"Hazan?" uğultu şeklinde çıkan sesler bilincimi delip zihnimde büyük bir vurguna sebebiyet verirken kapalı göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Ancak bu hareketim başarısız bir deneme olarak sonuçlanırken sadece kirpiklerimi kırpıştırabilmiştim.
"Uyanıyor mu?" Yabancı ama bir o kadar da tanıdık olan sesle beraber birbirine yapışmışçasına kenetlenmiş kirpiklerimi zorlukla aralayabildim. Aralanan kısık gözlerime vuran bembeyaz ışık ise yıllarca karanlıkta kalmış gibi gözlerimi tekrardan kapatmama sebep oldu.
"Işığı kısın!" az önce duyduğum o ses tekrar bulunduğumuz odayı doldurduğunda dediklerine güvenerek gözlerimi tekrardan araladım. Bu sefer gerçekten daha kısık bir ışıkla karşılaştığımda gözlerimi tamamıyla açtım. Göz pınarlarımdaki çapaklar uzun süreli bir uykuya teslim olduğumun bilincinde olmamı sağlarken bulunduğum odada bakışlarımı gezdirdim.
İlk başta uzun boylu yapılı bir adam girmişti kadrajıma. Yatağın ayak ucunda ayakta bekliyordu. Esmer tenine uygun koyu saçları, yeşil gözleri vardı. Tıraş olmuş tertemiz bir yüze sahipti.
Yutkunmak istediğimde boğazımdaki kuruluk buna engel olmuş ve hafifçe öksürmeme sebep olmuştu. Başımı hafifçe yan çevirdiğimde zaten nefes alırken bile yanan canım öksürüklerimi kontrol edemezken beni oldukça zorluyordu. Boynumun altından kafamı hafifçe kaldırmama destek olan elle beraber gözlerim elin sahibine döndüğünde o henüz gözlerini gözlerimle buluşturmadan yüzüme takılı olan oksijen maskesini çıkarmıştı. Tuttuğu ıslak bir pamuğu hafifçe dudaklarıma bastırarak hem dudaklarımın kuruluğunun gitmesine sebep olmuş hem de içeri doğru sızan birkaç damla ile boğaz kuruluğumu gidermişti.
Gözlerimdeki çapaklar görüş açımı anlık bulanıklaştırdığında gözlerimi hafifçe kırpıştırdım. O ise başımı yastığa geri bıraktığında rahatsızlığımı hissetmiş gibi cebinden çıkardığı peçete ile göz pınarımda biriken çapakları temizlemiş ve bunları yaparken yüzünden hiçbir mimik okunmamıştı.
Sonunda genişleyen görüş açımla beraber onun gözlerine denk geldiğimde tanıdık kahveler burada yatmama sebep olan olaya çekmişti beni. Sahilde otururken yaşanan anlar zihnime birer birer üşüşmüştü. O ana kadar fark etmediğim göğsümün acısı tekrardan vurulmuşum gibi canımın acısına sebep olduğunda hafifçe inledim. Neden nefes alırken zorlandığımı da şimdi anlamıştım.
"Han," dudaklarımın arasından çıkan ismiyle beraber yüzünde çok kısa bir an pişmanlık ifadesi okunmuştu.
"İyisin?" normal bir tonlamayla sorsa bile kendine bir şeyleri kanıtlamak istiyor gibiydi.
Ne yapacağımı bilemez şekilde odada savunmasızca dururken bir kişinin varlığını daha hissetmemle başımı o tarafa çevirdim. Kapının hemen yanında dikilen bedenin oldukça tanıdık gelen bir simasıyla tüm vücuduma yayılan panik telaşlanmama sebep olmuştu. Bulunduğum durumun neden olduğu sinirle beraber doğrulmaya çalıştım ancak benimle beraber hareket eden Han, sağ omzuma baskı yaparak buna engel oldu.
"Hazan," gelecek cümlenin devamını dinlemeden hızla ona döndüğümde bedenimi esir alan sinirin gözlerime yansıdığından emindim. Tek temennim oradaki panik ve korkunun onlara ulaşmamış olmasıydı.
"Ne oluyor lan burada? Neredeyim ben?" İlk başta sormam gereken sorular dudaklarımın arasından yeni çıktığında yatağa yatmam için baskıladığı elini çekti ve sağ kolumun altından kolunu geçirdi. Sol tarafımdaki yaraya dikkat ettiğini beden diliyle belli ederken yavaşca doğrulmama yardımcı oldu.
O esnada ayak ucumda duran yabancı adam, sol tarafıma gelerek yatağın kenarından aldığı kumandadan bir tuşa bastı ve yatağı dikleştirdi. Yattığım yastığı sırtıma yasladıktan sonra çıkacak tartışmanın bilincinde gibi sakinlikle hemen yanıma çektiği sandalyeye oturdu.