Duyduklarım üzerine tüylerim ürpermiş damarlarımdaki kan çekilmişti. Kanımda yabancı bir madde.
Bunun sadece birinin müdahalesiyle olabilecek bir şey olduğunun farkında olmam tüm bedenimin gerilmesine sebep olmuştu. Çok yakınımda olduklarını bilmeme rağmen ruhum duymadan içtiğim suya kadar müdahale edebilmeleri hazır olduğum bir durum değildi.
Aramızda geçen uzun sayılabilecek gergin sessizliğin ardından Mirza sıkıntılı bir nefes vererek gözlerini dikkatle üzerime dikti.
"Kafede su içtiğini söylemiştin, zaten sonrasında da uyudun ve her şeyi unutmaya başladın. Muhtemelen suyuna aklını bulandıracak bir ilaç katılmış, bunu anlamak çok zor değil. Benim anlamadığım senin bu ihtimali düşünmeden nasıl bu kadar sorumsuzca davranmış olman. Sana kafeye gelmek istediğimi söyledim, niye burnunun dikine gidip beni evde bırakırsın ki, ya daha kötüsü olsaydı?" Gözlerimi devirip kendimi açıklamak için konuşmaya atılacağım sırada elini susmamı istediğini belli ederek havaya kaldırdı ve konuşmasına devam etti.
"Sonuçlarını bir doktora daha göstereceğim. Şimdi bana o kafenin adını ver, karakola gidiyorum. Bu konu çoktan senin halledebileceğin boyuttan çıktı." Ben söylenenleri henüz sindirememişken o karakoldan bahsediyordu. Gözlerimi sinirle kırpıştırıp bu hareketimin aksine sakin kalmaya çabaladım. Dilimi yanağımın içinde döndürüp salık saçlarımdan önüme gelen tutamı arkaya atarak gözlerimi birkaç saniye Mirza'nın ısrarcı bakışlarından kaçırdım.
Sakin kalamazsam saçlarımı yola yola, buradan koşarak uzaklaşacaktım.
"Hazan, durum çok ciddi farkında mısın? Dün geceyle ilgili ne hatırlıyorsun? Hiç! Yaşadığına şükredip olayın içinden çıkman gereken yerdesin. Bazı şeyleri uzatma." Sinirle ona döndüğümde başını hafifçe yana eğmiş yapacağım savunmayı alaylı bir ifadeyle beklediğini belli ediyordu.
Her zamanki gibi sinirini alaylı ifadesinin arkasına saklıyor ve benim sakinliğimin arkasına saklanmış öfkemi gün yüzüne çıkarıyordu.
"Mirza saçmalıyorsun, bir oturup mantıklıca düşün. Kimi inandırabiliriz böyle bir duruma. Gidip 'peşimde adını bile bilmediğim bir örgüt var, kesin benim suyuma ilaç kattılar' mı diyeyim? Herifler çok profesyonel diyorum sana, polise gidersek daha çok uğraşacaklar benimle. Bunu anlamıyor musun sen?" Sesim yeterince katı çıkarken Mirza söylediklerim üzerine kaşlarını daha fazla çattı.
"Gerekirse babamla konuşurum, araya adam sokarız. Babamın eli kolu uzun, biliyorsun. Ben böyle seninle uğraşmalarına göz yumamam Hazan. Çocuk oyuncağı değil, senin canın söz konusu. Sen bunun farkında ol, sen mantıklı düşün. Çünkü bu konumda benim dediklerim gayet mantıklı!" Sesi şu an yüksek çıkmasa bile gayet net ve itiraz istemeyen bir tınıdaydı, gerginlik ve panikle bulduğum ilk sandalyeye kendimi attığımda şakaklarımı iki parmağımla ovarken bir yandan da sağa sola volta atan Mirza'yı izliyordum.
"Şaka gibi ya! Seni şu an karakola gitmeye ikna etmeye çabalamam şaka gibi bir durum, avukat olan sensin Hazan. İşine aşık, bağlı bir avukat olan sensin. Güçlü olan taraf sensin ve ben seni ikna etmeye çalışıyorum." Kendi kendine söylenmesine karşılık araya girdim.
"Yapma Mirza, basit düşünüyorsun. Farkında mısın bilmiyorum ama sokak ortasında cinayet işlediler, hem de arkalarında hiçbir iz bırakmadan, ceza almadan sıyrıldılar işin içinden! Ben gidip karakola suyuma ilaç katmışlar desem bir sonuca varacak mı sanıyorsun? Babam öldü de bir sonuca varmadı, bu mu sonuca varacak! İki, üç gün uğraşırlar sonrasında bırakırlar. Ben de iyice gözlerine battığımla kalırım. Kaç dosyayı seninle beraber inceledik ya, kaç dosyayı? Üstünü örtüp kenara çekildikleri ilk vukuatları da değil, son da olmayacak. Bir suya ilaç katmaktan dolayı yargılanacaklarını, yakalanacaklarını mı düşünüyorsun? Polisle olmuyor bu işler kısaca, anlatabiliyor muyum?" Sesimi çevremizdeki insanların bize uzak olmasına güvenerek biraz yükseltmiştim. Kısık gözlerimi yüzüne gezdirdiğimde kısa bir süre için harelerinde gördüğüm panikle beraber duraksadım ve konuşurken öne doğru eğilmiş bedenimi hafifçe geriye yaslayarak gözlerimi ondan kaçırdım.