Okuduğum satırlar beynime balyoz yemişim gibi bir etki yaratmıştı, vücudum buz keserken kâğıdı buruşturup avucumun içine hapsettim.
"Bize bunu nasıl yapabildin baba? Bizi şu saçma dosya yüzünden nasıl geride bırakabildin?" elimdeki kâğıdı çalışma masasın üstüne savurup derin bir nefes aldım.
Bütün bedenim titrerken babamla olan anılarımızı gözden geçirmeye çalışıyordum.
Aldığı dosyadan dolayı her akşam eve gergin gelmesini, dosyayla ilgili konular açtığımda kısa bilgilerle geçiştirmesini, her gece başlayıp sabaha kadar süren telefon konuşmalarını.
Babam tehdit almış ama bize hiç fark ettirmemiş miydi?
Ya da biz hiç fark etmemiş miydik?
Aklımı bir türlü toparlayamıyor, bir çıkmaza sürüklendiğimin bilincinde bundan sonra ne yapabileceğimi düşünmeye çalışıyordum. Ellerimi panikle saçlarıma geçirdim ve canımı acıtmak istercesine çekiştirdim. Odanın içinde minik adımlarla volta atarken gözlerim masanın üstünde duran buruşturduğum kağıttaydı.
Annemi, ablamı babamın bize yaptığı gibi bir dosya yüzünden nasıl geride bırakabilirdim? Ya da babam bunu benden nasıl isteyebilirdi? Ben bu kadar güçlü biri değildim, geride bırakmam gerekecekler de o kadar güçlü değildi.
Kanun insanıydım bir kere ben, avukatlar işini mahkemede çözerdi ve ben işine aşık bir avukattım.
Zihnim iyice bulanmaya başladığında arkamdaki kitaplığın önüne çöküp sırtımı dayadım. Ellerimi saçlarımdan çekip dizlerimin üstüne yerleştirdim ve başımı dizlerime dayadım.
Çaresizliği iliklerime kadar hissederken babamın benden istediği son ricasını reddetmek istememi kendime yediremiyordum.
Normalde hiçbir dosyadan korkmazken babamın ölümüne sebep olan bir davayı almayı düşünmek tüm bedenimden bir ürperti geçmesine sebep oluyordu.
Beynim bana bağırarak babamın bu dava peşindeyken öldüğünü hatırlatıyordu adeta, güçlü adımlarımın titremesine sebep oluyordu bu düşünce.
Başıma geleceklerden değil fakat, arkamda bırakmak zorunda kaldığım kişiler adına korkuyordum. Üzerimde büyük bir sorumluluk vardı. Annem ve ablamın sorumluluğu vardı üstümde.
Ardından babamın uğruna öldüğü davası.
Düşüncelerimin bir insan siluetine bürünüp ellerini boynuma sardığı sırada burnumdan aktığını hissettiğim sıvıyla başımı kaldırıp parmaklarımı sıvının üzerine götürdüm.
Kanım parmak uçlarımda hükmünü sürmeye başlarken beynim bana oyununu oynayarak dokuz gün öncesinde kalan anıları parça parça gözlerime getirdi.
Kan vardı sadece, alabildiğine kan, ellerimde kan, dudaklarımda kan, üstümde kan.
Dudaklarımın arasından korku dolu bir çığlık çıktığında bedenimi hızla bulunduğum yerden ayağa kaldırarak kapıya yönlendirdim, aynı anda açılan kapı ile odaya telaşla giren teyzemi bakışlarını bana çevirerek gözlerini üstümde gezdirdi.
Ben ise kendimi daha fazla tutamazken bakışlarımı ellerime indirip dokuz günün birikmişlerini ağlayarak atmaya çalışıyordum.
Hıçkırıklarım odanın duvarlarına çarpıp geri bana ulaşırken bedenimi bir çuval gibi sandalyeye bıraktım tekrardan.
Teyzem ise birkaç adımda yanıma ulaşarak elleriyle yüzümü okşamaya başladı.
"Teyzeciğim Hazan, sakinleş, burnun kanıyor her zamanki gibi güzelim. Bir sorun yok." Evet farkındaydım, her kötü olayın sonunda olduğu gibi yine kanıyordu ama kan görmek bedenimde alışılmadık bir tepki doğmasına sebep olmuş, beynim beni o anlara tekrardan götürmüştü.