Gözlerim sadece karşımda oturan adamdaydı. İğrendirici neşesiyle bizi asla umursamadan yemeğini yedi. Bakışlarını gözlerimin içine diktiğinde suratımdan öfkemin boyutunu anladığını tahmin edebiliyordum.
Mekâna girmeden önce Pars'ın, adamlarına verdiği emirle beraber Han belimdeki silahı usulca alarak kendininkiyle beraber adamlara vermişti. Fakat hala belimde hakimiyetini sürdüren soğukluk kaşla göz arasında yerine koyduğu bıçağın soğukluğuydu.
Sessiz bakışmamız uzarken Pars, ağzını sildiği peçeteyi masaya doğru fırlattı. Seken peçete tam anlamıyla önümde durduğunda gözlerimi devirip sandalyemi geriye doğru itekledim. Han'ın kolu sandalyemin arka kısmında olduğundan dolayı azıcık geriye itebildiğim sandalyem Han'ın durdurmasıyla olduğu yere mıh gibi çakılmıştı.
Gözlerim yanımda oturan Han'a döndüğünde başını olumsuz anlamda salladı.
Pars'la olan göz temasımı kesmememi istiyordu.
Çok şey istiyordu.
Çünkü burada çocuk bakıcısı gibi onun yemek yemesini izlemek gram hoşuma gitmiyordu.
Dudaklarının arasından "10 dakika" diye mırıldandığında hâlâ bulunduğumuz duruma onay vermiyordum. Onay veriyormuş gibi davranıyordum o yüzden on dakika daha Pars'a katlanmam gerekiyordu.
Han yanımda kendinden emin bir şekilde oturup Pars ile olan sesli veya sessiz iletişimimi büyük bir dikkatle takip ediyordu. Bundan kaynaklı oldukça sakin gözükmeye özen gösteriyor ve sessizliğiyle otoritesini korumaya çalışıyordu.
Dik duruşu ve tavırları hem bana olan güvenini gösteriyor hem de ona güvenmemi sağlıyordu. Sessizliği bile beni rahatsız etmezken tekrardan önüme döndüğümde odağımı Pars'a vermeye özen göstererek "Dinliyorum." dedim.
"Hangi gerekçeyle işimizi böldün?" sesim oldukça sakin çıkarken yara izim kaşınıyordu. Bunu yapanın karşımda gevşek gevşek sırıtan adam olduğunun bilincinde bu masada oturmam ağır geliyordu. Ama vardı zamanı, fazlasıyla vardı.
Keyifle gülümseyerek cevap verdi. "Yüz yüze tanışmak istedim sadece. Ama görüyorum ki ben seninle oturup konuşma fırsatını yakalayana kadar sen VİTA ile," bakışlarıyla Han'ı süzdü "ve Demir Han'la oldukça samimi olmuşsun bile."
Şimdi gülümseme sırası bendeydi. "Bunun seni ilgilendiren ve rahatsız eden tarafı nedir peki?" Bu sırada Han'ın omzuma dokunan eli, gerilen bedenimi rahatlatmak içindi. Pars da öne eğilerek dirseklerini masaya yasladı. "VİTA benim her zaman karşımda durdu. Benim de düşmanlarımı tanımam ve ona göre hareket etmem gerekiyor haliyle. Yanımda mısın yoksa karşımda mı diye sormaya gelmiştim ama Demir'le bu yan yana duruşunuzdan cevabımı almış oluyorum sanırım." o suratını buruşturarak bize bakarken ben biraz daha keyiflenmiştim.
"Yanımdakini de karşımdakini de yakından tanımam en bilindik özelliğimdir. Henüz duymaman ne acı. Oysaki ben seninle ilgili her türlü gerçeğe hakimim Hazan." Sahteydi. Sesi, mimikleri her şeyi sahteydi.
Geriye yaslandı sakince. "Gerçeklere hakimim dedim, umarım uzak kaldığın bir konu değildir. Sen pek hâkim değilsin gibi. Ha?" Dediğinde tıslarcasına gülümsedim.
"Keskin nişancıyla vurdurttuğun birinin senin yanında olacağını düşünmen ne kadar da yanlış Pars. Bu kadarını da akıl edebilirsin diye düşünmüştüm. Seni tanımadığımı düşünüyorsan buna sevinmelisin üstelik. Eğer beni tanıyorsan tabi." alaycı bir tavırla onun dilinden konuşmuştum. Pars'ı çözmek çok zor değildi. Onun olayı sakinliği ve sinir bozucu tavırlarıyla karşısındakini çıldırtmaktı. Şimdi kalkıp kolunu kırsam önemi olmazdı onun için. Pars'ın zehri dilindeydi.
