Demir Han Karabey:
Karşımdaki oturan kadına baktım bir kez daha.
Güzel elleriyle yüzünü kapatmış ona verdiğimiz ilacın etkisinden çıkmaya çalışıyordu.
Bedenimi geriye yaslayıp ceketimin önünü açtım ve rahat bir pozisyon aldım.
"Han Bey, başımın bu denli dönmesi normal mi?" Cümleyi düzgün söylemeye çabalarken gereğinden fazla efor sarf etmiş ve en sonunda ellerini yüzünden çekip anlayıp anlamadığımı ölçmek istercesine bıkmış bir ifadeyle gözlerimin içine bakmıştı.
"Bey demene gerek yok Hazan, kendini hatırlamayacağın bir sohbet için bu kadar kasma." İki kaşını 'öyle mi?' dercesine kaldırdı.
"Ben hatırlarım ama istemiyorsan sıkıntı değil." Gülümsemekle yetindim ve buraya gelme amacımız olan konuyu yavaşça açmaya çalıştım.
"Bana sormak istediğin bir soru var mı Hazan?" Elini dağılmış örgüsüne atıp sonuna kadar indirdi ve saçlarının ucundaki tokayı sinirle çekip masaya gelişigüzel bir tavırla attı.
Uzun saçları örgüden dolayı dalga dalga omuzlarına dökülürken kahve gözlerini ağır hareketlerle mekânda dolaştırarak sorumu umursamazca cevapladı.
"Sana bir soru soracak kadar uzun süredir tanıştığımızı düşünmüyorum." Konuşmayı yeni öğrenen çocuklar gibi duraksayarak konuşmasına tezat bir şekilde, ayık bir insanın bile zorlukla kuracağı cümlelerle karşılık vermesi dudaklarımın iki yana kıvrılmasına sebep oldu.
"O zaman ben sana bir soru sorabilir miyim?" dedim sakin bir tavırla. Kahve gözleri meraklı ışıltılarla parıldarken yüzünü ciddi bir ifadeye sokmaya çabaladı ve başını yukarı aşağı olumlu anlamda sallayıp kuşkulu bakışlarını yüzümden çekmedi.
"Örgüt... Bu kelime sana ne çağrıştırıyor Hazan?" Saçının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı ve derin bir nefes alarak kollarını önünde bağladı. Bedenini sandalyeye yaslayarak daha rahat bir pozisyon aldı.
"Katil." Tek kelimelik cevabıyla onun aksine oturduğum yerde rahatsız bir tavırla dikleştim.
Kendinden emin duruşuyla söylediği tek kelime tüm bedenimin gerilmesine sebep olmuştu.
'Katil.'
Bu düşüncesinde yanılmadığı kesindi, fakat bu şekilde dudaklarının arasından çıkan tek kelime birkaç saniye duraksamama yetmişti.
Derin bir nefes bırakıp boğazımı temizledim ve temkinli bir şekilde sakince konuşmaya devam etmeye çalıştım.
"Peki bu örgüt ile ilgili ne kadar bilgi öğrenebildin?" Kaşları çatılıp gözlerine kuşku dolu bakışlar indiğinde es vermeden cümleme devam ettim.
"Niyetim sana yardımcı olmak." Başını olumsuz anlamda sallayıp başını kapıdan tarafa döndürdü.
"Hazan, bana örgütle ilgili bilgi vermek ister misin?" Diyerek sorumu farklı bir şekilde yineledim ve masanın üstünden bedenimi ona doğru hafifçe yaklaştırdım.
Hazan bu hareketimle başını hızlı sayılabilecek bir şekilde tekrardan bana doğru çevirdi ve bir an bile düşünmeden yaptıklarımı tekrarlayarak o da aynı şekilde bana yaklaştı.
Aramızda kısa bir mesafe kaldığında odağım anında değişti ve yüzünde oluşan gülümsemeye takıldı gözlerim.
"Bu örgüt seni ne kadar ilgilendiriyor Han?" Demir'i söylemek yerine Han'ı söylemeyi tercih ediyor ve bunu yaparken keyiflendiğini de yüzündeki ifadeyle belli ediyordu. Gözlerimi, dudağının kenarında gülümsediğinde çıkan ince çizgiden çekmediğimde sorusunun cevabını istediğini belli edercesine mırıldandı.