz?" Sorusuyla kafamı cama çevirip etrafıma baktım. "Üç dakikaya oradayız." Sıkıntılı bir nefes verdiğini işittim. "Durumu nasıl?" Bu defa gözlerim Hazan'ın kanamasındaydı. "Bilinci kapalı, acıdan mı kan kaybından mı bilmiyorum. Burnu da kanıyor. Durumu iyi değil, çok kan kaybetti." Soğuk kanlı bir şekilde sıraladığım cümlelere karşılık Cihangir bir küfür mırıldandı.

"Güvenlik önlemlerini arttırın Cihangir! Ertuğrul, ekibinin tamamını arka kapıya yerleştirsin. Pars harekete geçmiş durumda. Tek bir hata daha istemiyorum! Hazırlıksız yakalanırsak kaybımız çok büyük olur." duraksadım. "Bu kızın yaşaması lazım," cümlemi tamamladığımda Cihangir onayladığını belirtircesine olumlu mırıltılarla cevap verdi.

"Demir Han Bey geldik." Caner'in hem Cihangir'i hem beni uyarmasıyla başımı eğip Hazan'a odaklandım. Kan bulaşmış uzun saçlarını geriye doğru iterek gözlerimi soluk yüzünde dolaştırdım. "Sıra senin savaşında Hazan, daha erken. Gitmen için..." Kurumuş dudaklarımı hafifçe ıslatıp dikkatli bir şekilde bir kolumu sırtından, yarasının hemen altından geçirdim. Diğer kolumu bacaklarının altından geçirerek onu tam anlamıyla kucağıma aldım.
Açılan kapıyla soğuk hava anında çevremizi sararken arabadan dışarı ilk adımımı attım ve bizi bekleyen kalabalığı es geçerek hızlı adımlarımla içeri girdim.

Cihangir'in direktifiyle sedyeyle bize doğru gelen ekibe baktım. "Yatır Demir Han!" Kucağımda küçücük kalan Hazan'ı bırakmak istemesem de son kez yüzüne bakıp yavaşça sedyeye yatırdım. Zoraki bir şekilde geri çekileceğim esnada işaret parmağıma sarılan eliyle bir an duraksadım.
"Durun!" Sedyenin diğer ucuna elimi koyup durdurduğumda ekiptekiler anında sedyeden uzaklaşmışlardı. Ben ise bir bebek gibi güçsüz ve bilinçsizce parmağıma tutunan kadına bakıyordum. Baş parmağımla hızlıca elini okşadım. Bulunduğumuz ortam gereksiz duygusallığa müsaade etmiyorken göğsümdeki birikmiş nefesimi hafifçe dışarıya bıraktım. Ardından Cihangir'in işini aksatmamak adına hafif bir baskıyla parmağımı yavaşça çektim ve sedyeden sarkan eline kısa bir bakış atıp geriye doğru bir adım attım.

Yaptığı hareket bedenimde kurşun yemiş gibi bir etki bırakmıştı. Boğazımı temizledim ve Hazan'dan ayırmakta zorlandığım gözlerimi Cihangir'in odağına girmemle hızlıca ona doğru çevirdim. "Kan grubunu öğrendin mi?" Arabada Hazan'a sorduğum yanıtsız sorunun ardından ekipten birinin öğrenmesini istemiştim. "A rh+" Cihangir Hazan'la benim kan grubumun aynı olduğunu anladığı an arkasına dönüp bir kızı çağırdı.

"Ayça, hemen Demir Han'a yardımcı ol! Kan verecek." Başımı güçlükle olumlu anlamda salladıktan sonra aceleci tavırlarla gömleğimin kolunu yukarı katladım ve Cihangir'in, ekibiyle birlikte Hazan'ı farklı bir odaya götürüşünü izledim.

"Demir Han Bey, alabilirim sizi buraya" Başımı omuzumun üstünden Ayça'ya çevirdiğimde eliyle karşıdaki odayı gösterdiğini gördüm. Elimi kaldırıp birazdan geleceğimi belirttikten sonra arkamda duran Caner'e döndüm.
"Ertuğrul'a haber verdiniz mi?" Caner'in hüzünlü bakışları Hazan'ın götürüldüğü koridordan ayrılıp anında beni bulduğunda başıyla sorduğum soruyu hızla cevapladı.
"Verdik efendim, bu kata inmeyecek değil mi?" Ayça karşı odaya geçtiğinde ben konuşmaya devam ettim. "İnsin Caner, Hazan uyanana kadar sorun yok ama uyandıktan sonra karşılaştırmamız önemli." Caner söylediklerimi onaylayıp kısa bir baş selamı verdikten sonra yanımdan ayrılırken arkamdaki ameliyata hazırlanan bedene bakmadan zorlukla karşıdaki odaya girdim ve deri, kan alma koltuğunda oturup başımı arkaya doğru yasladım.

ATEŞİN GÖLGESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin